Beden ikliminde anarşizm: Derin tedhiş

Dünyanın bildiği ve “devletlerin karşılıklı anarşisi” diyebileceğimiz savaş hâline, insanlık Habil ve Kabil olayından itibaren dövüş ve kavga ölçeğinde başlamıştı. Zamanla bu hususa devletlerarası komplolar dâhil oldu. Ve en sonunda da kapıda beslenen köpek tayfası mânâsındaki terör örgütleri davet edildi sahaya. Ve bu yeni harp türüne “vekâlet savaşları” etiketi yapıştırılarak topyekûn ya da Kolektif Esenweinizm masumlaştırıldı.

MALÛM, “tedhiş” kelimesinin sözlükteki anlamı epey bir zamandan beri “terör” hâlini almış durumda. Ondan önce “anarşi” olarak ifade edilmekteydi. Bu yazımızda tedhişin “anarşi” anlamının sahip olduğu alanda dolaşacağız. Ama anarşinin terör olmayan gerçek mânâsından hareket ederek oluşturacağız makaleyi.

Öncelikle anarşinin ne olduğuna bir bakalım. Kelime, Yunanca “archos” ve “an” kök ve ekinden türetilmiş ve “yöneticisiz” mânâsını içermekte. Türkçedeki tam karşılığına “başsızlık” ya da ‘başıbozukluk’ da denilebilir. Kelimenin terim olarak anlamı ise başsızlığın sosyoloji ile temasından türemiş ve bu mânâda yakın bir tarif bulmuş kendisine. Yani anarşizm, toplumsal disiplini ve kamu otoritesini, hiyerarşiyi ve düzene dair her şeyi ret ve berhava eden sosyofelsefik bir fikrî akım olarak bilinmekte.

Anarşizm hareketi, politikanın ve ona bağlı olarak yönetimin merkeziyetçi hâlini reddeden, özyönetim ve otonomiyi savunan fikirleriyle ilgi çekmekte. Özgür fertlerin gönüllü etkileşimine dayalı, bireyin ve toplumun etkilendiği ölçüde söz sahibi olmasını savunan anarşizm, birtakım kurallara ve bu kurallara uymayı mecbur eden kurumlara, içtimaî birliktelik içerisinde boyun eğme gereğine ve disiplinli hiyerarşiye temelden karşı olan bir akım. Peki, karşı çıkmadığı nedir anarşizmin? Söz konusu akım her yerde, her durumda ve her zamanda “gönüllülüğe dayanan toplum” yapısını önerir. Yani tek karşı çıkmadığı sosyolojik duruş budur.

Anarşizmin çeşitliliği

Tabiî atlamadan geçmeyelim ki, anarşizmin yukarıdaki tarihle sınırlı tek bir hareketi ifade etmediğini söylemek lazım. Bu felsefe, bir hareketler demetidir. Yani anarşizm, kendi kavramı içinde dahi anarşiye meyyal bir anlayış sayılabilir. Anarşistlerin farklı alanlarda, birbirine benzemeyen, hatta taban tabana zıt görüşleri bulunabilmekte. Örnek vermek gerekirse, anarşist komünizmin yanında anarşist liberalizm, hatta anarşist Hıristiyanlık’tan bile söz etmek mümkün.

Denildiği gibi en bilinen hâliyle anarşizm, gelenekçi siyasete karşı duruşuyla meşhur bir felsefik alan olarak yer tutmakta kavramlar sözlüğünde. Bu anlamda, “Devletsizlik, bu akımın olmazsa olmazıdır” dense yeridir. Bunun yanı sıra iddia o ki, (ilginçtir fakat) “şiddetsizlik” de bu felsefenin temel ilkelerinden biri olarak bilinmekte. Nasıl olacaksa?

Anarşizm, aslında bir “anarşizmler yumağı”dır. Bunlardan biri “Zerzan anarşizmi” olarak yer tutmakta zihinlerde. Ve bu akım, insanoğlunun “medeniyet” adı altında bulup ettiği her şeyi, kültür müktesabatını ve hatta teknolojiyi dahi yok etmeyi önermesiyle ünlü. Öyle ki, insanlığın geriye gitmesi, Taş Devri’ne dönerek Neandertalizm noktasında kendisini dondurması önerilmekte bu akımın disiplini içerisinde. “Bir bakıma her şey sıfır noktasında donmalı” diyebilmekte.

Bunun dışında Anarko-komüncüler, Malatestacılar, Dadaistler, Liberterler, hatta Genel Grevistler çeşitli dönemlerde felsefeyi temsil etmişlerdi. Çeşitli konularda çok çeşitli felsefeciler de “anarşik felsefeye” katkı sağlamışlardı: Stirner, Bakunin, Kropotkin, Godwin, Rothbard vs.

Anarşizmin genel çeşitlerinden biri de “Bireyci Anarşizm” başlığı altında toplanabilir. Bu türde askerlik, polis ve benzeri kurumlar reddedilmekte. Hatta bu anlayışta devlet yoktur ve buna bağlı olarak herhangi bir genel kanundan da söz edilemez. En sonunda, “bir toplum bile yoktur bu anlayışta”. Nasıl olacaksa?

Anarşistlerde genel kanı şöyledir: Yönetimsizliği ana ilke kabul eden anarşizm, düzenin sağlanmasını doğal hâle bırakmakta. Buradan hareketle kendi kendine işleyen bir ahlâk düzeni, dayatmaları kaldırılabilir. Bu isim altında önerilenin örneği, insana göre bir alt canlı türü olan hayvanlar arasında, özellikle ormansal yaşamda gözlemlenebilir.

Anarşizm hareketleri içerisinde biri vardır ki, bizce en ilginci bu olsa gerektir. Mevzubahis tür sadece “Anarşizm” olarak adlandırılmakta. Onun Komünist Anarşizm ya da Kolektivist, Mutualist, Bireyci, Anarko, Sendikalist veya Yeşil gibi sıfatları bulunmamakta. Yani bu anlayış, söz konusu felsefî akımın sıfatsız formu olarak bilinmekte. Tarihçi Esenwein’in ortaya attığı bu akım, tüm anarşist ekollerin bir arada bulunduğu, ortak bir dünya öngörüsü ya da arzusuna dayanmakta. Yani dünyanın bir yerinde Yeşil Anarşizm varken, bir başka yerinde Sendikalist Anarşizm veya Malatesta’nın şiddet özgürlüğünü savunan anarşizmi, bunlarla birlikte Evrimci Anarşizm, hatta Ghandi’de olduğu gibi Boykotçu Anarşizm, Proudhon Kooperatifizmine dayanan Cemaatçi Anarşizm neden olmasın?

Evet, özet olarak Anarşizm bu!

Batı’nın zihin cinayeti

Dünya hâkimiyeti ve buna bağlı olarak medeniyet olgusu Doğu’dan Batı’ya geçtikten ve adaletli cengâver Türkler 1699’da, Viyana önünde yenildikten sonra olan oldu, ölen öldü. “Meluniyet dönemi” denilebilecek çöküş devri başlatıldı. Zaten derin tedhişin sistematik olarak mobilize edilmesi de aynı döneme rastladı.

Gerek yukarıda saydığımız anarşizm çeşitlerinin kolektif cariyeti olarak sıfatsız (ya da topyekûn) başlıksızlık anlamında Malatestocu Anarşizm ve gerekse aynı kasada bulunan Esenwein’in “Terörcü Anarşizm” anlamında olabilecek tüm melunik menfiyat “meluniyet dönemi” içerisinde yer buldu, yaşandı/yaşanmakta.

Dünyanın bildiği ve “devletlerin karşılıklı anarşisi” diyebileceğimiz savaş hâline, insanlık Habil ve Kabil olayından itibaren dövüş ve kavga ölçeğinde başlamıştı. Zamanla bu hususa devletlerarası komplolar dâhil oldu. Ve en sonunda da kapıda beslenen köpek tayfası mânâsındaki terör örgütleri davet edildi sahaya. Ve bu yeni harp türüne “vekâlet savaşları” etiketi yapıştırılarak topyekûn ya da Kolektif Esenweinizm masumlaştırıldı. Bu paragrafın hülâsası olarak Doğulular, sadece resmî ordular arasındaki harbi bilirken “gerilla tipi harp” de denilen teknik onlara yabancıydı.

Ancak doğal olarak Doğu’da da zaman zaman toplumu ve bireyi ifsat etme girişimleri olmuştu. Evet, olmuştu ama hemen söyleyelim ki bu girişimler, lokâl atraksiyonlar olarak kalmış ve sistemleştirilmemişlerdi. Batılılar ise klasik savaşı dahi bir sisteme bağlayarak, insanın insanla, toplumun toplumla ve devletin devletle cedelleşmesini önce “husumet” çizgisine çevirmişlerdi. Böylece husumeti masum kuşaklara dahi yaydıkları görüldü. Batı’nın her şehrinde birkaç tanesine rastlanma imkânı olan filozoflar eliyle sistemleştirildi bu. Uzun tartışmalar sonunda felsefesini üretti ve “loji”sini bilim müktesebatına dahi soktular. Bu minvalden olmak üzere, yukarıda uzun uzun anlattığımız konuyla beraber anarşizm ve onun içinde bir sayfa tutan terörün bile adı başka: “Terörizm”…

Bütün bunlar tarih katmanlarında yaşana yaşana geldi ve muvazi olarak yazıldı, çizildi ve analizi yapıldı. Bu hususu tekrarlamak niyetinde değiliz. Bu yazının konusu daha içrek bir anarşi uzantısı olarak “beden iklimi anarşizmi” anlamını da içeren “derin tedhiş”.

Nice zamandan beri aklımızda bir başka makale başlığı var: “İnsan Kâinat”… İnşallah ileride yazarız. Orada diyeceğimiz o ki, “Biz insanlar ‘birey ambalajı’ içerisinde toplum taşıyan şahsiyetleriz ve hepimiz devlet taşımakta olan birer evreniz. Biz insanlar kendimize bakar bakar da bir basit kişi mi sanırız baktığımızı? Oysa içimizde ne âlemler saklıdır, bir bilsek… Meâlen, söylemi büyüten kişi Hz. Ali. O, bizim ambalaj içinde gördüğümüz en büyük hâl olarak evreni büyüttükçe büyütüyor ve ‘aaklı âlemler’ şeklinde çoğaltıyor”.

Dememiz o ki, “topyekûn anarşizm”in uyguladığı sistematik ve ilmi oluşturan meluniyet birikimini toplumlarda ve devletlerde denemesi bir hakikat olur da hedef tahtasında birey/fert olmaz mı?


Anarşist eğitim

“Eğitim” deyince aklımıza eski karşılığı olarak “terbiye” gelmekte ve bu minvaldeki her türlü etkinliği olumlarız doğal olarak. Yani en kısa şekli ile “Eğitim, olumlu/müspet bir edinimdir” diye tarif edilebilir. Oysa kötülükler de bir eğitim sürecinin sonucu değil midir? Meselâ bireye -ta küçükken başlamak kaydıyla- hırsızlık ve benzeri tüm kötülükleri öğretme işi de bir eğitim devinimidir. Ve ona, yani öğrenciye bütün bu anti-hasletleri sindirten usta hırsız da bir muallim/öğretmen ya da öğretici sayılır.

Teşbihteki gibi bir çocuk ya da yetişkin için ahlâk nedir? Elbette bir muallim aracılığıyla öğretilen her türlü kötü menhiyat, bu örnekte de ahlâk yerine geçer. Onca suça karşı ne yaparsanız yapın, söz konusu fert, kendi ahlâksızlık anlayışının karşısında evrensel ahlâkı kabullenemez. Hemen söyleyelim ki, elbette Doğulular da bireyin ahlâksızlaştırılması konusunda asla sabıkasız değildirler. Lâkin söz konusu muallim gözetiminde ahlâksızlığın ahlâk diye öğretildiği kişinin yetişmesinde Batı tekniğinden farklı olarak hırsızlığın ahlâk dışı bir eylem olduğunun bilincinde yetiştirir hırsızlarını. Yani Doğu’da hırsızlık, hırsızlıktır ve suçtur, günahtır, ahlâk dışıdır. Buna rağmen hırsız çalar. Oysa Batı tekniği böyle değildir. Söz konusu mentalite içerisinde Doğuluların anlayamayacağı bir “kötülük ahlâkı” sistemleştirilmiş durumdadır. Yani biraz abartarak söylemek gerekirse, hırsızlık da mesleklerden bir meslektir. Onu suç hâline getirense, toplumun ya da kamunun koyduğu kurallardır sadece.

Söz konusu bu ölümde kullanılmış olan cinayet ya da intihar aletleri anlamında testere, bıçak ve satır kabilinden silah olarak elde var “anarşizm”! Batı aklı sayesinde kotarılmış olan bu silah “kalp ve beyin bağlantısını koparalı çok yıllar olmuş” durumda: 300 sene!

İşte üç yüz küsur yıldır “anarşi medeniyeti” diyebileceğimiz Batı hâkimiyeti, birey üzerinde çalışmaktaydı ve ne yazık ki bu arzusuna erişmiş durumda. Yani insanın beyninin işletim koduna anarşizmin zerki, başarılı (!) bir sonuç vermiş durumda. Böylece birey için de yeni bir ahlâk anlayışı doğmuş denilebilir. Buna “anti-ahlâk anlayışı” adını koymakta da bir mahsur bulunmamakta kanaatimizce. Bu tür ahlâk anlayışının kanunlar karşısında bir yaptırımı olmasına rağmen bireyin anlayışı içerisinde herhangi bir yaptırımın yeri yoktur. Yani aslında söz konusu yaptırımlara da bir başka ahlâksızlık olarak inanılmakta bu düzlemde ve kendini “ahlâklı” olarak algılamış olan egemenlerin ahlâksızlıklarından söz edilmekte burada. Anarşizm böyle öğretiyor anlamsızlaşmış “pürüten ahlâk” ya da “seküler Ahlâk” denilebilecek anlayışı elinin altındaki bireylere bir “bilimolojik disiplin” olarak. Ve anarşistler de birer muallim olarak yer tutmakta söz konusu düzlem içerisinde.

Mevzubahis bilimoloji ve onun muallimlerinin lügatlerinden sildiği kavramlarda var ya da olmalı eşyanın tabiatı gereği. Nedir sözlüklerde artık yer tutmayan bu kavramlar? Vicdan, onu takiben şefkat ve merhamet kabilinden Doğululara has birtakım hasretler ya da kelimeler...

Ne yazık ki “insan evreninin polisi” olan vicdan, Doğu’dan Batı’ya geçerken ya da kendi coğrafyasında nice zaman önce faili belli bir cinayete kurban gitmiş durumda (veya “intihara zorlanmış” dense yeridir). Söz konusu bu ölümde kullanılmış olan cinayet ya da intihar aletleri anlamında testere, bıçak ve satır kabilinden silah olarak elde var “anarşizm”! Batı aklı sayesinde kotarılmış olan bu silah “kalp ve beyin bağlantısını koparalı çok yıllar olmuş” durumda: 300 sene!

İşte insanoğlunun son devir buhranının temel argümanı bu: “Kalp ve mantık anti-kontağı”…

Peki, çare ne bu derin tedhişe panzehir mahiyetinde? Yukarıda sözü edilen “sevgi, merhamet ve şefkat” kavramlarının lügate yeniden yazılması, vicdanın uyandırılması, gönül-beyin bağlantısının kurulması… Bütün bunların ustası ise Kur’an! Var ya şu ünlü motto: “Kurtuluş İslâm’da!”