BEDENİMİN bana yaptığı şu sesleniş
acı veriyor, tüylerimi diken diken ediyor: “Ben senin için çalıştım, sen benim
için kaybettin!”
Yaklaşık
yüz trilyonluk bir hücre topluluğu bedenim. İster bütün olarak, ister parça tam
bir sanat, estetik, oran, teknoloji ve sır harikası! Trilyonluk hücre ailesinde
dâvâ ve hizmet bir, işlevsellik sonsuz ve ömür bitene denk sürecek bir karşılıksız
sevgiye dayalı mücadele mevcut.
Kalbim,
bedenimi en son terk edenim. Dakikada yaklaşık 70, günde ise ortalama 100 bin
defa atım... Can atıyor, yürek çarpıyor hayat bulalım diye günde yüz bin kez. Sadece
hayat mı sunuyor? Öyle olsa iyi, bir de ölümleri topluyor. Artığı topluyor,
geceyi ve kışı, üretimden geriye kalanı, güzel olandan sonra arda kalanı... Kim
bilir, her kötü oluşumdan sonra bir de kirlettiğimi topluyor. Temizlenmiş
olarak, “Buyur, bedenin tertemiz emrinde, yine kirletebilirsin” diyor. Hem
veriyor, hem alıyor. Hiç durmuyor. Belki arada bir şükretmek ya da gizli bir
sesleniş için tüm vücutla birlikte aksırıyor: “Çok yaşa bedenim!”
Beynim,
yönetenim… Bana rağmen, bedenimin son âna kadar en iyi şekilde idare edilmesi
ve çalışması için gecesini gündüzüne katanım… Nasıl ki kalp her noktama can/kan
gönderir, geriye kalanı toplar da işler, işte beynim de bir benzerini yapar.
Biri ana, biri baba sanki. Her an yoklar tenimin her bir canını. Sorar,
soruşturur, yoklar. Hastaları ziyaret eder. Çözüm üretir. Mesaj alır, mesaj
iletir. Ateşimi ölçer. Basıncı ölçer. “Rahat mısın?” diye sorar. Adaletlidir
beynim. Bedenim içinde hiçbir noktayı diğerine üstün tutmaz. Tam bir komutan,
tam bir doktor, tam bir dost! Hiç durmadan benimle konuşur. Rapor verir. Sadece
bilmem gerekeni iletir. “Her şey yolunda!” der. “Sen sana düşeni yap, ben bana
düşeni yapıyorum Allah’ın izniyle” der.
Akciğeri,
böbrekleri, iskelet sistemi, kas sistemi, dolaşım ve boşaltım sistemi…
Hangisini nasıl anlatsam? Hepsi elinden geleni yapıyor. Hepsi birer “mucize”…
Hepsi başımın tacı, gönlümün ilacı…
Benim
bir derdim var, oraya getirmeye çalışıyorum sözü: “Sigara”!
İçenle
ve içmeyenle değil benim derdim, sigara içme eyleminin kendisi. İçki veya diğer
kötü bağımlılıklar hakkında fikir ve bilgi iletmek istemiyorum şu aşamada. Konunun
uzmanları var ve kötü alışkanlıklar zaten. Uzak duralım, lütfen!
Sigaradan
bahsetmek istiyorum. Büyük bir çoğunluk tarafında kullanılan, normalde çoğu
zaman yaşamımıza çok ağır zararlar vermediği düşünülen bir unsur zira. Sigara,
toplumumuzun büyük bir bölümünde yaşam biçimi olmuş, zararları arka plânda
değerlendirilen bir alışkanlık. Beni derinden etkilemekte…
Bizim
için can atan, yaşayan, savaşan ve üreten, ayakta kalmaya çalışan bir bedenimiz
var. Her saniye bir güneş doğar vücudumuzun her zerre toprağında. Neşelidir
nağmeler. Allah rızasıyla yaşanır, paylaşılır, hareket edilir. Tam böyle bir
anda içeriyi bir duman basar, göz gözü görmez. Ortalıkta bir telâş, bir panik…
Cancağızım,
vatandaşım, kardeşim bir sigara yakmıştır. Ama keyiften, ama kederden… Ne
bilsin içeride ne güneşleri, ne neşeleri söndürdüğünü. “Ben sana hayat arkadaşı
olmaya çalışıyorum, sen bana duman arkadaşı mı olmak istiyorsun?” diyen sesi
bir duysaydı, ne iyi olurdu!
Başlangıçlar
iyidir. Ve başlangıçlar dengeyi bozmak için olmamalı. Sigarayı ilk içişlerde
içeriden bir ses gelir, beden öksürür “ Pardon, bir yanlışlık olmasın!” diye. Bu
uyarılar yalvarışlara dönüşür. Benlik ise, “Bir yanlışlık yok” der ve sigarayla
yaşama yelken açar. Taptaze, her yeni günde yeniden başlayan hayata artık içi
zehir dolu dumanla karşılık vermek bir alışkanlık olur.
İçerideki
bütün yapılar görevlerinin başında, ama artık biraz hüzün hâkim bu dünyalarda… Kendim
de bir iki kez denedim. Sırf meraktan… O kadar merak ettim ki tahmin
edemezsiniz. Neydi bu çelişki, çekiş ve bırakamayış? İnanın, hiçbir şey
anlamadım. Bahsedildiği gibi, belki sonradan, “Bir daha dene!” diye bir çağrı
geldi içimdeki bir yerlerden ama bu çağrıya olumlu cevap vermem için bir neden,
zehirle yoğurulmuş bir dumanı kendime yol arkadaşı edinmek için mantıklı bir
tek cevap bulamadım.
Ne
olur, sigara içmeyin!
“Ne
olur, içmeyin!” diyorum. Size gülümseyen sonsuz canlıya, sizin için olan sonsuz
hayata öyle terslenmeyin! “İçmek zorundayım” diyor bazı canlar…
Bir
amca ile tanışmıştım. “Bence sigaranın heykeli dikilmeli” diyordu. O kadar
arkadaş olmuşlar ki, hani derler ya “İyi günde, kötü günde”, o misâlde… Bırakmaya
gönüllü olmayanın içse de ne olduğunu bilmesi önemli. Seni sen yapan
trilyonlarca hücre, senin için sana sevgi ve hayat çarpan kalp, beyin, ciğerler,
akıl, ruh ve Rabbin bu işe razı mı? Bir anlığına da olsa bunu düşün! Bu kadar
bitki senin için hayat sunarken yeryüzüne, sen zehir sunma hayata! Karşılığı bu
olmamalı en azından!
“Derdine
dert ortağı” diye yanlış bir ortak seçip de sigaraya bağlananları anlamaya
çalışsam da arkadaş ortamında keyif adına içenlerin varlığı bunu ortadan
kaldırıyor. Onlara ne diyebilirim ki? Anlarına keyif doldururken içlerine ne
doldurduklarını gerçekten bütün kalpleriyle değerlendirebiliyorlar mı?
Sigara
gibidir bazı düşünceler de. Zararlı alışkanlıkların hepsi görünür mü? Bizim de
yanlışlarımız, bağımlı olduğumuz zararlı düşünce alışkanlıklarımız var sigara
misâli. İnanın, kurtulmaya çalışıyorum. İnsana yakışan, insanca olmaya
çalışmaktır. Olana “Dur” diyemezsiniz, olmaktadır. Ama bize ve bizimle olana
iyi gelmiyorsa, bir şeyler yapmak gerekir.
Sigara
içene çağrı
Yaşama
değişik açılardan bakmaya çalışsak nasıl olur? Çok sevdiğiniz birini
yitirirseniz, yasını tutarsınız. Kim diyebilir ki “Gözyaşı akmasın”? Ama bir de
gidenin, size gittiği yerden bir mesajı var, onu düşünün: “Ben gittim, inşallah
kalbindeki yerim, yerini hep korur. Ama benim senden bir isteğim var. Ben
bitirdim, ben gittim; sen bitirme, sen gitme! Sen devam ettir mutluluğu,
başarıyı, iyiliği, güzellikleri. Sen iyi olursan, iyi olurum. Sen mutlu
olursan, mutlu olurum. Ben gittim diye bir ömür ağlayacaksan, ben burada acı
çekerim.”
Zararlı
alışkanlıklarımız var. Fakat inancımıza, vatanımıza, bedenimize, şehitlerimize,
değerlerimize, tarihimize çok şey borçluyuz. Hiçbir mazeret ömür boyu
sürmemeli. Hiçbir şey için yerinde saymamalı. Bazı şeyleri, ne kadar uğraşsanız
da doğru tarif edemez ve hissettiğiniz duyguları karşı tarafa aynen aktaramazsınız,
işte böyle bir durum bu durum. Çok ama çok değerli bir varlığa sahibiz. Başka
bir şeye ihtiyacımız var mı? Güzel olan ne varsa, o yöne doğru ilerlemek için,
zararlı olan ne varsa bırakmak için, mutluluk da olsa, çok büyük bir dert de
olsa, “sigara” denen içi zehirli nesneye bağlanmak bize yakışmıyor.
Ben,
bendeki zararlılar için canla başla mücadele ediyorum. Siz de en kötüsünden
başlayarak, sigara dâhil her kötüyü bırakmak için elinizden geleni yapın!
Yaz
ve kış, gece ve gündüz, iyi ve kötü, zararlı olan ve faydalı olan birbirini
kovalayıp duruyor. Takılı kalmamak, değişiklik katmak gerek şu yaşam yolculuğuna.
Bir
düşünün, insanın eline bir kitap, bir kalem ne de güzel yakışıyor! Edebî
konuşmalar, ahlâkî davranışlar, vatan ve din için hizmetler, aile için alın
teri dökmek gibi güzelliklerin yanında bir sigara yaksak olmaz mı? Olmaz,
olmamalı!
Tek
bir şeyden ibaret değiliz. Yani aklımızdan ya da düşüncelerimizden… Her insan
birer kâinat, her insan birer kitap... İnsan için yaratılan kâinat, insanı
nasıl okuyacak? Rabbimiz bizi her an nasıl okuyor?
Elimizde
sigara, garip bir de mimik yapmışız, öyle güzel üfürüyoruz ki… Sizce bu
davranışımız nasıl bir mesaj veriyor varlık âlemine ve nasıl yankılanıyor?
“Arkadaşım,
gel, sigara içmek yerine kitap, resim, yazı alışkanlıkları edin. Yaz
yazabildiğin kadar derdini, mutluluğunu. İstediğin kadar bağımlı olabilirsin
yazmaya, resim yapmaya, öğrenmeye, hizmete, göreve” diyorum, “Kitap okumak
içimden gelmiyor. Yazmaya hevesim de yok, kabiliyetim de” diyor.
Biri
bana, sigaranın -tıbbî açıklamalara girmeden- neden bu kadar çok kişi
tarafından tutulduğunu anlatabilir mi? Zira o kadar yazı okudum ama
anlayamadım. Anlayışımda kesin bir sorun var(!). “Nikotin bağımlılığı ya da
arkadaş ortamı” cevapları başı çekiyor ama bu bana şu acı hakikati nasıl
unutturabilir: Allah’ın varlığı, ilmi, sevgisi, rahmeti ve mağfireti bize
yetmez ve yetişemez de o yüzden nikotin ile mi baş edemiyoruz? Arkadaş ortamı
kitaplardan ve yine Yüce Rabbimden daha mı özel bir şey sunar, ne dersiniz?
Bir
kısım çevre, “Altı üstü bir sigaramız var, ona bari karışma!” diyor. O hâlde
emanete sahip çıkmak konusunda ne düşünülüyor? Bize verilen yaşam emanetine,
zaman ve varlığımızı oluşturan yapılara nasıl bakıyoruz? İçinize bir anlık dahi
olsa gönderdiğimiz sigara dumanı ile yaşamı son bulan hücre ve yapılara ne
denilecek? Meselâ şöyle bir hitabı organlarımızda komik bulurlar:
“Ey
iç dünyalarım, ey hücrelerim! Şu an size zararlı bir madde gönderiyorum; beni
öldürmez ve bana kısa zaman zarfında etkisi olmaz ama sizlerin yaşamını,
çalışma ortamını kötü etkileyebilir. Bazı durumlardan dolayı ben size bu
işkenceyi yapmaya devam etmek istiyorum. Çünkü tutunacağım tek dal ya da şu anki
tek keyfim bu. Bana bir sigarayı çok görme iç dünyam, olur mu? Siz benim için
üstün gayret ve çabayla çalışmaya devam edin ki kaliteli bir yaşamım olsun.
Öyle çok çabuk hastane işim falan olmasın, aklım iyi çalışsın, iyi yürüyüp
koşmamı sağlayın, güzel duygular hissettirin, baş veya karın ağrısı ile beni
sık sık rahatsız etmeyin, karşılığında ben de size gri gri zehirli dumanlar
göndereyim, tamam mı?”
Kapı
içeriden açılırsa, yapılamayacak değişim yoktur. Yeteneğinden tutun da azim,
üstün başarı ve değişimlerin hepsi gerçek olabilir. Yeter ki kalbin kapısı içeriden
açılıp istesin. Kulaklar ve gözlerle takip ediliyorsa bir şey, bin yıl da geçse
söz neylesin? Düşüncelerimin hepsi kendimce… Rabbim o kadar güzel yaratmış ki,
öyle güzel nakşetmiş ki kanunlarıyla, işte tam bu noktada öyle bir dumanı
çekmek içimize, bir kara duman göndermek yaşamın üstüne, beni çok üzüyor.
Bütün
bir kâinat ve muhteşem sistemler/mucizeler bütünü olan beden sizin için
çalışırken, siz onlar için kaybetmeyin. İçi ateş ve zehir olan bir şeyi
yaşamınıza ve bedeninize ikram edip de hiçbir şey olmamış gibi davranmayın.
Acizane
düşüncelerimi paylaşmak istedim. Yanlışlarım için özür diler, engin gönlünüze
sığınırım. Vakit ayırdığınız için minnettarım…