Ben niye yazıyorum?

Hiç bilmiyorum, bu satırlar hangi kapının eşiğinde duracak? Ben, hiç göremeden, bilemeden, yağmur yaş demeden yazıyorum. Bir çiçek dermek mi, bir gönle girmek mi? Binlerceyken bire dönmek, bir taneyken bine bölünmek mi bilmem… Ben, yüzüm gülerken de yazdım, kalbim ağlarken de… “Sebep ne?” demeden yazdım. Çünkü bu, benim yazgım...

BİR yara mı sarılsın, bir çiçek mi derilsin, bir gönle mi girilsin, bilmem... Niye aldım bu kalemi elime? Bir elden üç beş cümle çıkıp da nerelere gidecek? Varıp kimin kapısını çalacak?

Derken başlıyor her şey… Bir yanım eksikken, omzum yükümü taşıyamazken başlıyor her şey. İki gözümün gördüklerini ellerim yazmak için çırpınınca başlıyor her şey. Deliliğime akıl çare olamayınca başlıyor her şey…

İçimde bir bütünlük tutkusu, yarımlığa dayanamayan ellerim yazıyor. İçimde bir temizlik duygusu, kir görünce duramayan ellerim yazıyor.

Bulutun toprağa borcudur yağmur, teknenin saca borcudur hamur. Bu da benim boynumun borcu olalı, gönlüm kâinata salıncak kuralı, ateşin donduğu, buzun yandığı yerdeyim. İnsanım, insan gibi ne yarda, ne serdeyim. “Bu cümleler de ne?” demeyin, ben gönülden bir sofra koydum önünüze, ister yiyin, ister yemeyin.

“Ha güldü, ha gülecek yüzüm” diyorken, “Ha gördü, ha görecek gözüm” diyorken, dünyanın bunca zamandır döndüğü sebep, yazısız alın olmazmış demek. Takdir edilmeseydi insan ve zaman, olmamaya razı olurduk. Varız artık; yazımız var, başımız var, sonumuz var. Dertten âlâ derman bizim, el bizim, ayak bizim; yolculuk var, yollar bizim…

Neden böylesine açık anlatırken kendini, anlamazdan gelip de geçeriz bu dünyadan? Dünyanın veremeyeceklerini aramakla geçti ömrüm. Verdiği ibrete göz yummakla geçti ömrüm. Her doğanla ölmeli, her ölenle doğmalıydım. Sırrını verirken kulağıma, duymadan geçti ömrüm. Dünyanın görünen güzellikleri yağmalanırken, burada nokta konuluyor aslında. Daha ilerisine taşımak çabası olmadan dünyayı, burada kullanıp bitirme yolunu seçiyoruz.

Bir iyilik yapsam -ama karşılığını dünyada bulamayacağım-... Mesela, mesela ne yapsam? Hayatım boyunca bana bir kez bile gülmeyecek bir yüze gülsem, alın teriyle kazandığım parayla bir hediye alsam, verdiğimden bir teşekkür ve tebessüm bile görmesem, herkes yoluma taş koysa ben yürüsem ve “Sen necisin?” demesem… Bu, imanın elli ayaklı hali olsa gerek. Ve iman ettiğime herkes iman edecek. Kalbimin kölesi olacak ayaklarım. Başka bir canı yakıp, ardından canımı yanmaktan nasıl koruyabilirim?

İman, öyle saklanacak, bir şeylerin içine girip çıkamayacak, kuytularda bekleyecek bir sır değil, bu imkânsız. O, sabredenlerin sabrına süzülmüş bal, şükredenlerin şükrüne sürülmüş kaymaktır.

“İyilik yaptım, yaptım da ne oldu? Herkesten kötülük gördüm” diyene yazıyorum. Dünya denenmek yeri, alelacele ödül almak yeri değil.

Karıncaların öldüğüne hiç aldırmazdım eskiden. Sonra anladım ki, yaşadığını hiçe saydığımın ölümü de aynı değerdeymiş. Ve sonra “Neml” (Karınca) Suresi olduğunu fark ettim. Karıncasına, sivrisineğine sahip çıkan Allah’tan utandım. Uzak yıldızlardan utandım, gözüme ışık sunan güneşten utandım. Hakikati göremeyen gözümden utandım. Hakikati bulmaya meyil olsun yeter, bulmak hedef olsun yeter... Aramak zor gelmez insana; rıza gözün gördüğü, aklın erdiği her yerde. Rıza dilimin ucunda, gönlümün içinde. Rıza dağda taşta, parada pulda, aç karında, ağrıyan başta gizli. Rıza şükürde, rıza sabırda, hem elde, hem âlemde; rıza kendinde gizli.

Belki bir fincan kahve eşliğinde, belki acı, belki tatlı, ya karmaşık, ya da duru, nereden bilebilirim ki, belki sorularla dolu bir anına denk gelir satırlarım. Biri okur sessizce, sonra  içinde hiç tanımadığı bir duygu belirir. Belki bir kahve içimlik muhabbet ortağı, belki bir acıya teselli, belki bir sevince halaybaşı, belki bir karmaşaya sükûnet, belki bir soruya cevap...

Hiç bilmiyorum, bu satırlar hangi kapının eşiğinde duracak? Ben, hiç göremeden, bilemeden, yağmur yaş demeden yazıyorum. Bir çiçek dermek mi, bir gönle girmek mi? Binlerceyken bire dönmek, bir taneyken bine bölünmek mi bilmem… Ben, yüzüm gülerken de yazdım, kalbim ağlarken de… “Sebep ne?” demeden yazdım. Çünkü bu, benim yazgım...