Bazı dinamik yapıların gerçek yüzü

Fizik okuyanlar bilirler; eylemsizlik, dinamik ve etki-tepki, dinamik sistemlerin temel yasaları olarak öğrenilir. Bütün dünyada bu böyledir. Bunun sosyal yorumundan kaçanlarsa kendi kendilerine düşman olan paranoyaklardır.

İNSANLARIN her defasında kendi menfaatlerini tercih etmeleri, doğru olmasa bile anlaşılabilir bir durumdur. Anlaşılabilir olmak, hakkında karar verilmiş, olmuş bir durum olarak görülmemelidir. “Mevcut durumun renginin açık olması” şeklinde görmek daha doğrudur.

Bir kişinin her defasında kendi menfaatine odaklanması insanî bir durum değildir. Ancak bunun günlük hayatta fazla bir geçerliliği yoktur. Çünkü günlük hayata daha çok Batı’nın kılcal damarlara kadar sızdığı düşünce sistemi yön verir.

Olması gereken durum ise, kendisinden daha iyi bir durumda olan kardeşini tercih edebilme olgunluğu, anlayışı ve kabiliyetine sahip olmaktır. Kaç kişi kendisinden daha iyi durumda olan birini bir mâkâm veya ücrete lâyık görür? Diğer bir ifadeyle, kaç kişi kendisinden daha iyi birine “Bu sizin hakkınız, siz lâyıksınız” der? Elbette “Hiç” denecek kadar azdır.

Böyle bir insanî sistem günlük hayata hâkim değilse, toplumların referans noktasında kalp değil, çıkar odaklı, nefis köpeğine köle olan akıl bulunmaktadır. Akıl odur ki, doğruyu yanlışı ayırt edip ehliyet ve liyakatin filizlenmesine müsaade ederek, bir konuma kendisinden daha lâyık olan birini destekleyebilmelidir. Günümüzde böyle mi? Ekseri kısım birbirinin ayağını kaydırma pozisyonundadır. Bu pozisyon alış tam olarak Batı eksenli düşünceye sahip olmak demektir.

Bir de böyle bir durumun insanlık adına daha vahim olanı vardır: Kişinin, hak etmediği hâlde ve konulan kurallara ters olarak sadece kendi düşünce ve görüşüne yakın olanların durumu götürmesini talep ederek canhıraş çalışması…

Herkes kendi mayasına uygun davranabilir, burada bir sorun olmaz. Ancak sadece yapı ve dünya görüşüne sahip olması nedeniyle birilerini görmek istemek, en azından bilimsel değildir. Bu uğurda her şeyi feda edebilecek durumu göze almış olanların demokrasi ve insan haklarını anladıklarını söylemek çok güç.

Demokrasilerde çözüm sandık odaklıdır. Bunun merkezinde ise seçim yer alır. Millet tek tek gider ve tercihini ortaya koyar. Birey tercihini ortaya koyarken yanında kimse bulunmaz. Bu durum, demokrasinin en önemli ortak ve makbul çözümlerinden biridir. Bunun adı, “millet iradesi” olarak genel kabul görmüştür.

Şimdi gelelim bu durumların bilimsel perde arkasına...

Bir madde ve fiziksel olay kendi konumunu sürdürmek ister. Bu zeminde en az çalışıp en fazla kazanma isteği ortaya çıkar. Bunun adı tam olarak “eylemsizlik” durumu olarak bilinmektedir.

Durumunu muhafaza edip sürdürülebilir bir konuma eriştiğinde dinamik olarak olaya hâkim olmak ise, yapının lokomotifi olmak demektir. Böyle durumlar ise iplerin tamamının elde tutulması olarak görülmelidir. Bu durumda sürdürülebilir hâl ne olursa olsun, sisteme hâkim olma eğilimi güç eksenli olarak ortaya konulur.

Dinamik yapıdaki bir sistem sürdürülebilir olduğunda ise etki-tepki gibi güç odaklı şekilde kendisini denemek ister. Aslında tepkinin ne olacağını ölçmek için bizzat tepkiyi dinamik sistem kaynağı yapar.

Dinamik ve etki-tepki eksenli yapılar, genel kabul gören sistemler olabileceği gibi tamamen makbul olmayan yapılar da olabilirler. Bu tür sosyal ve fiziksel olayların tamamı Newton fiziği ve yorumu çerçevesince ele alınır. Böyle bir durum ta en baştan zaten bir hedefe yönelmiş demektir.

Bir yerde sandıktan çıkacak milletin tercihinin ne olduğuna bakılmaksızın sadece kendisine duygusal olarak bağlı olanların sisteme hâkim olması demek, demokrasi dışı bir davranış beklemek demektir. Bu ise kargaşa ve istenmeyen durumların oluşumu demektir. Ki hiçbir Batı ülkesi buna müsaade etmez. 

Dinamik sistemlerin toplumun yararına olacak şekilde yapılandırılması akıllıca, bilimsel ve makbul olandır. Sandıktan çıkacak kararın kendi tarafı olmadığında buna itiraz etmek ve ortalığı yangın yerine çevirmek, isteme düşüncesi bile oturmamış kişilik özellikleridir.

Eğer birey oturmuş karakterde ve sandıktan çıkanları kabul etmeme eğiliminde ise, durumun tek anlamı ortaya çıkar: Topluma tepeden bakıp, onu hor görüp bir yere ilerleme arzusunda olmak, farklı bir yapı inşâ etme hevesinde olanların amacı olabilir. En azından klasik fizik çerçevesince dinamik sistemleri açıklayan bu temel fizik bilgisi (eylemsizlik, dinamik ve etki-tepki) olayı, böyle bir sosyolojik açıdan açıklamaya zemin oluşturuyor.

İnsanlığın ortak değerlerini ortak bilimsel çerçevede değerlendirip, ilerleme olmadığında ise millete tepeden bakma ve ipi eline geçirdiğinde zulmetme hevesi vardır. Bu nedenle eğitim kurumlarında öğrenme yapılırken unutulan yerde sıkıntılar devam eder.

Fizik okuyanlar bilirler; eylemsizlik, dinamik ve etki-tepki, dinamik sistemlerin temel yasaları olarak öğrenilir. Bütün dünyada bu böyledir. Bunun sosyal yorumundan kaçanlarsa kendi kendilerine düşman olan paranoyaklardır.