Benim de diplomam var!

Kendiniz, özel bir eğitim programıyla kendinizi eğitmezseniz, okuduğunuz üniversite ve oradan alacağınız diploma ile “insan” olmazsınız. Hattâ bazen eğitim kurumları, insanları kendi kimlik, kişilik ve karakterinden uzaklaştırarak bambaşka bir hâle de dönüştürebilirler. O yüzden diplomalı olmayı değil, insan olmayı hedefleyelim.

BAZI meseleler bir kesim insanın dilinde pelesenk hâline geliyor. İşin ayarı kaçınca, olur olmadık yer ve zamanda obsesif bir şekilde takıldıkları konuları gündeme getiriyorlar.

“Onun diploması yok, bunun diploması var” söylemi, ne kadar da ham bir konu!

Aşağılık kompleksinin tezahürü mü denir, başka alanlardaki başarısızlığın bastırılması mı, tam bilemedim… Güya rakiplerini bunun üzerinden itibarsızlaştıracaklar… Diploması yok diye kimse itibar kaybetmez, diplomalı olmak da tek başına insana itibar kazandırmaz…

Biz burada kabak tadı vermiş siyasete malzeme edilmeye çalışılan diploma meselesini tartışmayacağız…

Bu ve bunun gibi meselelerle zaman harcamak nafile bir çaba!

Asıl dikkat çekmek istediğimiz konu, diplomaların öyle kutsallaştırılacak belgeler olmadığı ve üniversite bitirmiş olmanın anlamsızlaştığı…

Hatırlarsanız bir ara Aysun Kayacı diye birisi çıkıp, “Dağdaki çobanın oyuyla benim oyum neden bir olsun?” demişti…

Siyaseten kendi istedikleri sonucu alamayanlar halkı cahil ve aptal olmakla, birkaç paket makarnaya, bir torba kömüre kanmakla itham ederek dolaylı olarak eğitimin önemini sık sık vurgularlar. Sosyal meselelere dikkat çekmek için de genellikle “Eğitim şart!” denir ve insanımızın ne kadar da cahil (!) olduğuna dikkat çekilir.

Eğitimden kasıt da, işte diploma veren okullar ve üniversitelerdir…

Biraz uç bir görüş gibi olacak ama şöyle ifade edelim: Dağdaki çobanın hayata bakışı, meseleleri bütünlüklü algılayışı, hayatı anlamlandırma seviyesi, çoğu diploma sahibinden daha derinlikli ve nitelikli olabiliyor.

Üniversiteler üzerinden gidersek, buralarda bir kere eğitim yapılmıyor. Buralar birer öğretim kurumu… Öğretilen bilgiler de hayatı anlamlandıracak, zihin dünyamızı açacak, hayat kalitemizi arttıracak bilgilerden öte (mutlaka bu anlamda katkı yapan bölümler ve üniversiteler de vardır ama azınlıktadır), teknik birtakım konuları ihtiva etmektedir.

Herhangi bir üniversitenin herhangi bir bölümünü bitirmiş olmak (diplomalı olmak), insânî tekâmül anlamında bir kıymet ifade etmez.

X üniversitesi bitirmiş, arkasından master yapmış, üzerine bir de doktora bitirmiş bir kişinin insânî kalitesinin (burada gelir, statü, meslek vb. hususları kastetmiyoruz; daha çok kendi varoluşunu anlamlandırmış, hayatına anlam katmış, kendisine ve çevresine fayda sağlayan olgun insan anlamında) hiç okula gitmemiş veya sadece ilkokulu bitirmiş bir kişiden yüksek olduğunu söyleyebiliyor muyuz? Şahsen ben, “Evet, diplomalı kişiler daha önde” diyemiyorum.

Üniversiteler, yukarıda da vurguladığımız gibi, teknik bilginin aktarıldığı yerlerdir. Klâsik fonksiyonları arasında yer alan “araştırma” ve “topluma hizmet” boyutu ötelenmiş, “eğitim” işi de teknik bilgi aktarımına dönüşmüştür.

İlâveten, birçok üniversitenin birçok bölümünün verdiği öğretim, mezuniyet sonrasında bir işe yaramamaktadır. Eskiden toplumun önünde yer alan üniversitelerin, bilgi üretimi ve araştırma-geliştirme faaliyetleri açısından çoğu alanda geride kaldığı görülmektedir. Akademisyenlerin içinde gerçek hayattan kopuk, kendi dünyalarında kimseye fayda sağlamayan birtakım meşgalelerle uğraşıp duran, yaptıkları ve yazdıkları işe yaramayan birçok insan vardır.

Nicelik olarak çoğalan ama nitelik olarak gittikçe düşen üniversiteler, gençlerin hayat sorumluluklarını bir müddet daha öteledikleri, bir kısmının geç ergenlik dönemi yaşadıkları, dünyadaki derin aktörlerin tasarladığı popüler kültür aktarımlarının yapıldığı, mezun olunca da öğrenilen teknik bilgi ile hayatın bütününün kaçırıldığı yerlere doğru evirildiğini Türkiye üzerinden görebiliriz.

Bu durumda üniversiteleri, eğitimi ve diplomayı hayatın merkezine koymak ve “Benim diplomam var” demek, komik kaçmaktadır.

İçi boşalmış, rûhunu kaybetmiş, sadece istihdam kapısı olmaktan başka bir anlamı kalmamış üniversiteler, insânî gelişimimize katkı yapmamaktadırlar.

Kaldı ki, her şey bilgi öğrenmekle çözülmez. Yûnus Emre’ye mâl edilen şu mısra, meseleyi çok güzel özetlemektedir: “Gezdim Halep’i Şam’ı/ Eyledim ilmî talep/ Meğer ilim hiçmiş hiç/ İlle edep, ille edep…”

Netîce olarak, kendiniz, özel bir eğitim programıyla kendinizi eğitmezseniz, okuduğunuz üniversite ve oradan alacağınız diploma ile “insan” olmazsınız. Hattâ bazen eğitim kurumları, insanları kendi kimlik, kişilik ve karakterinden uzaklaştırarak bambaşka bir hâle de dönüştürebilirler. O yüzden diplomalı olmayı değil, insan olmayı hedefleyelim.

Önce edep ve âdâb...