Ben günahım, siz tövbe!

“Ben bir şarkı, ben bir tüyüm;/ Ben Meryem’in yanağındaki tüyüm./ Beni bir azizin nefesi uçurur,/ Kalbimde Allah’ın elleri durur./ Cici ayaklarım iplikle bağlı,/ Ben onun sılası, kendimin gurbetiyim;/ Ben bir azizin hasreti,/ Ben Meryem’in yanağındaki tüyüm./ Benim gözlerim yeşildir, evet evet, onun gözleri kara;/ Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara…” (Sezai Karakoç)

BEN günahım, sen tövbe! Senin kabahatlerin hep gizli, benim günahlarım aşikârdır. Çünkü benim bütün günahlarım çift kişilik, senin tövbelerin tek kişiliktir. Benim günahlarım iki kişinin rızası üzerine, senin tövbelerin zulüm üzerine kurulu. Benim günahlarıma en çok kadınlar ortak, senin tövbelerine bütün insanlar.

Tek başıma işlediğim günahlar Tanrı’ya karşı ve Tanrı’nın merhamet etme/bağışlama gibi büyük bir ismi ve gücü var. Tanrı’nın sonsuz mağfireti içinde benim günahlarım denizde damla misali kalırken, senin tövbenin büyüklüğü, işlediğin cürümlerle orantılı.

Ben günahlarımı yüreğim elinde işledim, siz tövbelerinizi elleriniziz yüreğinde yaptınız. Sizin dualarınızda korku, benim günahlarımda arzu ve ihtiras var. Bu yüzden benim günahlarım sizin tövbelerinize benzemez. Benim tövbelerim de sizin tövbelerinize…

Siz dua işlerken bütün şeytanîliklerinizi kusarsınız, ben günah işlerken en masum duygularımı yansıtırım. Hayyam’ın “Tövbe Ya Rabbi! Tövbe etmeye tövbe!” dediği gibi, bilmem kaçıncı kez yaptığınız tövbeyle Tanrı’yı kandırırken, ben işlediğim günahlarla kendimi kandırıyorum. Siz kusuyorsunuz, ben terliyorum. Benim ruhum temizlenirken, sizin kalbiniz kirleniyor. Benim gönül sesim Arş-ı Âlâ’ya yükselirken arınıyor, sizinse ikiyüzlü tövbelerinizle belki diliniz arınıyor ama ruhunuz kirleniyor.

Ben günahım; Yusuf’a olan aşırı sevgisi dolayısıyla onu kurt kapmasından korkan ve bunu dile getiren Yakub’un “Korkarım Yusuf’u kurt kapar" diye endişelendiği belâyım. On iki yıldızın önünde eğildiği, kardeşlerin kıskandığı ve Yusuf’un gördüğü rüyâyım. O rüyânın işaret ettiği seçilmişlik yüzünden belâya duçar olan ve kardeşleri tarafından kuyuya atılan Yusuf’un günahıyım. Yusuf süresinin hükümsüz ayetiyim. Züleyha’nın eliyle yırtılmış gömleğim. Bir kadının arzusu ve reddedilen günahıyım. Sırtımda elimi sürmediğim kadınların açtığı yaraların izi durur. Onlar sırtımı kanattıkça benim içim kanar. Her gün bir kadın acıtır beni, her gün bir aşk öldürür.

İbadetlerdeki sevabı boşamış, aşkın günahını yüklenmiş dervişim. Günahlarım çilemdir. Bedenimin değil, ruhumun çarmıha gerilmesidir günahım. Bu yüzden benim günahlarım, sizlerin tövbelerine benzemez!

Siz peygamberlerini taşlayan kavmin duası, ben Yunus’un karnındaki günahım. Siz buzağıya tapınan müminler, ben Peygamber’e lâf atan cariyenin masum sözleriyim. Siz Karun’un kapitalist ruhu, ben Musa’nın ona olan öfkesiyim. Sizin tövbe ve sevaplarınız kesilen kurbanlar, verilen zekâtlar, gidilen haclarla, benim günahlarımsa bir âsâ, bir çarık, her gün savrulan ruhumla yaptığım amansız savaşlarla ölçülür. Siz Musa’nın on emrine takılmış Musevîler, ben Hızır’ın Musa’ya fısıldadığı günahlardaki hikmetim. Siz tövbelerinizle yaşayan mevtalar, ben günahlarımla dirilen beşerim. Siz Meryem’i tapınağa mahkûm eden toplum, ben Ruhü’l-Kudüs’le hamile kalmış kadına yoldaş Marangoz Yusuf’um.

Siz canını kurtarmak için ihanet eden Yahuda’nın çocukları, ben utancından intihar eden Yahûda’nın kendini astığı erguvan çiçeğiyim. Siz Zeytin dağında kutsalınız adına cellât çivileriyle İsa’yı çarmıha çivilerken sevap kazanan Yahudilersiniz, ben her çivide acıyı içselleştiren İsa’nın içli yakarışıyım. Siz önce bedeninden haz alıp sonra fahişe diye taşlattığınız Maria Magdelena’nın bedeni, ben onun İsa’ya teslim olmuş ruhuyum. Siz Cibran’ın dediği gibi “gündüz Maria Magdelena’yı taşlayıp gece koynuna girmek için can atan” İsevîlersiniz.

Sizin öfke ve ikiyüzlülükle attığınız taşlarınız necis, benim dökülen kanlarım temizdir. Fahişe yataklarında emeği, ruhunda güzelliği yakalamış bir âşığım. Siz ruhunu şeytana satmış, bembeyaz yataklarda kirlenen nefretsiniz!

Günah, duadan temizdir. Bu yüzden, “Siz günah işlemezseniz, Ben içinizden günah işleyecek bir topluluk çıkarırım” diye emir buyurmuştur Rabbimiz. İşte ben o emrin tecellisiyim!

Ben günahlarımla büyük, siz dualarınızla küçüksünüz. Siz dualarınızı Cennet sevgisi, hatta oradaki Hurilerin arzusuyla yapar, Cehennem korkusuyla Tanrı’ya sığınırsınız. Oysa ben Tanrı’yı, Cennet ve Cehennem arzusundan uzak bir ruhla seviyorum. Ben günahlarımı işlerken Cehennem, dua ederken Cennet tasası taşımayan müminim.

Ben Ebubekir’in imanı, mescitte öldürülen Ömer’in adaleti, Osman’ın okuduğu suhufun kanı, Ali’nin sırtından yediği hançerim. Ben masum insanların haksız yere öldürülürken ten içinde hissettikleri acıyım. Siz Muaviye’nin iktidar hırsı, Yezid’in kanlı kılıcı, Haccac-ı Zalim’in güzel sesiyle okuduğu fakat içselleştirmediği Kur’an’ın lafız Müslümanlarısınız. Ben kekeme ve dilsizlerin okurken anlayıp coştuğu Kur’an’ın derunî boyutuyum. Sizinse “Gönlünüz Hüseyin’inden, ama kılıçlarınız Yezit’ten yana”dır. Bu yüzden tövbeleriniz büyük, günahlarınız ikiyüzlüdür!

Ben günahım, siz tövbe! Değil mi ki besmelesiz okunan tek sûre,  “Tövbe Sûresi”dir… Ben arzu, siz pişmanlıksınız! Bendeki güç sizde yoktur! Arzu, pişmanlıktan büyüktür. Siz hep arzuya muhtaçsınız. Günah, yani arzu olmazsa tövbenin anlamı olmaz. Gündüzün geceye muhtaç olduğu gibi muhtaçsınız bana.

Ben günahım; karaların karası… Siz tövbesiniz; beyazların beyazı… O beyaz ki içinde her rengi barındırır… Ben siyahım; karanlığımla örterim kirleri pasları. Siz beyazsınız; en küçük kusurları ortaya çıkarır, insanları utandırırsınız. Ben toplarım, siz yansıtırsınız. Ben günahım, siz tövbesiniz…