Batı’nın Türkiye üzerine son oyunları (4)

Türkiye, kendi davranış bilimlerini inşâ etmek zorundadır. Bunu başaramadığı takdirde bizden gibi görünen ancak Batı’nın devşirdiği tipler yetişmeye devam edecektir. Bunu başarmak için konusunda uzman bir bilim kurulu/heyeti, bunu bir yıl gibi bir sürede rahatlıkla yapar. Buna Türkiye mecburdur. Aksi durumda Batı’nın Türkiye üzerine oyunları bitmeyecektir.

HAVAYA atılan bir cismin etrafı çevrili bir yerdeki üç eşit kutudan birisine düşme ihtimâli üçte birdir. Eğer bir elektronun havaya atılıp kutulardan birine düşme olasılığına bakılırsa, ortadakine düşme olasılığının diğerlerine göre çok daha yüksek olduğu görülür.

Bu durumda birinci cismin klasik ve statik özellikte olduğu rahatlıkla söylenebilir. Böyle durumlar için “Makro özelliktedir” denir. İkinci durumda ise elektronun atom altı parçacıklar olduğundan hareketle cisimlerin kuantum davranışı sergilediği sonucuna ulaşılmalıdır. Demek ki, atom altı parçacıkların bu kuantumlu davranışları toplumun davranışlarında farklı olarak bireyin davranışlarına temel teşkil etmede yardımcı olmalıdır.  

Daha önce kişilerin bireysel davranışlarının önemli olduğunu yazmıştık. Zira bireysel davranışları inceleyen bilimlere bakıldığında, içlerinde kuantumun olmadığı görülür. Böyle bir durum Türkiye gibi toplumlarda Batı’dan farklı olarak yeni bir pencere ortaya koymaz.

Birinci tür cisimlerin incelendiği makro çerçevedeki davranışların toplum bilimi olarak geçen Newton mekaniği ile incelendiğini ve bunun da asrın başında kuantuma karşı bilinçli olarak çıkartıldığını ifade etmiştik.

Kuantum, Batılı bilim insanlarınca keşfedildi. Öncüsü de Alman fizikçi Max Planck. Batı’nın, özellikle de İngilizlerin kendi düşünce yapıları için bilimi araç olarak kullandıklarını açıkça söylemek gerekir. Newton ve Hawking bunların baş mimarlarıdır. Newton hayatı boyunca İngiliz kraliyet ailesi ve Anglikan Kilisesi’nin karşı hiçbir düşüncesine aykırı tek kelime etmemiştir, Hawking de öyle.

Dolayısıyla sosyal bilim açısından sosyoloji, toplumu kontrol etmek ve yönlendirmek için kasıtlı olarak çıkarılmıştır. Bu yapılırken her zaman olduğu gibi birey sıradanlaştırılmış ve hiçleştirilmiştir. Bu nedenle Batılılar kurallara sıkı sıkıya uyarlar. Uymadıkları takdirde başlarına ne geleceğini çok iyi bilirler. Bu yönüyle Batı tam bir geri kafalıdır. Bu yönüyle insanlığı bin yıl geriden takip etmektedirler.

Bilim ve teknoloji açısından bu görüşte olmadığımı özellikle vurgulamak isterim. Zira çalışmadıklarında aç kalacaklarını bilirler ve ölümüne çalışırlar. Bunların böyle çalışması fiilî dua niteliğinde olduğundan ekonomik olarak ilerlemişlerdir. Bu durum akademik olarak incelenmesi gereken manidar konulardan biridir ve içerisinde müphem olan karineler barındırmaz.

Doğu toplumları için böylesi beklentilerse boşa çıkar. Bu durumda ısrarcı olunursa Doğu toplumları daha çok beklerler. Kendi maya, doku ve geleneklerine uygun inşâ yapmaları zorunludur. Yoksa ayakta kalamazlar. Bu durumun neden bu kadar önemli olduğuna odaklanılması için davranış bilimine bakmak gerekir. Türkiye gibi toplumların aradıkları burada var mıdır acaba?

Davranış bilimleri; biyoloji, hukuk, antropoloji, siyasal bilimler, tarih, psikoloji, sosyoloji ve iktisat gibi bilimlerle ilintilidir. İnsan davranışının neden ve sonuçlarına ve de bu davranışları yapmaya iten etkenlere makro ölçekte bakılırsa hata edilir. Bu bilimlerin hemen hemen hepsi bu çerçevede baktıkları için bireyi bir meta olarak görmektedirler.

Psikoloji bunlardan biraz ayrılsa da daha çok davranış bozukluklarına odaklandığı için sosyolojinin bireydeki karşılığı olması gereken davranış bilimlerine karşılık gelmemekte ve eksiklikler barındırmaktadır.

İnsan davranışının belirli etki ve güdülerin sonucunda oluştuğu kesindir. Bunların ne oldukları önemlidir. Mevcut durumda bunların makro ölçekten esinlenerek yapıldığı düşünüldüğünde, etkinin dış kuvvetler veya dış etkenler olduğu söylenebilir. Bu da Newtoncu görüşü esas alan sosyolojinin konusudur. Oysa bireyi etkileyen neden, içten gelir.

Diğer bir ifadeyle, iç kuvvetler ya da iç etkenlerdir. Bu durum tam olarak kuantumun konusudur. Davranış bilimlerinde kuantum var mı? Hayır. Bu nedenle ne kadar çaba sarf edilirse edilsin, birey ve toplum, toplumun refahı arttıkça istenen düzlemde ilerleyememektedir. Yani teşhis yanlış konulmuştur ve hastaya yanlış ilaç verilmek istenmektedir.

Davranış bilimleri günümüzde özellikle makro ölçekte insan davranışlarını inceleyen bilim dallarından oluşturulduğu için temel bakımından yanlış atılmıştır. Kuantum bazlı fizik olayı, ardından maya, doku ve gelenek kodları içermeyen bir davranış bilimi, Türkiye’de dertlere derman olamaz.

Konumuz gereği şunu ifade etmemiz gerekir: Batı’nın tanımladığı bir davranış bilimleri serisi Batılı bir kafa yetiştirir. Batılılar bunu bildikleri için içimizden adam devşirmekte pek mahirler. Türkiye ne kadar gayret ederse etsin, Batılılar bu gayretin içinde kendilerine pencere buluyorlar. Çünkü klasik bir durum ile yol alınıyor.

Türkiye, kendi davranış bilimlerini inşâ etmek zorundadır. Bunu başaramadığı takdirde bizden gibi görünen ancak Batı’nın devşirdiği tipler yetişmeye devam edecektir. Bunu başarmak için konusunda uzman bir bilim kurulu/heyeti, bunu bir yıl gibi bir sürede rahatlıkla yapar. Buna Türkiye mecburdur. Aksi durumda Batı’nın Türkiye üzerine oyunları bitmeyecektir.