ENVER Paşa, Türkistan
için sadece büyük ve kıymetli bir Osmanlı Paşası değildi. O, Rus işgaline karşı
girişilen bağımsızlık mücadelesinde birlik ve beraberliği yeniden sağlayabilecek
yegâne liderdi. Türkistanlılar bir taraftan Rus işgaline karşı savaşırken, bir
taraftan kendi içlerinde kavmiyetçilik, bölgecilik, liderlik mücadeleleri vermeye
devam ediyorlardı.
Ruslar,
Türklerin bu zayıflıklarından yararlanarak Türkistan içlerine doğru hızla
ilerlemeye devam ettiler. Çarlık Rusya’sından bu yana aralarına ekilen nifak
tohumları Bolşevikler zamanında semeresini vermiş, işgale karşı birlik
olmalarının önüne geçilmişti.
Enver
Paşa’nın ölümü Türkistan halkı üzerinde ciddi bir infiâl yarattı. Bu durumu
gören yeni ve büyük bir ayaklanma durumuna karşı Ruslar, Kızıl Ordu
birliklerini takviye etmeye devam ettiler. 1923’te doğrudan Kızıl Ordu Başkomutanı
Kamanev, bizzat Türkistan’a gelerek işgal ordularının başına geçti.
İki
yıl boyunca büyük çatışmalar yaşandı. Ancak güçlü ve modern silahlarla
donatılmış Kızıl Ordu birliklerine daha fazla direnemeyen Mücahitler, geri
çekilmek mecburiyetinde kaldılar. Mücahitlerin birçoğu bu mücadelelerde ya şehit
düştü ya da Ruslar tarafından esir edildi. Az bir kısmı, direnişin son
liderlerinden İbrahim Beg önderliğinde Afganistan’a kadar çekilmek zorunda
kaldı.
Büyük
lider İbrahim Beg, bir yanında yer alan bir avuç Türkistan Mücahidi ile birlikte
Ruslara karşı birkaç yıl daha mücadele etti. İbrahim Beg, Kızıl Ordu ile
giriştiği son savaşı kaybederek adamları ile birlikte Ruslara esir düştü. Ve 23
Haziran 1931’de maiyeti ile birlikte idam edildi.
İbrahim
Beg, işgale karşı direnişin son lideriydi. Onun şehit edilmesi ile birlikte Türkistan
Ruslar tarafından tamamen işgal edildi.
Rusların
asimilasyon ve Sovyetleştirme çabaları
Türkistan
halkı işgal boyunca (1917-1991) Rus zulmü ve asimilasyon politikaları ile
mücadele etmek zorunda kaldı. Ruslar sistemli şekilde yürüttükleri asimilasyon,
tehcir ve baskı politikaları ile yıllarca Türkistan halkını bölmek ve
parçalamak için uğraştı.
Rusların
Türkistan’ı “Sovyetleştirme” çabaları uzun vadeli, çok yönlü ve sistematikti.
Ruslar
ilk zamanlar Türkistan işgalinin üzerini örtmek ve diğer İslâm ülkeleri ile
yakınlaşmak için bir plân geliştirdi. Bu plana uygun olarak Türkistan’ı anlatan
ve “Sovyet Müslümanları” adında bir dergi çıkartarak bunu diğer İslâm
beldelerine gönderdiler. Türkistan’da sanki bir işgal yokmuş ve Müslümanlar
hayatlarından, Bolşevik sisteminden (komünizmden) ve Ruslardan çok memnunmuş
havası verilmeye çalışıldı. Elbette böyle bir dergiden Türkistan halkının
haberi dahi yoktu.
Müslüman
ülkelerin durumu ise zaten karışıktı. Osmanlı yıkılmış, İslâm Halîfeliği ortadan
kaldırılmış, Müslümanlar sahipsiz kalmış ve adeta kaderlerine terk edilmişlerdi.
Hemen her İslâm coğrafyasında iç savaşlar ve kargaşalar devam ediyordu. Anadolu’da
Kurtuluş Savaşı henüz bitmiş ve Türkiye yeni kurulmuştu. Türkistan’da olup
bitenlerle ilgilenebilecek veya yardım edebilecek kimse kalmamıştı. Batılı
devletler ise Osmanlı topraklarını paylaşmakla meşgullerdi. Bu mevcut durum ve
Türkistan’ın sahipsiz kalışı Rusların işini oldukça kolaylaştırdı.
İşgalin
ilk yıllarında Ruslar gerçek niyetlerini ve amaçlarını belli etmediler. Halka
karşı hoşgörülü, ılımlı ve barışçıl bir yol izlediler. İşgalin ilerleyen
yıllarında ise yavaş yavaş niyetlerini belli etmeye başladılar.
Rusların
amacı, Türkistan’ı adım adım parçalamaktı. Bunun için önce, Türkistan halkının
dilinin, dininin, tarihinin ve kültürünün yok edilmesi gerekiyordu. Plân
belliydi: Ruslar Türkistan’ı parçalayacaklar ve en sonunda asimilasyona uğramış,
hafızası silinmiş, ateist, komünist ve Ruslara hizmet edecek yeni cumhuriyetler
kuracaklardı.
“Dilde,
fikirde, işte birlik”
Konu
Türkistan olunca, konu birlik ve beraberlik olunca, akla ilk gelen isimlerden biri
olmalıdır Gaspıralı İsmail Bey. Büyük fikir adamı, yazar ve eğitimci olan
Gaspıralı İsmail Bey (1851-1914), hayatı boyunca Türkistan’ın, Türklerin ve Müslümanların
birlik ve beraberliği için mücadele etti. Geliştirdiği metodoloji ile “usûl-i
cedîd” adını verdiği eğitim okullarının açılmasını ve kısa sürede yüz binlerce Türk
ve Müslümanın eğitim almasını sağladı.
“Dilde,
fikirde, işte birlik” sloganı ile Kafkaslardan Anadolu’ya, Mısır’dan
Hindistan’a tüm İslâm coğrafyası ve tüm Türkistan’da birlik ve beraberlik için mücadele
etti. Öldüğünde arkasında koca bir kültür mirası bırakan Gaspıralı İsmail Bey,
mücadeleli ve çetin hayatının son gününe kadar “önce aynı dili konuşan, aynı
soya mensup, aynı dine inanan, büyük ve tek bir millet, sonra belki tek bir
ümmet” hayâli için çalışmış büyük bir fikir adamıydı.
Gaspıralı
İsmail Bey’in önemi ve değeri Rus işgali ile daha fazla anlaşılmış oldu. Çünkü
Ruslar, Türkistan’da işgalden hemen sonra “Dilde, fikirde ve işte ayrılık”
sloganı ile harekete geçtiler.
Ruslar
dildeki birliği bozmak için daha önce Çarlık Rusya’sında denenen ama çok başarılı
olamayan “İlminskiy sistemini” yeniden denemeye karar verdiler.
İlminski
sistemi, “Nikolay İvanoviç İlminskiy” tarafından yürütülen ve özünde Rus
egemenliğine geçen halkları “Ruslaştırmak” ve sonunda “asimile etmek” için
yürütülen bir tür misyonerlik faaliyetiydi.
Türk lehçeleri üzerine
araştırmalar yapan İlminskiy, lehçe ve ağız farklıklarını kendine özgü ayrı bir
dil hâline getirmek için kullanma fikrini ortaya attı. Her lehçe için ayrı bir
yazı dili oluşturmak için çalıştı. O ölünce çalışmalarını Prof. Khun devralmış,
bu faaliyetler Rusların 1928’de alfabeye el atması ile hız kazanmıştır.
(Devam edecek...)