“Ben biblo değilim!”

Efide’nin hayatının arkadaşı, uzun boyunun gölgesinde kalmış Efide’nin başını yaslıyor kendine, “Geçecek bir tanem”. Bana dönüp “Efide’ye duyurmadan çözeceğimi zannettim ama başaramadım” diyor. Efide, başına dokunan eller arasından bir su gibi sıyrılıp ayağa kalkıyor. Hayat arkadaşının elini tutup “Yeniden başlayacağız, su gibi akacağız. Önce kendi hayatımızı yeşerteceğiz, sonra etrafımızı…” derken, gözleri beni buluyor. “Ben biblo değilim!” diyerek sözünü tamamlıyor.

GELDİM Efide… “Bittim” dediğin yerden yeniden başlayacağını hatırlatmak için geldim. 


Gözlerindeki kime baksan aydınlanacak kadar güçlü ışığa ne oldu Efide? Neden yıldızsız geceler kadar koyu gölgeler çöreklenmiş kirpiklerine? 


Ah, eşyaları neden topladın böyle? Nereye gidiyorsun?  Hadi anlat Efide…

***


“Kötü haber tez yayılırmış” diyorsun. Sesin renksiz, az biraz isteksiz, kırılgan ve yorgun Efide… 


“İflas ettik, dostlar dağıldı, bize kimsesizlik kaldı” diye mırıldanıyorsun. “Sen hariç…”diye fısıldarken elime dokunuyorsun. Çaresiz bir halsizlik var ellerinde, avucuma alıyorum, “Kimsesiz değiliz” diyorum. 


Hayal kırıklığın, şaşkınlığın fısıltı olup dökülüyor dudaklarından: “Her şey aniden oldu ya da ben aniden öğrendim. Kapı çaldı ve ‘Hacze geldik’ dedi birileri… Bankadan ipotekliymiş evimiz, borcumuza mahsuben satılmış, yetmemiş, değerli eşyalarımızı almaya gelmişler, ellerinde bir tebligat, ‘Bir hafta mühlet, boşaltmalısınız evi’ dediler, kıymetli ne varsa alıp gittiler. Aslına bakarsan, önce evsiz ve kıymetli eşyalarımız olmadan ne yaparız diye düşünüp çığlık çığlığa ağladım. Kime ne derdik? Sonra, ‘Dostlarım var’ tesellisine tutunup bir bir aradım kimimiz varsa. Onlar da ipotekliymiş sanırım! Hepsi haczedilip alınmış benden. Can arkadaşım, üç günde hayatım değişti. Şen kahkahalarımıza eşlik edenler, şimdi müsait değiller. Ama beni asıl sarsan, hayat arkadaşımın, hayatım hakkında beni haberdar etmeyişi, bu şiddette bir değişime beni hazırlamayışı… Neden? Yeniden başlamaktan söz ediyorsun, şimdi söyle bana, evi, kalbi talan edilmiş ben nereden, nasıl başlayabilirim?”


Ah Efide… “Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir,/ Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat” desem, diyemem. İçindeki yangına körükle gidemem. 


“Sen…” diyorum Efide, ne diyeceğimi bilmeyerek… “Allah’ım en güzel teselliyi ver dilime” duasıyla, “su” kelimesi düşüveriyor dilime. “Sen, akan bir su gibisin hayatın içinde Efide. Hangi kıyıdan geçsen, adın su olacak. Akan suyun geçtiği kıyıların çoraklığı, gümrahlığı, dallı budaklı ya da çakıl taşlı olması değerinden bir şey çalar mı? Sen tahta da, taşa da otursan, adın Efide olacak, kalbin kâh sevinçle, kâh kederle atacak. Nerede akarsan hayatına o kıyının renkleri yansıyacak. Hayat başkalarının gözlerinde değil, kendi gönlünde biçimlenecek. Belki arınman gerekiyordu, belki kurtulman gerekiyordu. Hem ne de yorucuydu bir hatırlasana… Ayrıca, hayat arkadaşına kızma, seni incitmekten korkmuştur. Hani sen hep kıymetli biblolarının tozunu alırken kırmaktan korktuğunu söylerdin. Belki öyledir…”


Bir çırpıda söylediklerimi tahlil için yutkunuyorum. Yüzünü kontrol ediyorum ürkekçe… Kirpiklerin aralanıyor, başın usulca kıpırdıyor, geldiğimden bu yana ilk defa gözlerime değiyor gözlerin, şaşkınlığın ah ne de derin! 


“Olur mu diyorsun?” diye sorarken, sesine yansıyan umut içimi serinletiyor.


“Neden olmasın Efide?” dediğimde, kapıda bir anahtarın hareket sesi duyuluyor önce, sonra sessizce sürüklenen ayakların adımları yaklaşıyor bize… Susuyoruz… 


Efide’nin hayatının arkadaşı, uzun boyunun gölgesinde kalmış Efide’nin başını yaslıyor kendine, “Geçecek bir tanem”. Bana dönüp “Efide’ye duyurmadan çözeceğimi zannettim ama başaramadım” diyor. 


Efide, başına dokunan eller arasından bir su gibi sıyrılıp ayağa kalkıyor. Hayat arkadaşının elini tutup “Yeniden başlayacağız, su gibi akacağız. Önce kendi hayatımızı yeşerteceğiz, sonra etrafımızı…” derken, gözleri beni buluyor. “Ben biblo değilim!” diyerek sözünü tamamlıyor.