“KIZIMIZI ne doktorlar, ne
mühendisler istedi” diye başlayan meşhur sözü biliyoruz. Bu sözdeki cakanın
hesabı, “İstedi de vermedik” ile anlam bulur.
Eğer
söz “de vermedik” ekini almasa, kızın ne doktorlar, ne de mühendisler
tarafından istendiğini yani kimsenin kızcağıza talip olmadığını belirtir.
Lâtife
bir yana, bugünlerde yurtdışına giden bazı doktor ve mühendisler, Türkiye’de o
kızı isteyecek ne doktor, ne de mühendisin kalacağını zannediyorlar.
Havalimanından yaptıkları paylaşımlarda diyorlar ki, “Türkiye bir
doktor/mühendis kaybetti”.
Ama
kavrayamıyorlar ki, onların ayrıldıkları yere başkaları geliyor. Yani insan
kendini çok da fasulyeden saymamalı.
“Türkiye
bir doktor/mühendis kaybetti” diyenlerin ikiz zihniyeti, “Halk cahil bırakıldı”
diyenlerinki. Bu mıntıka da dünyanın kütüphanelerinin ders kitaplarından
oluştuğunu zannediyor. Ama suç onlarda değil, bu ülkede üniversiteye gitmeden
iş sahibi olunamayacağını zannedenlerde. Asıl cahillik budur!
Bazen
karşınıza çıkıyordur, diyor ki başlığında, “Kaybolmaya yüz tutmuş meslekler”…
Neden kayıp? Müşterisi yok. Talebesi var mı? Talebesi yok. Talebesi var mı ki
müşterisi olsun, müşterisi var mı ki talebesi olsun?
Sıkı
bir iddiam var: Bundan yirmi yıl sonra Türkiye’nin yemek yerken çok sevdiği
ekmeği yapan fırın ustası bulamayacağız!
Çünkü
Türkiye, 12 yıllık zorunlu eğitimiyle fırın ustası yetişmesini engelliyor.
Kimilerine
göre AK Parti’nin tarım politikası yokmuş da yirmi yılda bu ülkeye hiçbir şey
verememiş bu konuda. 12 yıllık zorunlu eğitimle köydeki çocuğu köyde kalıp
tarımla ilgilenmesi konusunda hangi tercihi kullanacağına dair özgür bıraktılar
mı? AK Parti’ye gelene kadar, Türkiye’de sosyolojik plânı çökerten tonla
hükûmet sayesinde kendi tercihini kullanacak ne bir aile, ne bir çocuk kaldı.
12
yıllık zorunlu eğitim, cahillikten kurtarma operasyonu değil, diktatoryal eylem
plânıdır.
Kaybolan
meslekler listesine daha kaç meslek ismi girecek acaba?
Çocuklarının
doktor, mühendis, hâkim, savcı, öğretmen olmasını istemeyen aile yok.
Türkiye’de bu memuriyet düşkünlüğü yüzünden ne tüccar kaldı, ne girişimci.
Yabancılar girişim ve yatırım yapacak da bu toprağın insanı orada iş bulacak.
Patron kim? Yabancı! Bu kafadakilerin her biri ülkede göçmen ve mülteci
istemiyor ya, komik olan da bu!
Her
ay gittiğim berber, yemeğini yediğim pideci, domates aldığım zerzevatçı,
pantolonumu verdiğim terzi ve daha nicesi “Çırak yok!” diyor.
E
meslek liseleri var ya?
Bakın
bakalım meslek liselilere hangi mesleği icra ettiriyorlar? Ayrıca meslek lisesi
çağına gelene kadar çocuk kendi zihniyetini belirlemiş oluyor.
Eskiden
bir mağazaya girdiğinizde, tezgâhtar (yani bugünkü deyişle satış temsilcisi) sizi
öyle bir ağırlar, öyle bir karşılardı ki o mağazadan muhabbetle ayrılırdınız.
Çünkü ona esnaf olmak öğretilirdi. O, esnaf talebesi idi. Şimdi bir alışveriş
merkezinde girdiğiniz mağazada, çalışan kişi o mağazanın asıl patronuyla belki
de hayatında karşılaşmıyor. Çıraklık görmemiş. Hatta lise, üniversite mezunu
olup da neden o mağazada çalıştığını sorguluyor. Bu yüzden suratı asık,
kaygılı, bir dakika dahi herhangi bir koltukta oturamadığı için sinirli… Daha
sayayım mı?
“Geleceğin
meslekleri” diye meslek isimleri sayıyorlar: Yazılımcı, bilişimci, yapay zekâ
uzmanı, kod uzmanı… Bunlar mı geleceğin meslekleri? Size söyleyeyim, geleceğin
meslekleri de geçmişten gelen mesleklerdir. Berber, fırın ustası, aşçı,
kaportacı, terzi, tezgâhtar, nalbur, zerzevat vesaire…
Sosyoloji
masterini yapmış adam niçin Acun’un Survivor’una veya Masterchef’ine katılıyor,
sorguluyor muyuz? Türkiye’de bu kadar tarihî kalıntı, yeraltı şehri varken,
arkeoloji bölümleri hıncahınç öğrenci alırken niçin İtalyanlar, Almanlar ve
İngilizler kazı yapıyorlar? Neden Nusret ünlü ve çok zengin oluyor da evinde
oturup Türkiye’nin bilimine hiçbir katkısı olmayan akademisyen “Cahil herifler
zengin, bizim hâlimize bak!” diyor?
12 yıllık zorunlu eğitim… Eğitime evvelâ özgürlükle başlanır, “zorunluluğu” öğretmekle değil!