Ben ölünce

Ben ölünce gökyüzünden yıldızım kaydı mı bilmem -zaten o da doğru değilmiş ya- ama güneş doğup batmaya devam etti. Dünya döndü ve ay her zamanki gibi gökyüzünde kendi başına takıldı.

BEN ölünce ne mi oldu? Bir çift ayakkabımı kapının önüne koydular. Âdettenmiş. Sonra en güzel sesli müezzin verdi salâmı. İsmimi de sonuna ekledi. Gassal aklayıp pakladıktan sonra, musalla taşındaki saltanatım çok kısa sürdü. İmam sordu; iyi bilirmiş eş dost, sağ olsunlar, haklarını da helâl ettiler. Geçenlerde hiç yoktan kırmıştım Ali’nin kalbini, o bile omuz verdi tabutuma.

İlk Perşembem, yedim, elli ikim derken, Muhayyer mâkâmında yakıldı ağıtlar. Sonra her yıl ölüm sene-i devriyemde mevlitler okutuldu, helva dağıtıldı hayrıma.

İlerleyen günlerde anıların da hatırlanmasıyla neşe ve gülümseme eşlik etti tutulan yasa. Ardından kıyafetlerimle vedalaşıldı. Tek tek seçildiler, yeni olanlar hayrıma ihtiyacı olanlara verilirken, diğerleri pek rağbet görmese gerek, bir çöp kenarına bırakıldı. Oysa ne çok severdim o yün hırkamı.

Ayakkabılarımın da görevi bitmişti artık, onlar da bir mazlumun ayaklarındaki yerlerini aldılar. Terliklerimi vermeyi unutmuşlardı ama çok düşünmeye de gerek kalmadı ve gelen misafirlere takdim edilmek üzere vestiyere kaldırıldı.

Sofralar kurulmaya devam etti ve alışkanlıktan dolayı benim tabak, kaşık ve çatalım da yerini aldı. Peşinden sandalyemin ve tabağımın boşluğundan kaynaklanan üzüntüden dolayı hüzünlü bir sessizlik kapladı ortamı. Sonra mı? Bir gün kızımın eli gidince tabağıma, vazgeçti, sonraki günlerde çoktan alışmışlardı sofradaki yokluğuma.

İlerleyen günlerde en küçüğümün eline bir fotoğrafım geçti, çerçeveletip duvara astılar. Yakındır üzerine bir örtü örtülmesi. Son tatilimizde gittiğimiz deniz kenarındaki resmim olsaydı bari, bilirlerdi aslında denizi ne de çok sevdiğimi. O güzel ve mutlu anılarımız yansısaydı ya odaya, öyle kalsaydım duvarda ve geride bıraktığım sevdiklerimin anılarında.

Oğlum bugün diplomasını aldı. O artık kocaman bir ortaokullu. Çok da başarılıymış -babasının oğlu tabiî- birkaç cümleyle ben de yâd edildim ama bu kadar mıydı? Hâlbuki ne çok ders çalışmıştık. Özellikle o matematik sınavlarına...

İzlediğim dizi sezon finali yapmış, bizimkiler de pek sevmezdi zaten. Şimdi başka bir diziyi hep birlikte takip ediyorlarmış. Tuttuğum takım bir alt lige düşmüş. Defalarca söylemiştim “O başkanla, o transferlerle olmaz” diye ama beni dinleyen kim? Yaşadığımdan bîhaber takımım, en fanatik taraftarını kaybettiğinin farkında mı acaba? Millî Takımımız Avrupa şampiyonasında başarılı olsa bari…

Siyasiler yine birbirine düşmüş. Vaatler, yalanlar havada uçuşuyor, seçimler yaklaşmış meğer. Koltuk sevdası mı, vatan dâvâsı mı, Allah-u âlem…

Okuduğum roman da benim gibi yarım kaldı. En sürükleyici, en heyecanlı yerindeydim oysa. Sonunu da çok merak ediyordum hani. Oradaki kahraman hedeflerine ulaşsa bari… Ya yarım kalan hatmim? Birileri hatırlayıp tamamlar mı acaba? Arkamdan gönderirler mi ruhum biraz ferahlasın diye?

Bahçedeki elma fidesi! Ne büyük hevesle dikmiştik seni. Meyvenden yemek kısmet olmadı. Daha gölgende semaverde çay keyfi yapacaktık. “Başka baharlara kaldı” diyeceğim ama bende bahar da kalmadı.

Ben ölünce gökyüzünden yıldızım kaydı mı bilmem -zaten o da doğru değilmiş ya- ama güneş doğup batmaya devam etti. Dünya döndü ve ay her zamanki gibi gökyüzünde kendi başına takıldı.

Eve dönüşümü dört gözle bekleyen ailem, eşim, çocuklarım ve kardeşlerim çok da çabuk alıştılar yokluğuma. Bu kısacık sürede sevenlerimle aramda köprü olan hatıraların izleri silinmeye başlamış bile. Ama bugün kabrimi ziyarete geldiler. Üzerimde otlar bitmiş, toprak da oturmuşmuş artık. Mezarımın yapılma zamanı gelmiş.

Mezarcı arandı, ismim, ölüm ve doğum tarihlerim verildi, sonuna da “Ruhuna Fatiha” eklendi.

Her şeyin mi yalandı be dünya?