AH Efide, “Bekliyorum, gelmesine daha çok var… Özlemek canımı yakıyor…” diyorsun. “Can yangını, ölümün sessizliğinden evladır” desem, seni incitir miyim!?
İnsan sevdiğini özlermiş, özlüyorsan seviyorsundur Efide. Özlüyorsan nefes alıyorsun, yaşıyorsun, umuyorsun… Sadece sevmek de yetmez özlemek için Efide, emek verdiğin can, özeldir; o yoksa, kendini yoka sayar canın. Sevdiğin, özlediğin varsa, var olduğunun izahını bulur kalbin. Bu yüzden emek vererek sevdiğin kişi öncelediğindir, kendini önemsediğin nispette önemsediğindir, emeğini emanet ettiğindir, kendini seyrettiğindir. Yani ki, öznendir! Bu ne güzel bir hissediştir Efide. Hissediyorsan sevmeyi bilen, özlemeyi öğrenen bir kalbin var demektir.
Hem beklemek, eksik parçanın uzakta bir yerlerde var olduğunu bilmektir. Ya olmasaydı Efide, kendini ne ile, nasıl tamamlardın?
Hani bin parçalık bir pazıl yapmıştık seninle, hatırlıyor musun Efide? Onlarca pazıl teması içinden Johannes Vermeer’in “İnci Küpeli Kız” portresini seçmiştin. Çalışma odanın boş duvarını dolduracaktı. “Neden bu portre?” diye sorduğumda, “Çevrem makyajlı güzellerle dolu, ki ben de zaman zaman onlardan biriyim, belki bana saf güzelliğin, sadelik ve masumiyet olduğunu hatırlatır…” demiştin.
Ne güzel niyet etmiştin. Bin parçayı masaya döktüğümüzde gözümüzde büyüyen pazıl yığını bu niyetinle anlam kazanmıştı. O portre suskun ve masum bir niyetin hatırlatıcısı olacaktı. Ah ne çok uğraşmıştık Efide… Tam bitti dediğimizde, bir parçanın eksikliği ile deliye dönmüştük. Zar zor tamamladığımız kocaman tablomuzun ortasında bir kara delik gibiydi o parçanın yokluğu. Kaybettiğimiz minik tek bir pazıl “İnci Küpeli Kız”ın gözüne denk geliyordu. Kör bir kız değil, çirkin bir kız oluvermişti. Yüklediğimiz niyeti yerle bir etmişti o boşluk.
Hatırladığından adım kadar eminim o günkü telaşımızı Efide. “Belki elektrik süpürgesi ile çekmişimdir” demiştin. Hiç düşünmeden, süpürgeyi odanın ortasına getirmiş, ellerimize plastik eldivenler takıp çöp torbasını karıştırmıştık. Onca tozun içinde sen hissetmiştin pazıl parçasının sertliğini, başını kaldırıp bakmıştın gözlerime, anlamıştım bulduğunu, anlaşmıştık bakışarak sevinç çığlığı atmaya, sessiz bir coşkuyla… Öyle de olmuştu, kocamandık ama çocuklar gibi zıplıyorduk bir tomar çöp tozunun kıyısında…
İşte böyle Efide, varsın “can yangını”n sevdiğini özlemekten olsun. Özlediğin, şimdilerde kalbini tamamladığı için hayatının eksik parçası. O geldiğinde eksik parçan yerleşiverecek hayatının içine ve sevincin sınırsız şükürlerle çoğalacak…
Bekle Efide… Beklemek tamamlanmak umududur, o umut ki, duadır!



