BEN günahım,
sen tövbe! Senin kabahatlerin hep gizli, benim günahlarım aşikârdır. Çünkü
benim bütün günahlarım çift kişilik, senin tövbelerin tek kişiliktir. Benim
günahlarım iki kişinin rızası üzerine, senin tövbelerin zulüm üzerine kurulu.
Benim günahlarıma en çok kadınlar ortak, senin tövbelerine bütün insanlar.
Tek başıma işlediğim
günahlar Tanrı’ya karşı ve Tanrı’nın merhamet etme/bağışlama gibi büyük bir
ismi ve gücü var. Tanrı’nın sonsuz mağfireti içinde benim günahlarım denizde
damla misali kalırken, senin tövbenin büyüklüğü, işlediğin cürümlerle orantılı.
Ben günahlarımı yüreğim
elinde işledim, siz tövbelerinizi elleriniziz yüreğinde yaptınız. Sizin
dualarınızda korku, benim günahlarımda arzu ve ihtiras var. Bu yüzden benim
günahlarım sizin tövbelerinize benzemez. Benim tövbelerim de sizin
tövbelerinize…
Siz dua işlerken bütün
şeytanîliklerinizi kusarsınız, ben günah işlerken en masum duygularımı
yansıtırım. Hayyam’ın “Tövbe Ya Rabbi!
Tövbe etmeye tövbe!” dediği gibi, bilmem kaçıncı kez yaptığınız tövbeyle Tanrı’yı
kandırırken, ben işlediğim günahlarla kendimi kandırıyorum. Siz kusuyorsunuz,
ben terliyorum. Benim ruhum temizlenirken, sizin kalbiniz kirleniyor. Benim
gönül sesim Arş-ı Âlâ’ya yükselirken arınıyor, sizinse ikiyüzlü tövbelerinizle
belki diliniz arınıyor ama ruhunuz kirleniyor.
Ben günahım; Yusuf’a olan
aşırı sevgisi dolayısıyla onu kurt kapmasından korkan ve bunu dile getiren
Yakub’un “Korkarım Yusuf’u kurt
kapar" diye endişelendiği belâyım. On iki yıldızın önünde eğildiği,
kardeşlerin kıskandığı ve Yusuf’un gördüğü rüyâyım. O rüyânın işaret ettiği
seçilmişlik yüzünden belâya duçar olan ve kardeşleri tarafından kuyuya atılan
Yusuf’un günahıyım. Yusuf süresinin hükümsüz ayetiyim. Züleyha’nın eliyle
yırtılmış gömleğim. Bir kadının arzusu ve reddedilen günahıyım. Sırtımda elimi
sürmediğim kadınların açtığı yaraların izi durur. Onlar sırtımı kanattıkça
benim içim kanar. Her gün bir kadın acıtır beni, her gün bir aşk öldürür.
İbadetlerdeki sevabı
boşamış, aşkın günahını yüklenmiş dervişim. Günahlarım çilemdir. Bedenimin
değil, ruhumun çarmıha gerilmesidir günahım. Bu yüzden benim günahlarım,
sizlerin tövbelerine benzemez!
Siz peygamberlerini
taşlayan kavmin duası, ben Yunus’un karnındaki günahım. Siz buzağıya tapınan
müminler, ben Peygamber’e lâf atan cariyenin masum sözleriyim. Siz Karun’un
kapitalist ruhu, ben Musa’nın ona olan öfkesiyim. Sizin tövbe ve sevaplarınız
kesilen kurbanlar, verilen zekâtlar, gidilen haclarla, benim günahlarımsa bir
âsâ, bir çarık, her gün savrulan ruhumla yaptığım amansız savaşlarla ölçülür.
Siz Musa’nın on emrine takılmış Musevîler, ben Hızır’ın Musa’ya fısıldadığı
günahlardaki hikmetim. Siz tövbelerinizle yaşayan mevtalar, ben günahlarımla
dirilen beşerim. Siz Meryem’i tapınağa mahkûm eden toplum, ben Ruhü’l-Kudüs’le
hamile kalmış kadına yoldaş Marangoz Yusuf’um.
Siz canını kurtarmak için
ihanet eden Yahuda’nın çocukları, ben utancından intihar eden Yahûda’nın
kendini astığı erguvan çiçeğiyim. Siz Zeytin dağında kutsalınız adına cellât
çivileriyle İsa’yı çarmıha çivilerken sevap kazanan Yahudilersiniz, ben her
çivide acıyı içselleştiren İsa’nın içli yakarışıyım. Siz önce bedeninden haz
alıp sonra fahişe diye taşlattığınız Maria Magdelena’nın bedeni, ben onun
İsa’ya teslim olmuş ruhuyum. Siz Cibran’ın dediği gibi “gündüz Maria Magdelena’yı taşlayıp gece koynuna girmek için can atan”
İsevîlersiniz.
Sizin öfke ve
ikiyüzlülükle attığınız taşlarınız necis, benim dökülen kanlarım temizdir.
Fahişe yataklarında emeği, ruhunda güzelliği yakalamış bir âşığım. Siz ruhunu
şeytana satmış, bembeyaz yataklarda kirlenen nefretsiniz!
Günah, duadan temizdir. Bu
yüzden, “Siz günah işlemezseniz, Ben
içinizden günah işleyecek bir topluluk çıkarırım” diye emir buyurmuştur
Rabbimiz. İşte ben o emrin tecellisiyim!
Ben günahlarımla büyük,
siz dualarınızla küçüksünüz. Siz dualarınızı Cennet sevgisi, hatta oradaki
Hurilerin arzusuyla yapar, Cehennem korkusuyla Tanrı’ya sığınırsınız. Oysa ben
Tanrı’yı, Cennet ve Cehennem arzusundan uzak bir ruhla seviyorum. Ben
günahlarımı işlerken Cehennem, dua ederken Cennet tasası taşımayan müminim.
Ben Ebubekir’in imanı,
mescitte öldürülen Ömer’in adaleti, Osman’ın okuduğu suhufun kanı, Ali’nin
sırtından yediği hançerim. Ben masum insanların haksız yere öldürülürken ten
içinde hissettikleri acıyım. Siz Muaviye’nin iktidar hırsı, Yezid’in kanlı
kılıcı, Haccac-ı Zalim’in güzel sesiyle okuduğu fakat içselleştirmediği Kur’an’ın
lafız Müslümanlarısınız. Ben kekeme ve dilsizlerin okurken anlayıp coştuğu Kur’an’ın
derunî boyutuyum. Sizinse “Gönlünüz
Hüseyin’inden, ama kılıçlarınız Yezit’ten yana”dır. Bu yüzden tövbeleriniz büyük,
günahlarınız ikiyüzlüdür!
Ben günahım, siz tövbe!
Değil mi ki besmelesiz okunan tek sûre,
“Tövbe Sûresi”dir… Ben arzu, siz pişmanlıksınız! Bendeki güç sizde
yoktur! Arzu, pişmanlıktan büyüktür. Siz hep arzuya muhtaçsınız. Günah, yani
arzu olmazsa tövbenin anlamı olmaz. Gündüzün geceye muhtaç olduğu gibi
muhtaçsınız bana.
Ben günahım; karaların karası… Siz tövbesiniz; beyazların beyazı… O beyaz ki içinde her rengi barındırır… Ben siyahım; karanlığımla örterim kirleri pasları. Siz beyazsınız; en küçük kusurları ortaya çıkarır, insanları utandırırsınız. Ben toplarım, siz yansıtırsınız. Ben günahım, siz tövbesiniz…