Benefşeye dair birkaç tespit

Klasik edebiyatta gül, sevgilinin remzidir. Özellikle yanağı ve yüzü güle benzetilir. Bunun temel sebebi ise rengi ve güzelliğidir. Ayrıca gül yaprakları üzerinde bulunan kadifemsi doku da sevgilinin yüzündeki tüylerle teşbih edilmektedir.

“AÇDI cihân yüzini cemâli benefşenüñ/ Arturdı hüsnini hat u hâli benefşenüñ// Başına şeb-külâh urınur dil-rübâ gibi/ Zînet bulursa nola cemâli benefşenüñ// Saç yolmasını eyledi sahrâda hûblar/ Kaldı ayakda nic’ola hâli benefşenüñ// Gûyâ ki lâciverde banılmış kalem durur/ Gülzâr safhasında misâli benefşenüñ// Şem’i cemâl-i gülşende pervânedür meğer/ Kim yanmış odlara per ü bâli benefşenüñ// Bir ayag üzre hıdmet ider ehl-i dillere/ Budur kemâli dünyâ turalı benefşenüñ// Añma Revânî hattını seyr eyle ruhların/ Güller açıldı bitdi sakalı benefşenüñ.”

Revânî’nin “Açdı cihân yüzini” gazelini beyitler eşliğinde daha önceki çalışmalarımızda yer alan değerlendirme dizgelerine göre yorumlayacağız.

***

“Açdı cihân yüzini cemâli benefşenüñ/ Arturdı hüsnini hat u hâli benefşenüñ.”

(Ayva tüyleri -çiçeğin üzerindeki kadife görünüşü veren tüye benzer katman- ve beni -ortasındaki siyahlık- menekşenin güzelliğini artırdı ve onun cemali -güzelliği- yeryüzünü açtı -güzelleştirdi-

Değerlendirme Dizgesi// TDA: Sevgili./ DB: Hat u hâl, cemâl, hüsn./ YDA: Benefşe./ Yorumlama Alanı (YA):

Diğer sanat dallarında olduğu gibi edebiyatta da ilham kaynağı, büyük ölçüde doğadır. Edebiyatçı, eserlerini doğanın unsurlarıyla süsler. Bu unsurlardan en dikkat çekeni ve hoşa gideni de çiçeklerdir. Renkleri, şekilleri, kokuları ile neredeyse tüm çiçek türleri şiirlerde farklı motifler içinde yerlerini alır.

Bu çiçekler içinde menekşe de çeşitli özellikleriyle hak ettiği yerini almıştır. “Menekşe toprağa yakınlığı, rengi, kokusu ve yapraklarının şekli ve çok çeşidinin bulunmasıyla hem aşk şiirlerinin hem de tasavvufî şiirin vazgeçilmezleri arasında kendine önemli bir yer edinmiştir. Menekşe, bazen hastalara şifa olmuş, bazen şarap olup misafirlere sunulmuş, bazen de koku olup sevgilinin saçına sürülmüştür. Menekşe: Divân şiirinde kokusu, koyu rengi, boynunun eğriliği ve şekil yapısıyla anılmıştır. Baharın ve çemenin en belirgin unsurlarından biridir. Menekşe, bazen kokusuyla, bazen rengiyle ve bazen de toprağa yakın duruşuyla dikkatleri çektiği gibi, hem sevgilinin çeşitli özellikleriyle hem de âşık ile özdeşleşerek ortaya çıkar. (Çelebioğlu, 2016:161-182.)”

Gazelin ilk beytinin TDA’sı sevgilidir. Bizi bu TDA’ya ulaştıran DB’ler; hat u hâl, cemâl ve hüsn kavramlarıdır. Söz konusu kavramlar, şiirde genellikle sevgilinin tasviri yapılırken kullanılır. Beyitte konu edilen mevsim, bahar mevsimidir. Şair, menekşenin güzel yüzünü cihana açtığını söyleyerek bahar mevsiminin geldiğinin müjdesini veriyor.

Beyitteki YDA, benefşedir. Burada benefşe kavramı, sevgilinin remzi olarak bilinçli kullanılmıştır. Üzerindeki renkleri, şekilleri ve çizgileri, sevgilinin cemâlindeki ayrıntılara teşbih edilmiştir. Sevgilinin yüzündeki hat ve çizgiler de onun güzelliğini arttırmaktadır.

***

“Başına şeb-külâh urınur dil-rübâ gibi/ Zînet bulursa nola cemâli benefşenüñ.”

(Gönül çalan sevgili gibi başına gece külâhı vurunur. Menekşenin yüzü, süs bulursa ne olur?)

Değerlendirme Dizgesi// TDA: Sevgili./ DB: Şeb-külâh, zinet, cemâl./ YDA: Benefşe./ Yorumlama Alanı (YA):

Edebî metinlerin diğer metinlerden en açık farkı, kelimelerin bilinen anlamlarının yanında, çok yaygın olmayan anlamlarının da işlenmesi ve bu amaçla mecazî anlamlarının yoklanmasıdır. Şiirlerde tercih edilen kelimelerle neyin anlatılmaya çalışıldığını kavrayabilmek için bu kelimelerin hem maddi hem de manevi kültürdeki tüm boyutlarına bakmak gerekir.

Divân şiirinde kıyafetler, birçok hususiyetiyle yer almıştır. Renkleri, motifleri, şekilleri, kumaşları, şair için zengin bir malzeme kaynağıdır. Bu kaynakların kullanımında teşbih, istiare ve mecaz yollarına başvurulmuştur.

Revânî de bu zengin kaynaktan yararlanma yolunu tercih eden önemli Divan şairlerindendir. Söz konusu gazelin ikinci beytinde külâh kavramını kullanarak bu tercihini açıkça ortaya koymuştur. Burada kullanılan külah, şeb-külâhtır. Şeb, gece ve karanlık anlamlarına gelen bir sözcüktür. Dolayısıyla siyah rengi çağrıştırır. Menekşenin rengi, koyu mor veya siyaha yakın bir renktir. O renkteki yapraklarını siyah bir başlık olarak tasavvur etmiş ve gönül çalan sevgili gibi başına siyah bir başlık vurunduğunu belirtmiştir. Bu başlığı vurunmaktaki gayesinin ise güzellik ve süs için olduğunu söylemiştir.

Klasik şiirde tasavvur edilen sevgili, güzellik yönünden en üstün olandır. Her ayrıntısı tek tek düşünülmüş ve olabileceğin en mükemmeli resmedilmiştir. Güzellik unsurları içinde en başta gelen uzvu ise yüzüdür. “… Divân şiirinde sevgilinin yüzü ve yanağı; parlak, diri, duru, hassas ve yumuşaktır. Ayrıca divan şiirinde yüz ve yanak, şairlerin güzellik anlayışı açısından özel bir işleve sahiptir.

Öyle ki Divân şairi için yüz ve yanak güzelliği, başka hiçbir güzellikle karşılaştırılamayacak derecede vazgeçilmez bir değere sahiptir. Onlara göre güzellik, yüzdedir. Aslında yüze verdikleri bu değer, genel anlamda divan şairlerinin güzellik anlayışları için de önemli bir göstergedir. Divân şiirinde güzelin diğer uzuvları da yer almakla birlikte şairler dikkatlerini büyük oranda güzelin yüzüne odaklamışlardır (Bayram, 2005: 31-68).”

Revânî de sevgilinin yüzünü, menekşenin yüzüne teşbih etmiş ve güzelliğinin olabilecek en yüksek mertebede olduğunu, hiçbir süse, ziynete ihtiyacı olmadığını söyleyerek sevgilinin yüz güzelliğinin derecesini göstermiştir.     

***


“Saç yolmasını eyledi sahrâda hûblar/ Kaldı ayakda nic’ola hâli benefşenüñ.”

(Güzeller, çölde saçlarını yolmasını buyurdular. Menekşe ayakta kaldı, hali nice ola?)

Değerlendirme Dizgesi// TDA: Kıskançlık./ DB: Hûblar, saç, sahrâ./ Yorumlama Alanı (YA):

Tabiat, tabiat varlıkları ve tabiat manzaraları, Klasik Türk şiirinde şairler için zengin çağrışımlarla dolu tahayyül imkânları sunmaktadır. “Sahrâ” kelimesi de farklı çağrışımlarla sıkça tercih edilen bir kavramdır.

“Sahrâ kelimesi için lügatlerde ‘Ova, düzlük, düz ve geniş yer’ (Tulum 2013: 367); ‘Ova, kır’ (Şemseddin Sâmi 2007: 819); ‘Yazı, kır, ova, düz yer, düzlük, engin’ (Tulum 2011: 1534); ‘Çöl’ (Mutçalı 1995: 471); ‘Çöl, kır, düzlük’ (Redhouse 2001: 1169); ‘Boş geniş yer, ova’ (Ayverdi 2006: 2640); ‘Oturulan yerlerin dışında kalan boş ve geniş yer, kır, ova; çöl, beyâban, bâdiye’ (Ayverdi vd. 2007: 904); ‘Kır, çöl’ (Kanar 1998: 400); ‘Ruhanî âlem’ (Uludağ 2012: 305); ‘Tasavvufta ruhanî âlemi ifade eder. Rüyâda sahrâ görmek fenaya işarettir’ (Cebecioğlu 2009: 537); ‘Açık ve düz arazi, ova, kır, çöl, yerleşim bölgeleri dışındaki alan, askerî eğitim ve muharebe tatbikatı yapılan yer’ (Çağbayır 2007: 4022); ‘Ova, kır, susuz ve bitkisiz geniş ova, çöl’ (Rado 1967- 1970: 1029); ‘Kır, ova’ (Meb 1996: 2413); ‘Açık ve düz arazi, çöl’ (Tuğlacı 1995: 2464) gibi anlamlar verilmektedir.”

Bu beyitte şair, sahrâ kelimesini “çöl” anlamında kullanmıştır. Beytin TDA’sı, kıskançlıktır. Bu TDA’ya bizi götüren DB’ler ise hûblar, saç ve sahra sözcükleridir. Revânî, güzellerin çölde, sevgiliye saçlarını yolmasını buyurduklarını söylüyor. Saç, sevgilinin güzellik unsurlarından en önemlisi ve göze ilk çarpanıdır. Bunun sebebi, sevgilinin yüzünün güzelliğini daha da arttırmasıdır. Saç, âşığı sevgiliye daha da bağlayan ve onu etkileyen bir unsurdur. Saçlar; yakalanmaktan, bağlanmaktan kaçılamayacak bir güzelliktedir. Bunu bilen güzeller de kıskançlık duygusuyla menekşeden saçlarını yolmasını istiyorlar. Amaçları, onun güzelliğini yok etmek ve âşığın sevgisini azaltmaktır. Çünkü onlar, tıpkı çölde suya hasret olanlar, yana yakıla onu arayanlar gibi sevgiye ve iltifata muhtaçlar. Yaptıkları bu hasetlikle amaçlarına ulaşacaklarını sanıyorlar. Bu istek karşısında şaşkına dönen ve ne yapacağını bilemeyen menekşe de olduğu yerde kalıveriyor, hayrete düşüyor.

***

“Gûyâ ki lâciverde banılmış kalem durur/ Gülzâr safhasında misâli benefşenüñ.”  

(Menekşenin benzeri, gül bahçesi zamanında sanki mürekkebe batırılmış kalem gibi durur.)

Değerlendirme Dizgesi// TDA: Sevgili./ DB: Gülzâr safhası, kalem, lacivert./ Yorumlama Alanı (YA):

Beytin TDA’sı, sevgilidir. DB’ler ise gülzâr safhası, kalem ve lacivert sözcükleridir. Klasik şiirimizde renkler, farklı çağrışımlar ve tahayyüller oluşturacak şekilde çeşitli terkipler içinde kullanılmıştır. Revânî, bu dizede lacivert renk üzerinde durmuştur. Muhakkak bu bilinçli bir tercihtir. Lacivertin hangi çağrışımlarla kullanıldığını incelemek beyti anlamamıza yardımcı olacaktır.

“Lacivertin aslında süs taşlarından biri olduğu ve bilinen renge adını verdiği yazar tarafından anlatılır. Osmanlı şiirinde laciverti çağrıştıran unsurlar arasında gökyüzü vardır. Bunun yanı sıra âşığın âh dumanı ve vücudunda meydana gelen yara izlerinin yanı sıra bazı kadeh ve kâseler lacivert rengi çağrıştıracak biçimde kullanılmışlardır. Yine hat sanatında tezhip, yazının lacivert ve altın sarısının yoğun ilgi gördüğü anlatılır. Yine bazı çiçeklerin lacivert rengiyle tasvir edildiği de söylenmiştir (Öntürk 2017; 981).” Lacivert renkle tasvir edilen çiçeklerden biri de şiirde sürekli tekrar edilen menekşedir.

Beyitte kullanılan kavramlardan hareketle bahar mevsiminin geldiğini anlıyoruz. Gelen baharla birlikte menekşeler de açılmış ve güzellikleriyle görenleri büyülemeye başlamıştır. Şair, açılıp saçılan bu menekşelerin rengini lacivert mürekkebe batırılmış kaleme benzetiyor ve teşbih sanatının güzel örneklerinden birini yapıyor. Burada menekşe kavramının sevgili yerine kullanıldığını daha önceki beyitlerde söylemiştik. Sevgili de tıpkı menekşe gibi rengi, hatları ve çizgileriyle eşsiz bir güzelliğe sahiptir.

***

“Şem’i cemâl-i gülşende pervânedür meğer/ Kim yanmış odlara per ü bâli benefşenün.”

(Meğer onun yüz güzelliği, gül bahçesinde kelebektir. Ki menekşenin kanadı ve kolu ateşlere yanmıştır.)

Değerlendirme Dizgesi// TDA: Aşk./ DB: Şem, pervane./ Yorumlama Alanı (YA):

Beşinci beytin TDA’sı, aşktır. Beytin ilk dizesinde teşbih sanatına başvurulmuştur. Dizede yer alan pervâne sözcüğü, Divan şiirinde sıkça kullanılan ve üzerinde durulması gereken bir kavramdır.

Pervane (kanatlı bir böcek) sözcüğü şiirlerde şem (ışık, mum) sözcüğü ile birlikte ele alınır ve aşkı anlatmak için kullanılır. “Arapça bir kelime olan şem, ‘mum, balmumu; ilâhî nur’ anlamına gelmekle birlikte bir fitil üzerine erimiş balmumu iç yağı, stearik asit veya parafin dökülüp genellikle silindir biçiminde dondurulan ışık aracıdır. Farsça bir kelime olan pervane ise geceleri ışığın etrafında dönen küçük kelebek anlamı yanında fırıldak, çark, haberci, kılavuz anlamlarına da gelmektedir (Ayverdi, 2016, 990, 1163; Sungurhan Eyduran, 2006, 392; Devellioğlu, 2013, 1008).

Bu böcek (pervane), bir ışık kaynağı gördüğünde hemen ona yönelerek ışığın etrafında dönmeye başlar; dönme ve kanatlarının alev alması sonucu ateşe düşüp yanar ve kül olur. Bir ateş etrafında çılgınca dönen pervane zamanla âşıkların sevgilileri etrafında dönmelerinin bir timsali olmuştur. Eskiden en yaygın ışık kaynağı şem/mum olduğu için, şairler mum etrafında delicesine dönen bu böceği kendilerine benzetmişler, mumu da sevgili örneği olarak almışlardır. Bu durumda simgesel olarak âşık, pervane; sevgili ise şem/mum olur (Tökel, 2006, 95).”

Revânî, kendisinin bir pervane olduğunu, sevgilinin ise mum olduğunu söyleyerek teşbih sanatına başvuruyor. Sevgilinin yüz güzelliği karşısında hayran olan âşık, bir pervane gibi onun etrafında döne döne kendini ateşlere atıyor ve kolu kanadı bu ateşte yanıp kül oluyor. Âşık, bu yanıştan hiç şikâyetçi değil. Çünkü aşk ateşinde yanmak, her kula nasip olacak bir ihsan değildir.

***

“Bir ayag üzre hıdmet ider ehl-i dillere/ Budur kemâli dünyâ turalı benefşenüñ.”

(Gönül ehillerine bir ayak üzre hizmet eder. Dünya durduğundan beri menekşenin değeri, budur.)

Değerlendirme Dizgesi// TDA: Vefâ./ DB: Hıdmet, ehl-i dil./ Yorumlama Alanı (YA):

Klasik şiirde çizilen sevgili tipi, vefasızlığı ile ün yapmıştır. Âşıkların yüzüne bakmaz, onlara ihsanda bulunmaz, görmezden gelir. Bütün çaba, cefâ, çile âşığın omzundadır. Bu söylediklerimiz genel kabul görmüş, alışılmış özelliklerdir. Fakat şair, bu beyitte alışılmışın dışına çıkıyor ve söyledikleriyle herkesi şaşkına çeviriyor.

Beytin TDA’sı, vefâdır. Burada söz konusu edilen vefâ, sevgiliye ait olan vefâdır. Sonunda âşıkların çabalarını görmüş ve kalbi yumuşamıştır. Ehl-i dil kavramıyla tanıtılan kişiler, gönül ehli olan Hak âşıklarıdır. Onlar, dünya işlerinden elini eteğini çekmiş ve kendilerini hakikati bulmaya adamışlardır. Bu kişilere hizmet etmek önemli bir vazifedir. Hizmet edene de kıymet, değer katar. Sevgili de bu gerçeği görmüş ve onlara bir ayak üzre -yani sürekli aynı inanmışlık ve adanmışlıkla- hizmet etmeye başlamıştır.

Yapılan hiçbir iyilik karşılıksız bırakılmaz. Menekşeye de bu hizmeti karşılığında kemal, değer, olgunluk bahşedilmiştir.

***

“Añma Revânî hattını seyr eyle ruhların/ Güller açıldı bitdi sakalı benefşenüñ.”

(Revânî, sevgilinin ayva tüylerini anmayıp yanaklarını seyret. Güller açılınca menekşenin sakalı bitti.)

Değerlendirme Dizgesi// TDA: Sevgili./ DB: Hat, gül, sakal./ Yorumlama Alanı (YA):

Son beytin TDA’sı, sevgilidir. Şair, bu dizelerde sevgilinin yüzünü ve yüzündeki ayva tüylerini tasvir ediyor. “Hatt: Ayva tüyü, gençlerin yüzünde yeni çıkan sakal ve bıyık, sarı tüyler… Şiirde yanak, dudak, ben, saç ve çene ile birlikte kendini gösteren hat, genelde hûb olarak düşünülür (Pala, 2003; 207). Anber ve misk kokusu ile dikkat çeken hat, aynı zamanda ‘yazı’ anlamına da geldiği için yanak sayfa, ayva tüyü ise yanağı kaplayan yazı olarak görülür. Sevgilinin 14-15 yaşlarında ve çok genç olduğunu anlatmak için de hatt kullanılır.”

Revânî, kendisine ihtarda bulunuyor. “Sevgilinin hattını, güzelliğini anma; o güzellikleri seyret, onlardan nasibini al!” diyor.

Ayrıca ikinci dizede sevgilinin yüzündeki ayva tüylerinin yeni yeni belirmeye başladığını görüyoruz. Burada teşbih sanatına başvurulmuş ve sevgilinin yüzünde çıkan ayva tüyüne benzeyen tüylerle birlikte yüzün bir güle benzediği de söylenmiştir.

Klasik edebiyatta gül, sevgilinin remzidir. Özellikle yanağı ve yüzü güle benzetilir. Bunun temel sebebi ise rengi ve güzelliğidir. Ayrıca gül yaprakları üzerinde bulunan kadifemsi doku da sevgilinin yüzündeki tüylerle teşbih edilmektedir.