Ben “imonoke” yazayım, siz “ekonomi” okuyun

Libya’daki varlığımızın getirdiği askerî başarı sonrası Libya Hükûmeti’nin yeraltı zenginliklerini çalıştırmamız için bize güvenmesi de Akdeniz’de sondaj yapıp kaynak arama çalışmalarımız da Rusya, Türkî devletler ve İran petrolü ve doğalgazının Avrupa’ya naklini sağladığımız boru hatları sayesinde elimizde tuttuğumuz enerji kavşağı tabelâsını ışıklandırıyor.

EKONOMİ, yazıldığı gibi okunamayan bir dil. Ne yazıldığı gibi okumak mümkün, ne de tek bir tercümesini bulmak… Her okuyan farklı çeviriyor bu akıl almaz dili. Bize de en çok hoşumuza gideni alıp kullanmak düşüyor tabiî.

Ama dünyanın ağaları kendi kafalarına göre bir sistem kurmuşlar, o sisteme göre sıralama yapıp duruyorlar.

Bir vatandaş olarak ekonomiden beklentiniz ne olabilir?

Benim en büyük beklentim satın alma gücümün yükselmesidir meselâ…

Nedir “satın alma gücü” dediğimiz?

Meselâ bu ayki maaşımdan, geçen senenin aynı ayında aynı kalemlere yaptığım harcamaya göre daha fazla para arttırabiliyorsam, bu benim alım gücümün arttığını gösterir. Tersinde de alım gücüm düşmüş demektir. Ben vatandaş olarak buna bakarım. “Paramı dolara çevirsem ABD’de nasıl geçinirim, Riyal’e çevirsem Arabistan’da kaç deve alırım?” diye düşünmem. Zira turistik gezileri bırakın bir yana, burada kazanıp burada harcarım maaşımı.

Ama beyefendiler nasıl yapıyor hesapları ve o hesaplardan nasıl sıralamalar çıkıyor, bir bakalım…

Birincisi… Ülkelerin yıl içerisindeki ekonomik hareketliliklerinin toplamı Amerikan doları cinsinden hesaplanıyor ve ortaya gayri sâfi yurtiçi hâsıla (GSYİH) diye bir garabet çıkıyor. Neden “garabet” diyorum? Zira bu veri kesinlikle satın alma gücüyle alâkalı olmadığı gibi nüfusa orantılı bir bilgi de içermediği için, nüfusu az olan ülkelerin sıralamaya girme şansını mucizelere bırakırken yüksek nüfuslu ülkeleri otomatikman üst sıralara taşıyor.

İkincisi de, satın alma gücü paritesi (SGP)… Bu hesaplama modeli de evlere şenlik! Sistem diyor ki, “Kendi ülkende satın alacağın bir grup mala ödediğin parayı dolara çevir, sonra git, o kadar dolarla farklı ülkelerden aynı grup alışverişi yap. Ne kadar paran kalırsa o kadar iyisin; ne kadar açığın kalırsa o kadar kötüsün!”.

Hâlbuki dünya nüfusunun çok büyük ekseriyeti kendi ülkesinde kazandığını kendi ülkesinde harcıyor. O hâlde bu sıralama neyin nesi? Bu, sadece ve sadece ABD doları ile diğer ülke paraları arasındaki kur ilişkisini göstermeye yetmez mi?

Ama dedik ya, ekonomi yazıldığı gibi okunan bir dil değil! Kim nasıl çevirirse öyle okunuyor.

“İstanbul çaycısı” diye tanıyabileceğiniz pek “tekin” olmayan emlâk ve petrol zengini bir zat kalkmış, Hollanda ile Türkiye kıyaslaması yapmış. Neyse ki, Uganda örneğinden vazgeçmiş kendileri. Demiş ki, “Hollanda’da satın alma gücü Türkiye’dekinin üç misli”. Hâlbuki satın alma gücüne göre GSYİH sıralamasında biz 13’üncü sırada iken Hollanda ilk 20’de değil.

CHP’nin bile sırtını döndüğü ve tanımazdan geldiği tavukçu, “ince” bir hesap yapıp Kanada’yı yakalamamız için iktidarın değişmesinin şart olduğunu yazmış aynı gün. Hâlbuki az önceki sıralamada 17’nci Kanada’dan da öndeymişiz biz.

Evet, Türkiye’de bin 500 TL kira ödeyen biri bu kirayı dolar olarak ödese 220 dolar yapar. Ve 220 dolarını alıp Kanada’ya gitse bir oda belki tutabilir. Türkiye’de ayda 5 kilo ete 350 TL yani 50 dolar ödeyen vatandaş, aynı eti Hollanda’da yese yaklaşık 45 dolar ödeyecek. Ne tavukçu, ne de çaycı doğru örnekler verebildikleri için Uganda örneğindeki kadar çuvallamışlar yine!

Bence en doğru ekonomik gelişmişlik verileri, ihracat-ithalat rakamları arasındaki makasın ihracat lehine açılması ve kişi başına düşen millî gelirin kendi ülkesindeki alım gücünün yükselmesidir. Bunun dışındakiler vitrin süsü olmaktan öteye geçmez. Siz siyaseten üstünlük kuramadığınız sürece de elde ettiğiniz hiçbir sıralama sizi istediğiniz lige taşıyamaz.

2023’e erişirken…

Buna rağmen ülkemizi yönetenler ve tabiî ki Erdoğan da dünyada kabul görmüş bu endekslere ve buna bağlı sıralamalara önem gösteriyor. AK Parti’nin 2023 hedeflerinden biri de dünyanın en büyük 10 ekonomisi içine girmemiz meselâ. Mümkün mü? Elbette mümkün! Evet, zor bir hedef ama hedefler büyük olmazsa ulaşmanın bir anlamı da kalmaz ki…

Şu anda Erdoğan’ın ifadesiyle, “İlk 10 hedefine en yakın noktadayız”. Peki, hangi kategoride? GSYİH’de mi, yoksa SGP’de mi?

Aslına bakarsanız her iki sıralama için de daha çok çalışmamız gerekiyor. Pandemi sürecinde tüm dünya ekonomileri küçülürken biz büyümüş olsaydık bir avantaj sahibi olduğumuzu düşünebilirdik belki ama bizde de büyük bir kayıp yaşandı ekonomik açıdan.

Dış müdahalelerle zor bir dönem geçirmiş ve büyüme ivmesini kaybetmiş bir ülke olarak tam toparlanma sürecinde yaşanan bu uluslararası kriz, önümüze bir set daha koydu sanki. Ancak aylardır Erdoğan ve bakanların ısrarla söylediği gibi, pandemi sonrası dünyanın değişen ekonomik dengelerini kendi lehimize çevirme imkânını bulursak ne âlâ!

Bu gayret ve hattâ ışık son günlerde daha fazla görünmeye başladı sanki. Yatırımlarına hiç ara vermeden devam eden Hükûmet, özellikle Libya üzerinden yürüttüğü Akdeniz siyaseti ile de umutlarımızı ayakta tutmaya devam ediyor. O anlaşılmaz sıralamaların ilk onuna ambargo koymuş ülkelerin neredeyse tamamı, Covid-19 sürecinde hastalıktan başka bir konuyla ilgilenememiş ve onu da ellerine yüzlerine bulaştırmışken, Türkiye’nin sağlık sistemindeki başarısını dünyanın dönmeye devam ettiği gerçeğiyle birleştirip yoluna devam etmesi önemli bir fark olarak ortaya çıkıyor.

Açılan hastaneler dünyanın parmak ısırdığı sistemin güçlenmesine, açılan barajlar sulama ve enerji için daha kalıcı çözümler getirmeye, devlet arazilerinin tarıma açılması ziraatın önünün daha da açılmasına vesîle oluyor. Libya’daki varlığımızın getirdiği askerî başarı sonrası Libya Hükûmeti’nin yeraltı zenginliklerini çalıştırmamız için bize güvenmesi de Akdeniz’de sondaj yapıp kaynak arama çalışmalarımız da Rusya, Türkî devletler ve İran petrolü ve doğalgazının Avrupa’ya naklini sağladığımız boru hatları sayesinde elimizde tuttuğumuz enerji kavşağı tabelâsını ışıklandırıyor.

Bütün bu umut vaat eden gelişmeler ne kadar sonuca ulaşır, hangi endekse etki eden verileri yükseltir, ekonomik büyümemiz bundan sonra kimler tarafından engellenmeye çalışılır, bu engelleme gayretleri nereye kadar tolere edilebilir göreceğiz.

Süremiz azalıyor: Son üç yıl!

Seçimden önce gözle görülen başarılar gerekli bize. Erdoğan’ın AK Parti’si, arkasındaki gücü kaybetmezse bunu başarabilecek güçte. Haydi hayırlısı!