“COĞRAFYA kaderdir” demiş vakt-i
zamanında İbni Haldun. Sanırım bayraklar da kaderidir milletlerin.
Yarısı
mavi, yarısı sarı olan Ukrayna bayrağı, sarı saçlı ve mavi gözlü insanları
temsil ediyor olmalı.
Savaşın
şiddetinden kaçan sarı saçlı, mavi gözlü Ukraynalılar Avrupa’nın tren
garlarında çiçeklerle karşılanıyorlar.
Polonya
sınırında kurulan çadırlarda bu zavallı ve masum insanlara bedava kumanyalar
dağıtılıyor. İnsanî yardımlarda bulunuluyor.
Hazırda
bekleyen onlarca otobüsle, sınırda birikmiş Ukraynalılara Avrupa’da hangi şehre
gitmek istedikleri konusunda özgürce seçim imkânı tanınıyor.
Seç,
beğen, git. Berlin mi, Paris mi, Roma mı?
Helâli
hoş olsun! Ne güzel manzaralar bunlar insanlık adına. Olması gereken tam da bu
zaten.
Bir
hafta on günde bir buçuk milyon Ukraynalı ülkesini terk etmiş. Bakalım toplam
sayı kaça ulaşacak.
Berna
Laçin’inden Nevşin Mengü’süne kadar birçok ünlü eşhas savaşın ne kadar kötü
olduğundan dem vuruyor paylaşımlarında.
Yazık
değil miymiş bu masum insanlara? İçleri sızlıyormuş, gördüklerine
dayanamıyorlarmış. Şehirler mahvoluyormuş.
Bunlar
ne kadar da güzel insanî hisler böyle!
En
azından -gerektiğinde ortaya çıkabilecek kadar- insanî hislerinin olduğunu
görmek sevindirici.
Evet,
savaş kötüdür. Hiçbir savaşın kazananına şahit olmadık yakın tarihte.
Savaş,
çocukları annesiz-babasız, anne-babaları çocuksuz, insanları evsiz, barksız,
çaresiz bırakır.
Savaş,
kan demektir, ölüm demektir, zulüm demektir, kitlesel göç demektir.
İlgili
zevatın bunları hatırlamış olması memnuniyet verici.
Zira
el kadar Aylan bebek ruhunu teslim edip sahilimize vurduğunda, Afganistan’da,
Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de masum insanların üzerine “demokrasi bombaları”
yağarken bu zevatın kayıtsızlığı yahut körlüğü hepimizin malûmu.
Ukrayna’dan
kaçan insanlara gösterilen hoşgörü ve anlayışın bir damlasını görememiştik sınırımıza
yığılan çoluk çocuk için.
Bu
ülkelerde evini barkını, hatta ailesinin yarısını kaybedip kaçmak zorunda kalan
insanları Avrupa sınırlarında bekleyen, insanî yardım çadırları, otobüsler,
çiçekler değil; jiletli teller, silahlı askerler, tekmeler, çelmeler,
kurşunlar, ölümlerdi.
Akdeniz
ve Ege’de göçmenlere ait botları zıpkınlarla karşılamıştı medenî (!) Avrupa. Ne
de insanî (!) bir “Hoş geldiniz” partisi…
Avrupa’nın
yarısından çoğu ABD’nin Irak’a ölüm, kan, zulüm ve gözyaşı değil, demokrasi
getirdiğine inanıyor hâlâ.
Dedim
ya, bayraklar da kaderleri sanırım ülkelerin. Müslüman ülkelerin bayraklarında yeşil,
siyah ve kırmızı renkler hâkim genelde.
Müslümanlığı
temsilen yeşil, saçlarının ve gözlerinin rengi siyah ve “kan” kırmızısı...
Avrupa’nın
Müslüman ülkelerdeki savaşlara ve Müslüman göçmenlere karşı yaklaşımı konusunda
bundan sonrası için de bir beklentim yok kesinlikle.
Onlar
için göçmenin Hıristiyan, sarı saçlı ve mavi gözlü olanı makbuldür.
Onlar
için savaş, bombalar bir Hıristiyan şehre düşüyorsa kötüdür.
Bunun
değişeceğini hiç zannetmiyorum.
Lâkin
içimizdeki “hümanist zevat”, umarım -en azından bundan sonrası için- ülkelerine
ve insanlığa karşı asimetrik ilişkilerini bir kenara bırakır, aynı hassasiyeti
tüm savaşlar, tüm masumlar ve tüm göçmenler için de gösterirler.
Bir
ümit işte benimkisi de… Ümit fakirin ekmeği.
Kalınız sağlıcakla efendim…