Batı Türkistan: Dünü, bugünü ve yarını (6)

Özellikle son yıllarda kardeş ülke halklarını karşı karşıya getiren bu sınır problemleri ve eksklav etnik sorunları zaman zaman silahlı çatışmalara ve hatta ölümlü olaylara kadar gidebiliyor. Eksklav alanlardaki etnik gruplar arasında geçmişte yaşanan trajik olayların ve büyük kanlı çatışmaların arka planında eski Rus KGB’sinin etkin rol oynadığı gün yüzüne çıkmaya başladı.

BÜYÜK İskender, hocası Aristo’ya bir mektupla, “Zapt ettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutabilmek için ne yapmalıyım? Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim, hapse mi atayım, kılıçtan mı geçireyim?” diye sorar.

Aristo şöyle cevap verir:

“Sürgündekiler toplanıp sana karşı başkaldırırlar. Hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çıkar. Onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, tahtını sallar. İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin, birbirleriyle savaşınca hakem olarak kendini kabul ettireceksin. Ama anlaşmaya giden bütün yolları da tıkayacaksın…”

***

Ruslar Türkistan’ı işgal ettikten sonra bu topraklarda kalıcı olmak için halk arasındaki birlik ve beraberliği sağlayan tüm ortak değerlerin yok edilmesi gerektiğini biliyordu. Bunun için önce bu milletin dilini, sonra da dinini bozacak, en sonunda siyâsî coğrafyalara ayırarak birbirine düşman edecekti.

Ruslar bu plâna uygun olarak önce halkın dilini bozmaya çalıştılar. Alfabeyi zorla değiştirdiler. Rusça zorunlu resmî dil hâline getirildi. Dil konusunda istedikleri ölçüde olmasa da oldukça ilerleme kaydettikleri söylenebilir.

Ruslar Türkistan halkını asimile ederken önlerindeki en büyük engelin İslâm dini olduğunu biliyorlardı. Bunun için öncelikle câmileri ve mescitleri kapattılar. Daha sonra okullar başta olmak üzere her kesime sistematik bir biçimde ateizm ve komünizm propagandası yapıldı. Bu konuda istedikleri başarıyı elde edemediler. Türkistan halkı her şeye rağmen dinine sahip çıktı.

Rusların asıl başarı sağladıkları konu, aynı millete mensup halklar arasına nifak sokmak olmuştu. Tıpkı Aristo’nun Büyük İskender e nasihati gibi, ortak bir geçmişe ve ortak bir kültüre sahip aynı dine mensup tek bir milletten gelen kardeşler arasında liderlik, toprak ve çıkar kavgaları ortaya çıktı.

Ruslar Türkistan’daki birliği ve beraberliği engellemek için kardeşler arasına bilinçli olarak sorunlu ve tartışmalı yapay sınırlar çizdiler. Yakın zamanımızda ve hatta günümüzde de devam eden sınır kavgalarının (eksklav) ve etnik çatışmaların temelini Ruslar geçmişte bilinçli şekilde atmıştı.

Ruslar işgalden hemen sonra Türkistan’ın farklı şehirlerinde komünist partisine bağlı temsilcilikler açtılar. Bu partilere başta bölgenin ileri gelenlerinden ikna edip kandırdıkları kişileri üye yaptılar. Ve Moskova’dan gelen talimatlara uygun olarak ayrılık fikrini yaymaya başladılar.

Tehlikeyi önceden gören ve bu oldubittiye karşı mücadele etmeye çalışan milliyetçi vatansever isimler ise bağımsızlık için mücadele eden Mücahitler bertaraf edildiği için yeterli desteği bulamadılar.

Türkistan’daki komünist partiler önceden aldıkları talimatla Rus Komünist Partisi’ne müracaat ederek ayrı cumhuriyetler hâlinde yaşamak istediklerini bildirdiler. Bu müracaat üzerine Rus Komünist Partisi, durumu görüşerek 12 Haziran 1924’te Türkistan’da ayrı ayrı cumhuriyetler kurulacağını ilân etti.

Ayrı cumhuriyetlerin kurulması kabul edildikten sonra teşekkül eden “Merkezî Toprak Komitesi”, bu cumhuriyetlerin sınırlarını tespit işine girişmiş ve Eylül 1924’te çalışmalarını tamamlayarak sınırları aşağı yukarı bugüne benzer şekilde tespit ederek 5 ayrı cumhuriyet ve muhtar bölgesi kurulmasına karar vermişti.

Özbek Cumhuriyeti (Özbekistan), Türkmen Cumhuriyeti (Türkmenistan), Kazak Muhtar Cumhuriyeti (Kazakistan), Tacik Muhtar Bölgesi (Tacikistan) ve Kırgız Muhtar Bölgesi (Kırgızistan) bu şekilde kuruldu.

Eksklav sorunları

Eksklav, bir devletin başka bir devlet tarafından kendisiyle bağlantısı kesilmiş toprağına verilen isimdir. Türkistan topraklarında temelini Rusların attığı ve bugün artık bağımsız olan beş ayrı Türk cumhuriyeti kurulmuş durumdadır. Ruslar bu beş cumhuriyeti işgalden sonra etnik çoğunluklara göre peyderpey oluşturdu ve aralarında bugün bile ciddi gerilimlere ve çatışmalara neden olan sınır problemlerinin tohumlarını attı. Bu anlamda mevcut sınırlar dâhilinde Fergana vadisi ve etrafında 9 eksklav alanı mevcuttur.

Özbekistan’ın Kırgızistan’da Soh, Şahimerdan, Taş-Döbö, Çon Kara ve Tayan olmak üzere beş eksklavı; Kırgızistan’ın Özbekistan’da Barak eksklavı; Tacikistan’ın Özbekistan’da Sarvan; Kırgızistan’da ise Voruh ve Batı Kalacha eksklavları mevcuttur.

Tacikistan’ın Kırgızistan’da bulunan Voruh eksklavının 30 bin, Özbekistan’ın Kırgızistan sınırları içinde bulunan Soh eksklavının 50 bin nüfuslu olduğunu belirtirsek, meselenin büyüklüğü ve ciddiyeti daha anlaşılır olacaktır.

Özellikle son yıllarda kardeş ülke halklarını karşı karşıya getiren bu sınır problemleri ve eksklav etnik sorunları zaman zaman silahlı çatışmalara ve hatta ölümlü olaylara kadar gidebiliyor. Eksklav alanlardaki etnik gruplar arasında geçmişte yaşanan trajik olayların ve büyük kanlı çatışmaların arka planında eski Rus KGB’sinin etkin rol oynadığı gün yüzüne çıkmaya başladı.

Bu sorunlar bugün bölgede yapılmak istenen olası işbirliklerinin, ticârî, iktisadî ve askerî antlaşmaların önündeki en önemli engellerden biri olarak ortaya çıkıyor. Tüm bu sorunların çözümü için ve Türkistan’da yeniden birlik ve beraberlik ruhunun sağlanabilmesi için bu kardeş devletlerin gerçekten bir hakeme, daha doğrusu bir ağabeye ihtiyacı var. Bu ağabey, elbette sorunların ana temeli olan Rusya olmayacaktır. Bu ağabey, aynı kandan gelen Türkiye olmalıdır ve biiznillah olacaktır.

(Devam edecek…)