HAK arayışının,
insanın varlığından mütevellit bir geçmişi var. Tarihin insanî açıdan en acı
dönemlerine de bu arayış ve kazançların bedelleri damga vurmuş çoğunlukla.
Öyle
“hoş” söylemlerle “hoş sonuçlar” alabilmek gibi bir denklem kurulamıyor elbette
alışılmışın terki yahut gücün nispeten dahi olsa paylaştırılması söz konusu
olduğunda.
Irkçılığın
bu çağlarda esâmesi okunamıyor olmalı iken, sözde medeniyetin en mükemmel hâlini
bulmuş olması gereken bu zamanda hâlâ en çirkin örneklerini yaşıyorken, hak
kavramı, hakların bir lûtuf gibi sunuluyor olması, kendi seçkin sınıfsal
varlığından doğrudan hak ettiği şeyleri bir başkasına çok gören zihniyeti
düşünüyorum…
Daha
kaç nesil, kaç bedel ödeyecek en temel haklar için, kim bilir… Bir yanda kadını
hâlâ kendinden aşağıda gören zihniyet, bir yanda etnik kökeninden dolayı
kendini daha çok ispatlamak zorunda bırakılan insanlar…
Dinin,
rengin, kimliğin türlü türlü ayrımı, insan olmanın ortak paydasını yok sayan
her türlü bakış…
“Seçkin
Batı” (!) algısı ve “olağan şüpheli Orta Doğulu”(!)…
Bu
dünyanın kendinden büyük acıları var hak hukuk bilmemenin, tanımamanın, hukukun
altını oymanın doğurduğu.
Zencilerin
özgür yaşama hakkından, dinî bir kimlikle kamusal alanda var olabilme mücadelesine
dek ayrı alanlarda ayrı sınıflar ve ayrımlar söz konusu olsa da yaşananların
sebebi her konuda aynı: Üstünlük inancı… Paranın, gücün ve sınıfların kutsanışı…
Bugün
bireylere ve toplumlara saldırının onlarca türü yapılabiliyorken, bu hakların ve
kullanımının tanımını daha net yapmak zorundayız. Bu, kendi insanlığımızın
sağlaması da olacak.
Günlük
hayatın, iş dünyasının, spor camiasının, sanat ve siyâset politikalarının
tamamında, insanî olmayan her türlü ayrımın normal hâle gelmesine katkı sağlayacak
her türlü söylem ve tavrı ayırt etmek, temizlemek zorundayız. Bilhassa mizah
örtüsüne bürünen her türlü ayrımcılık ve haksızlık, yanıtsız kalmamalı!
Üstünlüğün
ancak erdem ve insanî standartlardaki gerçek kalite ile olduğu bir yeni norm
oluşturmadan, cezaî yaptırımların bir anlamı olmuyor.
Bunu
sağlamak da benim görevim, bizim görevimiz!
Buna en yakın çevrenizden ve muhataplarınızdan başlamak üzere yön vermek, doğru bir yaklaşımı sahiplenmek, sizin sorumluluğunuz! Elimizle, dilimizle, kalemimiz yahut klavyemizle, dünyanın öbür ucunda gerçekleşen bir ihlâl olsa da ayrımın ta içimize ve bütün toplumlara bir dinamit olduğunun bilinciyle hepimizin sorunu…