İNSANLARIN her defasında
kendi menfaatlerini tercih etmeleri, doğru olmasa bile anlaşılabilir bir
durumdur. Anlaşılabilir olmak, hakkında karar verilmiş, olmuş bir durum olarak
görülmemelidir. “Mevcut durumun renginin açık olması” şeklinde görmek daha
doğrudur.
Bir
kişinin her defasında kendi menfaatine odaklanması insanî bir durum değildir.
Ancak bunun günlük hayatta fazla bir geçerliliği yoktur. Çünkü günlük hayata
daha çok Batı’nın kılcal damarlara kadar sızdığı düşünce sistemi yön verir.
Olması
gereken durum ise, kendisinden daha iyi bir durumda olan kardeşini tercih
edebilme olgunluğu, anlayışı ve kabiliyetine sahip olmaktır. Kaç kişi
kendisinden daha iyi durumda olan birini bir mâkâm veya ücrete lâyık görür?
Diğer bir ifadeyle, kaç kişi kendisinden daha iyi birine “Bu sizin hakkınız,
siz lâyıksınız” der? Elbette “Hiç” denecek kadar azdır.
Böyle
bir insanî sistem günlük hayata hâkim değilse, toplumların referans noktasında
kalp değil, çıkar odaklı, nefis köpeğine köle olan akıl bulunmaktadır. Akıl
odur ki, doğruyu yanlışı ayırt edip ehliyet ve liyakatin filizlenmesine müsaade
ederek, bir konuma kendisinden daha lâyık olan birini destekleyebilmelidir.
Günümüzde böyle mi? Ekseri kısım birbirinin ayağını kaydırma pozisyonundadır.
Bu pozisyon alış tam olarak Batı eksenli düşünceye sahip olmak demektir.
Bir
de böyle bir durumun insanlık adına daha vahim olanı vardır: Kişinin, hak
etmediği hâlde ve konulan kurallara ters olarak sadece kendi düşünce ve
görüşüne yakın olanların durumu götürmesini talep ederek canhıraş çalışması…
Herkes
kendi mayasına uygun davranabilir, burada bir sorun olmaz. Ancak sadece yapı ve
dünya görüşüne sahip olması nedeniyle birilerini görmek istemek, en azından
bilimsel değildir. Bu uğurda her şeyi feda edebilecek durumu göze almış
olanların demokrasi ve insan haklarını anladıklarını söylemek çok güç.
Demokrasilerde
çözüm sandık odaklıdır. Bunun merkezinde ise seçim yer alır. Millet tek tek
gider ve tercihini ortaya koyar. Birey tercihini ortaya koyarken yanında kimse
bulunmaz. Bu durum, demokrasinin en önemli ortak ve makbul çözümlerinden
biridir. Bunun adı, “millet iradesi” olarak genel kabul görmüştür.
Şimdi
gelelim bu durumların bilimsel perde arkasına...
Bir
madde ve fiziksel olay kendi konumunu sürdürmek ister. Bu zeminde en az çalışıp
en fazla kazanma isteği ortaya çıkar. Bunun adı tam olarak “eylemsizlik” durumu
olarak bilinmektedir.
Durumunu
muhafaza edip sürdürülebilir bir konuma eriştiğinde dinamik olarak olaya hâkim
olmak ise, yapının lokomotifi olmak demektir. Böyle durumlar ise iplerin
tamamının elde tutulması olarak görülmelidir. Bu durumda sürdürülebilir hâl ne
olursa olsun, sisteme hâkim olma eğilimi güç eksenli olarak ortaya konulur.
Dinamik
yapıdaki bir sistem sürdürülebilir olduğunda ise etki-tepki gibi güç odaklı şekilde
kendisini denemek ister. Aslında tepkinin ne olacağını ölçmek için bizzat
tepkiyi dinamik sistem kaynağı yapar.
Dinamik
ve etki-tepki eksenli yapılar, genel kabul gören sistemler olabileceği gibi
tamamen makbul olmayan yapılar da olabilirler. Bu tür sosyal ve fiziksel
olayların tamamı Newton fiziği ve yorumu çerçevesince ele alınır. Böyle bir
durum ta en baştan zaten bir hedefe yönelmiş demektir.
Bir
yerde sandıktan çıkacak milletin tercihinin ne olduğuna bakılmaksızın sadece
kendisine duygusal olarak bağlı olanların sisteme hâkim olması demek, demokrasi
dışı bir davranış beklemek demektir. Bu ise kargaşa ve istenmeyen durumların
oluşumu demektir. Ki hiçbir Batı ülkesi buna müsaade etmez.
Dinamik
sistemlerin toplumun yararına olacak şekilde yapılandırılması akıllıca,
bilimsel ve makbul olandır. Sandıktan çıkacak kararın kendi tarafı olmadığında
buna itiraz etmek ve ortalığı yangın yerine çevirmek, isteme düşüncesi bile
oturmamış kişilik özellikleridir.
Eğer
birey oturmuş karakterde ve sandıktan çıkanları kabul etmeme eğiliminde ise,
durumun tek anlamı ortaya çıkar: Topluma tepeden bakıp, onu hor görüp bir yere
ilerleme arzusunda olmak, farklı bir yapı inşâ etme hevesinde olanların amacı
olabilir. En azından klasik fizik çerçevesince dinamik sistemleri açıklayan bu
temel fizik bilgisi (eylemsizlik, dinamik ve etki-tepki) olayı, böyle bir sosyolojik
açıdan açıklamaya zemin oluşturuyor.
İnsanlığın
ortak değerlerini ortak bilimsel çerçevede değerlendirip, ilerleme olmadığında ise
millete tepeden bakma ve ipi eline geçirdiğinde zulmetme hevesi vardır. Bu
nedenle eğitim kurumlarında öğrenme yapılırken unutulan yerde sıkıntılar devam
eder.
Fizik
okuyanlar bilirler; eylemsizlik, dinamik ve etki-tepki, dinamik sistemlerin
temel yasaları olarak öğrenilir. Bütün dünyada bu böyledir. Bunun sosyal
yorumundan kaçanlarsa kendi kendilerine düşman olan paranoyaklardır.