“Bazen sevaptan kaçmalısın ki günahtan korunasın!”

Orucu sadece yememek değil, duymamak, söylememek, görmemek, kırmamak, kırılmamak şeklinde çoğaltmanın gerekliliğine tekrar şahit oluyoruz. Anlamların anlamını yeniden düşünmek durumundayız. Bu özel zamanların bütün bunlar için çok kıymetli zamanlar olduğunu anlamalıyız. Yavaşlamadan ve iç sesimize kulak vermeden bunları beklemek hayâldir.

BİR iftar yemeği hazırlığı devam ediyor. Büyük büyük tencerelerde umut aş olmuş, dualar dillerde pelesenk… Hanımlar biraz yorgun, alıngan, telaşlı, savruk, keskin, akıllarda ve gözlerde görünen fakat gizlenemeyen boşluklar, boşluklar…

Mutfakta hanımlar güçlerinin son damlasını kullanırcasına koşturmaktalar. Ramazan’ın coşkusu dudakların kurumuş beyazlığında yana kavrula çoğalmış. Gözlerin saate daha bir sıklıkla bakmaya başladığı yürek çarpıntıları gözlenmekte. Birbirinden lezzetli yemekler yarışırcasına tezgâhlara kurulmuş. Böylesine güzel kokular içinde açlık bin bir hâle bürünür olmuş. Kurt da orada, kuzu da. Zarafet de orada, fütursuzca uçuşan sözler de. Kimi çığlık çığlığa açlık nâraları atarken, kimi yüreğinin inceldiği bu güzel ânın tadını çıkarmakta. Yorgunluk yüzlerde soluk bir gülümseme ile perdelenmeye çalışılsa da nafile! Pembeleşen yanaklar ve donuklaşan gözler, sese ve söze gerek duymadan her şeyi anlatıyor vesselâm... 

***

Kulağımda her bir köşeden gelen konuşma ve gülüşmeler var. Farkında olmadan tüm sesler sarıp sarmalamış yüreğimi. Dile gelmeyen bir dua, kanatlarını açıp geçmiş karşıma. Açlık nefislerimizi âdeta zincirler ile dizginlemiş. Diz çöktürmüş. Eller mideleri dolduracak lezzetleri hazırlamakla meşgûlken, ruhum yer ile gök arasında gezinmekte. Masaların, tabakların, seslerin ve gözlerin arasında talep ettiğinin izinde. Talip olan talep ettiğini bulur mu bilmem, talip olan aradığını önce bilmek, sonra aramakla yola çoktan koyulmuştur. Yolda olmak, kanatlarını her şeyin üzerine serer, serin ve derin bir sessizlik gelip oturur karşıma. Aynı anda kulağımda hâlâ konuşmalar, gülüşmeler... 

Herkes yaptığı işe katmış karıştırmış kendini. Soğan doğrarken akan yaşlar sadece soğandan değil elbette. İnce ince kıymaya çalıştığı maydanozun başında dakikalarını geçiren hanım, yeşillerin, yaprakların, kırıkların içine atmış kendini. Daha ince doğramanın gayretinde; çünkü yerken ağzına gelmemeli. Kesme tahtasının üzerine koydukları, yeşillik olmaktan çok uzaklar. Hayatında kim bilir neleri sarmış görünmeyen yara bantlarıyla… Üzerine biraz maydanoz… Sanırım şimdi oldu! 

***

Her söze katılmanın marifet olmadığı malûm. Sözün uçtuğu ve geriye alınmadığı da bir o kadar malûm(!). 

İçimizde bir türlü büyütemediğimiz, olduramadığımız ne çok yer var! Sakinleşmeye, durulmaya, arınmaya ne çok ihtiyacımız var! Kaç yaşında olursak olalım, arıyoruz. Kendimizi hırpalayarak ve koşturarak zaman geçiriyoruz. Sahip olduğumuzu zannettiğimiz ve asıl ihtiyacımız olan şeyleri bütün bu hengâmenin içinde avucumuzun içinden kaçırıp kaybediyoruz. 

Meselâ hiç umulmadık bir anda, belki de iftar saatlerinin huzurlu bir ânında, birdenbire ağzımızın kenarından usulca kaçırıveriyoruz. Meşgûlüz, esasen hayırlı olanın peşindeyiz, uğraşıyoruz, ama işte bir anda içimizde oturmamış bir yer oynuyor. Birden daha bir kendimiz oluveriyoruz. Sonrasında geriye dönüşü olmayan bir gerçekliğin tam da ortasındayız artık! O söz, küçük bir şakanın arasından kaçıp kurtulmuştur belki de… İzah etmek, mazeret bulmak… “Ama” ile başlayan cümlelerin ardı arkası kesilmez şimdi… 

Söz uçmuş, kalp kırılmış, zaman ilerleyip uçmuştur. İnsan, fikri ne ise zikrinin de o olacağını bilse de yine engel olamamış, önünde duramamıştır. Olan olmuştur artık, patlamıştır yanardağ. Mümkünse kaçıp kurtarın kendinizi! 

Alâkasız bir yerden konunun içine düşüp hedef tahtasında bile bulabilirsiniz kendinizi. Derken perdeler kalkar, keskin gülüşler, sesi titrek dik bakışlara dönüşür. Görmek, bakmak istemeyiz bu karanlığın içine. O güzel kokuların olduğu ortam birden büyüsünü kaybeder. Çorba şimdi daha reyhâsız, biraz daha koyu görünür gözlere. Çizgi romanlarda insanların söylediklerinin içine yazıldığı baloncuklar, odanın içinde görünür hâlde asılı durur gözümde. Bir değil, birçok baloncuk üst üstedir artık. 

Ortada asılı duran konuşmalar uzaya kadar ulaşır gider böylece. Anlamazlıktan gelebilecek olan biri muhakkak vardır. Acil butonuna basılmış gibi girer devreye. Âdeta pencere açılmış gibi odaya temiz hava dolar. Kırılan varsa toplanması zordur çünkü. Çoğu zaman imkânsız… Ne yazık ki kırılan hep olur, olmuştur! Bir yandan hızlıca esen bir unutma cabası peyda olur, diğer yandan fırsattan istifade gizlenenler dökülür ortaya. Kirlenen tezgâhlar akıl tutulması hâlinde defalarca silinir ve silinir. Gözler birbirine yakalanmamak için silmeye, kesmeye, yıkamaya, düzeltmeye devam eder. 

Zaman geçer ve iftar olur. Telaş, olduğu makamı terk etmez ve aynı şekilde büyük bir uğultu ile yemeğe başlanır. 

***

Sözün bittiği yerde tüm âlem, konuşmanın ve konuşturmanın yolunu bilir ya da bulur. Bulmuştur. Farklılıkların hayatımıza kattığı renkleri seviyoruz. Bize benzemeyen insanları ruhumuzu serinletmek için gizlice sevip övüyoruz. Ancak niyet ne kadar güzel olursa olsun, bazen zıtlıklar, insanın sadece diline değil, yüreğine de üst üste prangalar takip kanatıyor. 

Orucu sadece yememek değil, duymamak, söylememek, görmemek, kırmamak, kırılmamak şeklinde çoğaltmanın gerekliliğine tekrar şahit oluyoruz. Anlamların anlamını yeniden düşünmek durumundayız. Bu özel zamanların bütün bunlar için çok kıymetli zamanlar olduğunu anlamalıyız. Yavaşlamadan ve iç sesimize kulak vermeden bunları beklemek hayâldir. Bu hayâlin hayatımıza mâl olmasına izin veremeyiz, vermemeliyiz!

Sevdiğim bir teyze, konuşmamızın arasında küçükken babaannesinin söylediği bir sözü hatırlamıştı. Derin bir sözdü, üzerinde çok konuşulabilecek anlamları vardı. Ruhumda kendine bir yer açtı, değer buldu. Bütün bu iftar hazırlıklarının koşuşturmacasındaki bazı sessizliklerde, göz göze gelinmek istenmeyen anlarda bu sözü hatırlamadan edemedim: “Bazen sevaptan kaçmalısın ki günahtan korunasın!”

Tüm sevaplara talip olmak ve bütün günahlardan korunmak umut ve duası ile…