Bedenden önce ruhlar virüsü kapmasın

Bugün görüyoruz ki, dünya devleri bilhassa yaşlı nüfusu savunmasız bırakan bu virüsü “doğal seleksüyon” şeklinde algılayıp sevinebilecek hâlde. Bizim medeniyetimiz ise, “Kundaktaki bebeleriniz ve beli bükülmüş yaşlılarınız olmasaydı üzerinize belâ yağardı” hadîsinin ışığında, onların varlığını rahmet sayan bir bakışla kucaklar yaşlısını. Bu insanî üstünlüğü yitirmeden atlatırsak bu krizi ve bu inançla şekillendirmeye devam edersek geleceğimizi, hayâl ettiğimizden daha fazlası da olacak, emin olun!

ENTERESAN günlerdeyiz. Tüm bu yaşananlar bir komplo ise senaryo sahiplerinin bile öngöremediği kimi dramatik/trajik, kimi pek çok komik şey de oluyor bütündeki o küçücük resimlerin içinde.

Ortaya çıkışı, algılanışı, tüm dünyada yarattığı beklenmedik etki ve henüz tahmin etmeye çalıştığımız sonuçları ile ilginç, bir o kadar vahim şekilde yeni bir tecrübe yaşıyoruz. Bu yeni hâdisenin, yaşarken olduğu kadar sonuçları itibarı ile de yaşatacağı ilkler ve yenilikler olacak kuşkusuz.

Şu anda panik tepkiler veren insanlardan farkı yok ülke ekonomilerinin de. Belirsizlik ve öngörülerdeki parametrelerin değişkenliği, en gelişmiş ülkelerde yaşanan ânî dalgalanmalar ve bunların pekiştirdiği korku...

Bireysel açıdan ise şu anda iki ana problem var:

Zaten birikimi olmayan ve kazandığını harcayan insanın geçim derdi... Sokağa çıkma yasağı veya işyerinin kapanması gibi durumlarda kişisel, ailesel bazda kriz demektir bu...

İkincisi de, önlemler bugüne kadar geldiği şekliyle uygulandıkça işe gitmek, sokağa çıkmak, toplu taşımaya binmek ve işinin gerektirdiği şekilde azalmış da olsa toplumsal teması sürdürmek zorunda kalan çalışanın sağlık kaygısı…

Bankada, bırakın bir ayı, bir haftayı bile tolere edebilecek kadar parası olmayan öyle yüksek bir çalışan kesim var ki, endişe yersiz değil. Çalışmaya devam eden insanlarda takıntı hâline dönüşen ve herkesi potansiyel taşıyıcı görme hâli de oldukça insanî ve anlaşılır...

Kendisi hastalanırsa karantina sürecinde ailesi, çocukları ile kimin ilgileneceği de zorlu sorular taşıyor.

Taşıyıcı olma ihtimâli ise ağır, çok ağır!

***

Psikolojik olarak da zorlandığımız bir süreçteyiz hâsılı. Evde kalma şansı bulan, evde kalmanın getirdiği türlü zorluk ve kısıtlanmışlıkla mücadele ediyor. Çalışmak zorunda olansa, hiç alışkın olmadığı tedbirlere ve endişeye rağmen işini yapmakla meşgul...

Böyle devâsa bir sorunun toplumsal/küresel sonuçları yanında oldukça küçük kalacak kişisel sorunları bunlar. Nihâyetinde, hiç görülmemiş bir işsizlik dalgası ve bunun getirdiği sosyal sorunlarla karşı karşıya kalabiliriz.

Önümüzdeki günlerde geleceğin zorlu değişimine hazırlanmayı daha çok konuşmalıyız belki de. Karantina yahut daha hafif kısıtlamalarla atlatılacak önümüzdeki aylarda daha eğitici, insanları yeni dünyaya daha hazır hâle getirecek bireysel ve toplumsal çalışmaları ve olasılıkları belirlemek zorundayız.

Büyük başlıkların olması daha küçük gibi görünen hususların önemsiz olduğu anlamına gelmiyor bir yandan. Bilhassa bu süreçte kitlelerin/devletlerin büyük resme bakarken atladığı insanî detaylarla fark yaratmamız, iki kere ikinin dörtten büyük olabildiği sinerjiyi yakalamak için fırsattır. Evet, ekonominin ve sosyolojinin dediği gibi, her kriz bir fırsattır!

***

Bugün görüyoruz ki, dünya devleri bilhassa yaşlı nüfusu savunmasız bırakan bu virüsü “doğal seleksüyon” şeklinde algılayıp sevinebilecek hâlde. Bizim medeniyetimiz ise, “Kundaktaki bebeleriniz ve beli bükülmüş yaşlılarınız olmasaydı üzerinize belâ yağardı” hadîsinin ışığında, onların varlığını rahmet sayan bir bakışla kucaklar yaşlısını.

Bu insanî üstünlüğü yitirmeden atlatırsak bu krizi ve bu inançla şekillendirmeye devam edersek geleceğimizi, hayâl ettiğimizden daha fazlası da olacak, emin olun! Yeter ki, “Önce insan” deyip başka her türlü kazanımın insan merkezli muhasebesini yapalım.

Bugün sosyal medyada gördüğümüz sorumsuz ve saygısız espriler ve yaşlıları hedef alan tavizler, tahammül edebileceğimiz şeyler değildir; bunu yapan da bizden değildir.

Devlet’in her kanaldan sistemin işlerliğini durdurmadan yönetmeye çalıştığı kriz ortamında, Millî Eğitim Bakanlığı’nın en ivedi şekilde ürettiği çözümü alkışlamak yerine, ekrandaki öğretmenin başındaki örtüye takılanlar bizden değildir.

Demokrasi, özgürlük gibi kazanımları şahsına ve kendine benzeyenlere münhasır zannedenler ne demokratiktir, ne aydın, ne gelişmiş... Coronavirüsten tehlikeli bir düşünce virüsüdür bunlar. Girdiği yahut sözünü ettiği şeyi yer bitirir. Aynı suyunu çıkardıkları “demokrasi” kelimesi gibi... Tıpkı özgürlüğü ancak kendisine ve kendisi gibi olana hak görüp “özgür düşünceden” bîhaber olmaları gibi...

Artık bu maskeli zihniyeti tanıyoruz!

Kimse umuda kapılmasın, bu endişeli günlerin bahanesinde gerçek niyetinizi unutmayız! Corona günlerinin kârı olarak harcamak istediğiniz insanları da, emeklerini de zayi ettirmeyiz!

Bu ülke; ekrandakine başı açık mı, kapalı mı diye bakmadan, kadını erkeği ne söylediğine bakarak dinleyenlerin ülkesi…

Eski Türkiye yok, uyanın rüyadan! Bu ülkenin kıymetini bilen her insanın, insanına hizmet eden her değerin sahipçisiyiz, böyle biline!

***

Özelde Sayın Ziya Selçuk Hocamıza, genelde bütün emek veren, karar alan, uygulayan, çalışan, üzerine düşeni lâyıkıyla yapan herkese teşekkürle, saygıyla...

Bugünler geçecek ve biz, bizi bir kez daha alkışlayacağız İstiklâl Marşı’mızla...