TÜRKİYE’DE Covid-19 salgın
hastalığına yakalanan toplam kişi sayısı İtalya’yı geçmiş durumda. Buna karşın İtalya’daki
vefât sayısı Türkiye’nin altı katı iken, bu oran Amerika’da tam yirmi dokuz kat
büyüklükte!
Bu
durum ortaya bir sonuç koysa da bilimsel anlamda doğru ölçüm ve doğru bir
analiz olarak yorumlanamaz. Bu şekildeki yorumlar toplumları gerçek olmayan
sonuçlara sürükler. Doğru yoruma, nüfus oranına göre ulaşılır.
Nüfus
oranına göre bakıldığında, Covid-19 salgın hastalığından kaynaklanan vefât
sayısının İtalya ve Amerika’da hemen hemen aynı seviyede ve bu oranın Türkiye’nin
tam sekiz katı olduğu bulunmuştur. Hasta sayısına bakıldığında ise İtalya’daki
sayının Türkiye’nin bir buçuk, Amerika’nın ise on dokuz katı olduğu görülür. Diğer
ülkeler de bu şekilde kıyaslanıp bilimsel anlamda doğru netîceler elde
edilebilirler.
Bu
şekilde bilimsel sonuç bakışıyla (nüfusa göre) Türkiye’nin İtalya ve
Amerika’dan hem toplam hasta, hem de vefât sayısı bakımından iyi durumda olduğu
rahatlıkla söylenebilir. En azından nüfus oranına göre bakıldığında, vefât
sayısına göre Türkiye’nin bu iki ülkeye kıyasla çok iyi durumda olduğu bilimsel
bir sonuçtur.
Bu
sonucu kullanarak birinci paragraftaki cümle ile arada bir çelişki olduğu
söylenebilir. Ancak bu doğru bir bakış değildir. En azından bilimsel değil, sadece
bir yanılgıdır. Ülkelerin nüfusları dikkate alınmadan bakıldığında, Türkiye’de
Covid-19 salgın hastalığına yakalananların sayısı İtalya’dan yüksek iken, nüfus
dikkate alınarak bakıldığında ise İtalya’daki hasta sayısının Türkiye’den fazla
olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Doğru ölçü, nüfus oranına göre bakmaktır.
Ortopedi
servisindeki hekimlerden sadece birisi ortopediye bakarken, diğerleri Covid-19
salgın hastalığına bakmaktadır. Diğer servisleri de buna göre düşünmek gerekir.
Servisler açık, birer hekim var ve diğer hekimler topyekûn bu salgın virüsü ile
savaşmaktadır.
Bu
şartlar altında istatistik alanında uzman birinin çıkıp, Covid-19 salgın
hastalığından vefâtları küçümseyerek ciddiye bile alınmaması gerektiğini ifade
ediyor olması da üzücüdür. Üstelik bunu da TV’lere çıkıp bütün ülkeye
haykırıyor oluşu kabul edilemez!
Elbette
istatistik alanında uzman biri, elindeki verileri kullanarak bunları ifade
ediyor olabilir; ancak yanıldığı nokta, doğru kıyas yapmamış olmasıdır.
Normal
şartlar altında diğer hastalıklardan vefât edenler ile Covid-19 salgın
hastalığı ortaya çıktıktan sonraki aynı hastalıktan vefât eden verileri kıyaslaması
gerekirken bunun yapılmamış olması, bilimsel bir yanılgıya götürmüştür. Yanılgı
içerisindeki verilerden hareketle salgın hastalığın küçümsenmesi ve yok
sayılması ise daha büyük bir yanılgı olmuştur.
Bu
hastalığın biyolojik silah olduğu, insanlara çip takacakları ve 5G ile de koyun
gibi güdecekleri hususundaki görüşleri ise durumdan olumsuz sonuç çıkarma
operasyonudur. Bu tür yüksek teknolojik çalışmaların elbette olumsuz yanları
vardır; önemli olan, bu olumsuz yanlarını kullanmamaktır.
“Röntgen
ışınlarının zararlı tarafları var” diye kırık ve çıkıkların tespit ve
tedavisinde kullanmaktan vazgeçilmesi nasıl akıl ve mantığa aykırı ise, çip, 5G
ve benzer durumlardan vazgeçmek de yanlıştır.
Salgın
hastalığı fırsata çevirip sermayesini katlayan büyük şirketler oldu, bu durum devam
edecektir. Herhangi bir bilimsel ürünün olumlu yanlarını kullanıp olumsuz
yanlarından korunursunuz, olay bu kadar basittir.
Şimdilerde
iki mesele uygulamaya konuldu. Birincisi, çip takılı yeleğin özellikle kalp
hastalarında kullanıma sunulması; diğeri ise, “Uzaktan Tedavi” başlıklı uygulaması
Covid-19 için başladı. Her iki uygulama da son derece isâbetli olmuştur. Bu tür
uygulamalardan hareketle, şeytanın kölesi olmuş ve insanlığı mankurtlaştırmaya
çalışan kötü niyetli bazı sermaye çevreleri bundan yararlanmak isteyeceklerdir.
Önemli olan, teknolojiye hükmedip yeni yüksek üretimle birlikte teknoürünlerin
insanlığa faydalı taraflarını ortaya koymak ve göstermektir. Teknolojiden
kaçmak çâre değildir.
Dünyada
çok sayıda bilimsel dergi bulunmaktadır. Sadece Avrupa’daki bilimsel bir
yayınevinde altı ay içerisinde, yirmi binin üzerinde Covid-19 temalı bilimsel
makale çıkmıştır. Bunların ortak sonucu, Covid-19’un yüzde doksan oranında
genetik yapısının insan yapımı olmadığı, diğer bir ifadeyle biyolojik silah olarak
yapay şekilde üretilmediği hakkındadır. Buna rağmen çıkıp milleti yanlış
yönlendirmenin şeytanın amacına hizmetten başka getirisi yoktur.
Türkiye’nin
bu süreci iyi yönettiği açıktır. Yazın başlaması, ekonomik kaygı ve sosyal
durumlar, tedbirlerin kaldırılmasını ve normalleşme beklentilerini olumsuz
etkilemiştir. Bunda hem Devletin, hem de toplumun hatâları bulunmaktadır.
Türkiye,
lider merkezli politika ve disiplinle olumlu sonuçlar elde eden bir yapıya sahiptir.
Bu bilimsel sonuç ortadayken, serbestliğin genişletilme hatâsı yapılmış ve netîcesinde
vakalar artmıştır. Bu durum tamamen iyi niyetli şekilde “maske, mesafe ve
temizlik” kuralı ile çözülmek istenmiştir. Ancak toplumun büyük kesiminin bu
kurala uymadığı ve artan vakalara karşı yeni kısıtlamaların kaçınılmazlığı da
bir gerçektir.
Enfeksiyon
hastalıkları konusunda uzman
biri de çıkıp okulların açılmaması yönünde görüş belirtirken maske ve mesafenin
hiçe sayıldığı bu durumda, bazı zenginlerin ve bürokratların bazı toplantıların
yapılmaması noktasında tek kelime ses edemiyor oluşu mânidardır.
Titreşimin bir ortamda yayılmasına veya bir ortamda periyodik olarak ilerleyen sarsıntıya bilimsel anlamda “dalga” denir. Arka arkaya gelen olumsuzlukların karşılığı da sosyal anlamda “dalga”dır. Bir dalganın bir tepesi, bir de çukuru olur. Covid-19 salgınında “Türkiye’nin birinci dalganın ikinci tepe noktası” değil, ancak artçı bir dalgaya doğru ilerlediği söylenebilir.