Bekâ hattında yangın var: Tunus ve ormanlar

Mısır Darbesi’nden ders çıkaran Türkiye, Sudan Darbesi’nde bu dersin gereği olarak çok iyi bir pozisyon alıp Sudan ile ilişkileri aksatmadan yürüttü. Tunus’ta kendisini destekleyen bir taban da olduğu için var gücüyle Said darbesinin izalesi için çalışacak ve başarılı da olacaktır. Bunun için elindeki veri, Tunus ordusunun karakterinin Mısır ordusundan farklı oluşu ve Tunus halkının kazanımlarını koruma konusundaki azmidir. Türkiye’nin Tunus içinden yürüteceği darbe karşıtı bir örgütlenme, dengeleri değiştirecektir.

BİR devletin büyüklüğünün en temel ölçütlerinden biri, dünyada olup biten her hâdiseyi kendi bekâ anlayışı, kendi jeo-stratejik konumu ve kendi çıkarları açısından okumasıdır. Bir devletin bu okumayı yapabilmesinin temel şartı ise, kendi ufkuna kendinin bakmasıdır. Bu ölçütler ışığından Türkiye’ye bakacak olursak, 15 Temmuz ihanetinin bir milât olduğunu görürüz.

Şüphesiz Türk devlet geleneğinin tarihsel derinliğinden kaynaklanan ve devletin tehdit altında olduğunu hissettiğinde harekete geçen bir toplumsal bekâ genetiği her zaman vardı. Lâkin harekete geçen bu uyarıcı bekâ genini hedefe ulaştırmak için de büyük ve bağımsız düşünen bir devlet lâzımdı.

Bu devletin ortaya çıkması için, ayağındaki prangalardan ve kendi çıkar ve emellerini dış güçlerin çıkar ve emelleriyle birleştirmiş vesayet odaklarından kurtulması gerekiyordu. Ancak bu odakların elinden kurtulmak öyle kolay bir iş değildi. Bu bir mücadele ve bedel süreciydi ve nitekim öyle de oldu. Türkiye 1960’dan beri darbe üstüne darbe yiyerek, nihayetinde bıçağın kemiğe dayandığı 15 Temmuz ihanet gününe geldi.

İşte o gün, devleti tehdit atında gören sosyal bekâ genetiği harekete geçerek vesayet odaklarına ve onların ardındaki güçlere “Dur!” dedi.

Devlet, altmış yıldır ayağına vurulan ordu-yargı veya başka bir ifadeyle kalem-kılıç prangalarından kurtularak bağımsız bir devlet şuuruyla işlemeye başladı. Başına örülen çorapların farkında olarak savunma sanayiinde oyun değiştirecek projelerin temelini daha önce atmıştı ama bu girişimin meyvelerini yemeye bir türlü fırsat bulamıyordu.

Türkiye’nin şansı, 2002 tarihinden beri iktidarda olan bir parti ile yönetilmesi oldu. Bu partinin vesayet odaklarından kurtulup ülke çıkarları için çalışması da öyle kolay olmadı. Ancak bugün Türkiye’yi bölgesel bir güç konumundan çıkararak küresel bir güç olmaya doğru iten dinamikler, bu iktidar döneminde gerçekleşti.

15 Temmuz ihanetinden sonra devleti kurtaran millet, aynı zamanda iktidarı da kurtardı. İşte bu tarihten sonra Türkiye, tekrar tarih yapıcı rolüne bürünerek dünya sahnesindeki yerini aldı.

Türkiye’nin bu sahnede sarsılmaz bir oyuncu olarak yer alması, bendenizin “bekâ hattı” adını verdiği ana eksendeki istikrara bağlıdır. Türkiye’nin bekâ hattını üç “T” harfi ile sembolize ediyorum; Tovuz-Tebriz-Trablusgarp.

Tovuz, Kafkaslardan gelecek tehditlerin ön cephesidir. Nitekim Karabağ’ın Ermeni işgalinden kurtarılması, bekâ hattının Kafkaslardan gelen bir tehdidi durdurmasıyla alâkalıdır.

Tebriz, Fars işgali altındaki Güney Azerbaycan’ın Kuzey Azerbaycan ve Türkiye ile entegre olmasının olmazsa olmaz noktasıdır. Tebriz’in azat edilmesi, İran’ın küçülmesi ve otuz beş milyonluk dev bir yeni gücün ortaya çıkması demektir. Bu güç, Azerbaycan ve Türkiye’yi Ahvaz’a kadar söz sahibi yapacak bir güçtür. Ahvaz’dan, Süleymaniye’nin altından çekilecek ve Musul ve Kerkük’le beraber Halep’i de içine alan hat, Tebriz hattıdır. Bu hat, Mîsak-ı Millî sınırlarını da içine alan orta bekâ hattıdır.

Türkiye’nin şu anda  Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ta giriştiği mücadelenin amacı, kendi hudutlarını da ilgilendiren bu orta bekâ hattını tutmak ve nihaî olarak o hat üzerinde tek söz sahibi olmaktır.

Tebriz hattının ucu, Suriye’nin Lazkiye hududundan Akdeniz’e iner. İşte o noktadan yani deniz üzerinden Trablusgarp’a çizeceğiniz bir çizgi, bekâ hattının Akdeniz ve Afrika eksenini verir. Bu hat Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika demektir. Bu hattın Trablusgarp’a varması, orada sonlanması demek değildir. Trablusgarp’tan sonraki hat, Barbaros Hayrettin Paşa hattıdır. Barbaros Hayrettin Paşa, nasıl ki Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’ı Trablusgarp hattı ile entegre ederek ayakta kalmışsa, bize düşen de aynı hattı takip etmektir.

Bu durumda Karabağ ne kadar bizimle ilgiliyse, Tebriz de o kadar bizimle ilgilidir. Musul-Kerkük ne kadar bizimle ilgiliyse, Halep de o kadar ilgilidir. Libya ne kadar bizimle ilgiliyse, Tunus, Cezayir ve Fas da o kadar ilgilidir.

“Kuzey Afrika” deyince “Mısır” unutuldu sanılmasın. Mısır, bekâ hattında neredeyse Anadolu öneminde bir ülkedir ve onun Türkiye’den ayrı düşmesi ne tarihî, ne coğrafî, ne de kültürel olarak mümkün değildir. Mısır bir gün ya kendi gelir ya da biz gideriz; ama ne olursa olsun, Mısır ile beraberlik, kaçınılmaz bir kaderdir. Şimdilik bir darbe ile vesayet altına girmiştir, bu geçici duruma bakarak hüküm vermek yanıltıcı olur.

Şu anda bekâ hattının Barbaros Hayrettin Paşa kolunda bir yangın vardır. O yangın hangi noktadadır? El-cevap: Tunus…

Tunus, malûm Arap Baharı’nın da çıkış yeriydi. Gerçi emperyalist güçler o baharın ürünlerini kendileri hasat ettiler ama ne olursa olsun Tunus halkı, Mısır halkından farklı dirence sahip bir halktır.

Tunus’ta bir yangın varsa, bu yangını söndürmek Türkiye’nin temel önceliklerindendir. “Ne işimiz varcıların” sahiplerinin sesi olduğu muhakkak olan yaygaralarına bakmadan Tunus için harekete geçmemiz lâzımdır. Önce bir Tunus’a bakalım…

Tunus’ta neler oluyor?

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, Tunus’u Batılı güçlere peşkeş çekmek için, 25 Temmuz Tunus Cumhuriyet Bayramı’na denk getirerek, bir sivil darbe teşebbüsünde bulundu. Onu bu darbeye yüreklendiren odaklar ise bildiğimiz unsurlar; Körfez ve Atlantik ittifakı…

Gaye nedir? Gaye, Libya’nın etrafını boşaltarak, Libya’nın zengin petrol ve doğal gaz yataklarına çökmek… Bu gayenin önündeki en büyük engel kim? Türkiye! O hâlde Tunus’taki sivil darbe kime karşı yapılmıştır? Cevabı açık: Türkiye’ye!

Zaten Türkiye karşıtı güçlerin borazanı olan birileri ne diyorlar? “Nahda Partisi ve Gannuşi, Tunus’u Türklere peşkeş çekmiştir, Tunus’tan Türklerin çıkması lâzım!”

Bu borazanların sıkıntısı ne? Tunus’ta daha önce BAE ve Suud güdümünde yapılacak olan bir darbe teşebbüsünü MİT’in ifşa etmesi…

Darbeci Kays Said, baştan beri Türkiye’ye mesafeli olan bir isim. Mesafesinin nedeni, Tunus’ta malûm ittifakın kriptosu olması imiş, anlaşıldı. Said’in süreç içinde Fransa ziyaretindeki tuhaf fotoğrafları akıldadır. Macron’u ziyaret eden Said, efendisini görmüş köpek gibi Macron’un omuzlarını öpüyor, büyük bir utanmazlıkla kâselislik sergiliyordu.

Kendisini o mâkâma getiren güçler, Kays’a, “Haydi ikinci Sisi’miz ol!” demişlerdi. O da önce zayıf bir başbakan aramış ve bu ismin Meşişi olduğuna kanaat getirerek onunla icraata başlamıştı. Başbakanın zayıflığından istifadeyle icraatı kendisi yürütmek istiyordu. Ancak Başbakan Meşişi, Said’in bu girişiminden rahatsız olarak ülkedeki siyâsî partilerden destek istemiş ve ülkedeki büyük siyâsî partilerin liderlerinden de bu desteği almıştı. Bu tarihten itibaren Meşişi ile Said arasında bir iktidar sorunu başlamıştı.

Ülkedeki kolluk güçleri Meşişi’ye, ordu ise Said’e bağlıydı. Said’in görülür bir halk desteği yoktu. Zaten seçilmesine bakılırsa, Tunus’taki dağınık parlamenter yapıdan dolayı, yüzde on sekizlik bir oy oranı ile Cumhurbaşkanı seçilmişti. Şimdi halk tabanı olmayan bir adamın parlamentoyu feshi, başbakanı görevden alması ve meclise kimseyi sokmaması, sürdürülebilir bir şey değildir. O hâlde Said’i bu sivil darbeye heveslendirenler, ona ordu desteğini vaat etmiş olanlardır. Tunus ordusunun eğitim ve donanımı büyük ölçüde ABD tarafından sağlandığına göre, Said’in bu bapta ABD ile anlaştığı ileri sürülebilir. Onun darbe öncesi Mısır diktatörü darbeci Sisi ile görüşmesi, demek ki bir tür brifing gezisiymiş ve Sisi’den darbe yönetim koçluğu istemiş. O da elinden gelen desteği vereceğini beyan etmiş olmalı...

Covid-19 Salgını küresel ölçekte her ülkeyi vurduğu gibi, Tunus’u da vurdu; ama biraz daha fena bir şiddette. Bu öngörülmez ekonomik darbe, hükûmeti ve yönetimi sarsıp yıprattı. Tunus, acil paraya ihtiyaç duyuyordu ve para da Körfez’de idi. Tunus bu maksatla hem Katar, hem de BAE ile görüştü. Katar, Türkiye’ye yakın olduğu için, finansal destek sözünü, Türkiye’nin ve kendinin Libya’daki çıkarlarına zarar vermeyecek bir şart dizgesine bağladı. Bu, Tunus için istikrar sürdürücü bir teklifti. Ama Said ve efendilerinin aradığı para, bu istikrar parası değildi. Onların aradığı finans, kaos finansıydı ve kaos deyince de Körfez’in fitne ikizleri olan Selman ile Zayed’den başkası akla gelmezdi.

Nitekim öyle oldu ve Körfez’in Lavrens’i Zayed, Said’i fonlama sözü verdi. Şartı ise, parlamentoyu feshetmesiydi. Zaten ülkedeki medya Körfez istihbaratının elinde olduğu için, Said’i medya desteği ile de ayrıca takviye edeceklerini bildirdiler.

Halktan kopuk darbeci Said, şimdilik para ve asker desteği almış görünüyor ve ABD ile AB’ye şirinlikler yaparak “Emrinizdeyim” diyor. Fakat halk desteği olmayan bu işin sonu pek parlak görünmüyor.

Tunus’taki siyâsî partiler ve özelikle Nahda Hareketi’nin lideri Gannuşi, Said’in yaptığı şeyi darbe olarak niteledi ve halkı Türkiye’de olduğu gibi sokağa çağırdı. Halkın bir tarafta, ordunun bir tarafta olduğu bu görüntü pek hayra alâmet değildir. Neticede birisinden birisi galebe çalacaktır.

Mısır Darbesi’nden ders çıkaran Türkiye, Sudan Darbesi’nde bu dersin gereği olarak çok iyi bir pozisyon alıp Sudan ile ilişkileri aksatmadan yürüttü. Tunus’ta kendisini destekleyen bir taban da olduğu için var gücüyle Said darbesinin izalesi için çalışacak ve başarılı da olacaktır.

Bunun için elindeki veri, Tunus ordusunun karakterinin Mısır ordusundan farklı oluşu ve Tunus halkının kazanımlarını koruma konusundaki azmidir. Türkiye’nin Tunus içinden yürüteceği darbe karşıtı bir örgütlenme, dengeleri değiştirecektir.

Unutmayalım, Tunus Türkiye’dir. Oradaki bir yangın, döner, gelir ve bizi de yakar.

Hem şu günlerde Türkiye’nin pek çok noktasından başlatılan orman yangınlarının bu işlerden bağımsız olduğunu mu sanıyorsunuz? Türkiye’deki orman yangınları, onun bekâ hattındaki faaliyetlerinden rahatsız olan bir ittifakın işinden başka bir şey değildir? Çünkü 2015 yılından beri yeni bir oyuncu olarak sahneye çıkan Türkiye, o şer ittifakının menfaat ormanlarını yakıyor. Bunun bir bedeli olacaktı; nitekim hem Tunus’u, hem de ormanları yakarak üstümüze geliyorlar.

Gelin bakalım, el mi yaman, bey mi yaman, göreceğiz!