BÜYÜK İskender, hocası
Aristo’ya bir mektupla, “Zapt ettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm
altında tutabilmek için ne yapmalıyım? Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne
mi göndereyim, hapse mi atayım, kılıçtan mı geçireyim?” diye sorar.
Aristo
şöyle cevap verir:
“Sürgündekiler
toplanıp sana karşı başkaldırırlar. Hapishaneler militan yuvası olur,
kontrolden çıkar. Onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, tahtını sallar.
İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin, birbirleriyle savaşınca hakem
olarak kendini kabul ettireceksin. Ama anlaşmaya giden bütün yolları da tıkayacaksın…”
***
Ruslar
Türkistan’ı işgal ettikten sonra bu topraklarda kalıcı olmak için halk
arasındaki birlik ve beraberliği sağlayan tüm ortak değerlerin yok edilmesi
gerektiğini biliyordu. Bunun için önce bu milletin dilini, sonra da dinini
bozacak, en sonunda siyâsî coğrafyalara ayırarak birbirine düşman edecekti.
Ruslar
bu plâna uygun olarak önce halkın dilini bozmaya çalıştılar. Alfabeyi zorla değiştirdiler.
Rusça zorunlu resmî dil hâline getirildi. Dil konusunda istedikleri ölçüde
olmasa da oldukça ilerleme kaydettikleri söylenebilir.
Ruslar
Türkistan halkını asimile ederken önlerindeki en büyük engelin İslâm dini
olduğunu biliyorlardı. Bunun için öncelikle câmileri ve mescitleri kapattılar.
Daha sonra okullar başta olmak üzere her kesime sistematik bir biçimde ateizm
ve komünizm propagandası yapıldı. Bu konuda istedikleri başarıyı elde
edemediler. Türkistan halkı her şeye rağmen dinine sahip çıktı.
Rusların
asıl başarı sağladıkları konu, aynı millete mensup halklar arasına nifak sokmak
olmuştu. Tıpkı Aristo’nun Büyük İskender e nasihati gibi, ortak bir geçmişe ve ortak
bir kültüre sahip aynı dine mensup tek bir milletten gelen kardeşler arasında liderlik,
toprak ve çıkar kavgaları ortaya çıktı.
Ruslar
Türkistan’daki birliği ve beraberliği engellemek için kardeşler arasına bilinçli
olarak sorunlu ve tartışmalı yapay sınırlar çizdiler. Yakın zamanımızda ve
hatta günümüzde de devam eden sınır kavgalarının (eksklav) ve etnik çatışmaların
temelini Ruslar geçmişte bilinçli şekilde atmıştı.
Ruslar
işgalden hemen sonra Türkistan’ın farklı şehirlerinde komünist partisine bağlı
temsilcilikler açtılar. Bu partilere başta bölgenin ileri gelenlerinden ikna
edip kandırdıkları kişileri üye yaptılar. Ve Moskova’dan gelen talimatlara
uygun olarak ayrılık fikrini yaymaya başladılar.
Tehlikeyi
önceden gören ve bu oldubittiye karşı mücadele etmeye çalışan milliyetçi vatansever
isimler ise bağımsızlık için mücadele eden Mücahitler bertaraf edildiği için
yeterli desteği bulamadılar.
Türkistan’daki
komünist partiler önceden aldıkları talimatla Rus Komünist Partisi’ne müracaat
ederek ayrı cumhuriyetler hâlinde yaşamak istediklerini bildirdiler. Bu
müracaat üzerine Rus Komünist Partisi, durumu görüşerek 12 Haziran 1924’te Türkistan’da
ayrı ayrı cumhuriyetler kurulacağını ilân etti.
Ayrı
cumhuriyetlerin kurulması kabul edildikten sonra teşekkül eden “Merkezî Toprak
Komitesi”, bu cumhuriyetlerin sınırlarını tespit işine girişmiş ve Eylül
1924’te çalışmalarını tamamlayarak sınırları aşağı yukarı bugüne benzer şekilde
tespit ederek 5 ayrı cumhuriyet ve muhtar bölgesi kurulmasına karar vermişti.
Özbek
Cumhuriyeti (Özbekistan), Türkmen Cumhuriyeti (Türkmenistan), Kazak Muhtar Cumhuriyeti
(Kazakistan), Tacik Muhtar Bölgesi (Tacikistan) ve Kırgız Muhtar Bölgesi (Kırgızistan)
bu şekilde kuruldu.
Eksklav
sorunları
Eksklav,
bir devletin başka bir devlet tarafından kendisiyle bağlantısı kesilmiş
toprağına verilen isimdir. Türkistan topraklarında temelini Rusların attığı ve bugün
artık bağımsız olan beş ayrı Türk cumhuriyeti kurulmuş durumdadır. Ruslar bu
beş cumhuriyeti işgalden sonra etnik çoğunluklara göre peyderpey oluşturdu ve aralarında
bugün bile ciddi gerilimlere ve çatışmalara neden olan sınır problemlerinin tohumlarını
attı. Bu anlamda mevcut sınırlar dâhilinde Fergana vadisi ve etrafında 9 eksklav
alanı mevcuttur.
Özbekistan’ın
Kırgızistan’da Soh, Şahimerdan, Taş-Döbö, Çon Kara ve Tayan olmak üzere beş
eksklavı; Kırgızistan’ın Özbekistan’da Barak eksklavı; Tacikistan’ın
Özbekistan’da Sarvan; Kırgızistan’da ise Voruh ve Batı Kalacha eksklavları mevcuttur.
Tacikistan’ın
Kırgızistan’da bulunan Voruh eksklavının 30 bin, Özbekistan’ın Kırgızistan
sınırları içinde bulunan Soh eksklavının 50 bin nüfuslu olduğunu belirtirsek,
meselenin büyüklüğü ve ciddiyeti daha anlaşılır olacaktır.
Özellikle
son yıllarda kardeş ülke halklarını karşı karşıya getiren bu sınır problemleri
ve eksklav etnik sorunları zaman zaman silahlı çatışmalara ve hatta ölümlü
olaylara kadar gidebiliyor. Eksklav alanlardaki etnik gruplar arasında geçmişte
yaşanan trajik olayların ve büyük kanlı çatışmaların arka planında eski Rus KGB’sinin
etkin rol oynadığı gün yüzüne çıkmaya başladı.
Bu sorunlar
bugün bölgede yapılmak istenen olası işbirliklerinin, ticârî, iktisadî ve
askerî antlaşmaların önündeki en önemli engellerden biri olarak ortaya çıkıyor.
Tüm bu sorunların çözümü için ve Türkistan’da yeniden birlik ve beraberlik
ruhunun sağlanabilmesi için bu kardeş devletlerin gerçekten bir hakeme, daha
doğrusu bir ağabeye ihtiyacı var. Bu ağabey, elbette sorunların ana temeli olan
Rusya olmayacaktır. Bu ağabey, aynı kandan gelen Türkiye olmalıdır ve
biiznillah olacaktır.
(Devam edecek…)