“Ben de varım” diyen kim?

Etrafta yeni çekeceği kaos filmi için audition çalışmaları yaptıran yapımcı ve yönetmen kokusunu alır böylesi… Ondan bu kadar bağırıp çağırmaları! Tamam, bunlar daima istekli olanlarıydı da, peki çekingen görünenlere hiç mi rol verilmiyor? O çekingenler aslında öyle iştahlılar ki…

BAYRAMLAR, yılsonu müsamereleri yahut çeşitli faaliyetler öncesinde, hangi öğrencinin hangi faaliyette ve hangi rolde olacağına dair taksim yapardı öğretmenler.

Hâlâ böyle sanırım…

Kimi talebe bizzat isteklidir, kimi ise çekingen.

Yıllar geçer, o zamanında istekli olan tip, tiyatro yahut sinema çekimleri için sektör terimiyle “audition” seçmelerine gider hevesli hevesli.

Oynayacağı rolün ne olacağını bilmez; derdi, sadece o oyunda yer alabilmektir.

Genellikle başroller çoktan verilmiştir de, bu tip “Ya tutarsa?” heyecanıyla doludur.

Elinden geleni yapar seçilebilmek için…

Hattâ bir yerde oyunun yönetmeni yahut yapımcısına rastlarsa, oyunculuğunu göstermek için ses tonunu yükselterek, “Ben buradayım ve bakınız, nasıl da iyi oynuyorum!” tavrı sergiler.

Son günlerde şâhit olduklarımız da tam bu tip gibi, kuyuya atılanı çıkarmak ister nitelikte müthiş bir telâşla atılıyorlar rol kapmaya…

Bağıran bağırana…

“FETÖ ile mücadele etmemize izin vermediler…”

“FETÖ’nün siyâsî ayağını açıklayacağım…”

“Gezi Parkı Olayları ile gurur duyuyorum…”

“Gezi’ye gitmeye ikna edemedim…”

“Gezi onurumuz olmaya devam edecek…”

***

“Bayram değil, seyran değil” demeyin!

Etrafta yeni çekeceği kaos filmi için audition çalışmaları yaptıran yapımcı ve yönetmen kokusunu alır böylesi…

Ondan bu kadar bağırıp çağırmaları!

Tamam, bunlar daima istekli olanlarıydı da, peki çekingen görünenlere hiç mi rol verilmiyor?

O çekingenler aslında öyle iştahlılar ki…

Yıllar önce içlerine doldurdukları hevesi bir anda patlatmanın heyecanından o dillerindeki tutukluk. Hele bir rol kapsınlar, patlayıverecekler!

Aslında hâlihazırda ciddî roller aldılar, ancak bunların hevesi, vakt-i zamanı gelip de başrol için düşünülenin başına bir iş gelirse sessiz sedâsız kendilerini göstermek…

Hele bir de daha önce yanında yer alıp tarlasını sürdükleri masumların isimlerini rozetlerine yazdırmışlarsa…

***

Önemli bir rol kapmak için girdikleri telâş, figüranlığa yanaştırmıyor asla bu tipleri.

Yardımcı roller de kesmiyor tabiî…

Ancak başroller de seçilecek, yan roller de. Son dakika, yardımcı yönetmen yahut menajerler işi bozarsa, başrole seçilen, oyunda figüran dahi olamayabilir.

Onlar da bunu biliyor ve doğrudan yapımcıya oynuyorlar.

Yönetmen de kendisinin bir şey olduğunu sanıp okyanus ötelerinden mavralar okuyor.

A alçak, senin, yapımcı gözünde sponsorlar kadar değerin yok, farkında değil misin?

***

Bu bağırıp çağıranların “Ben de varım! Ben de buradayım!” diye zıpladıklarına bakarken hangi role soyunduklarını fark ediyor musunuz?

Ancak hikâyenin ne olduğunu bilmeden, temposunu görmeden, kim ne yaparsa yapsın, son kanaat yapımcının.

Dilerse hepsinin üzerini çizip çekingeni de köşesinden kaldırarak seyircinin önüne koyuverir.

Ancak seyircinin köstebeğe prim vermemesi lâzım! Başrol o diye, kötü karakterin kazanmasını bekleyen seyirci, tuzağa düşmüş demektir. Çünkü hikâyenin macerası vardır ama ahlâkı yoktur!

Bu yüzden önemli olan, milletin kendi hikâyesini nasıl yöneteceğidir.

Millet, rol keseni değil, kendisine ayna olanı seçer.