BİR cisim durum veya yer değiştiriyorsa, buna “hareket” denir. Cisim yer
değiştirdiği için aynı anda iki farklı yerin mevcut olduğu açıktır. Cismin
hareketine neden olan, “etken kuvvet” olarak bilinir. Kuvvet genelde iç ve dış
olarak iki kısma ayrılır. Atom altındaki etkenlere neden olan kuvvet “iç”,
günlük ve hatta karşılaştığımız hareketli olaylara etkiyen ise “dış”
kuvvetlerdir.
İç kuvvetlerin etkidiği dünyada sabit bir durum yoktur. Cisimlerin atom
altı dünyalarında sıcaklık dış dünyalarına göre daha yüksek olduğundan sürekli
bir çekme mevcuttur. Böylelikle atomlar birbirlerini çekerek moleküllerin ve
moleküller de birbirlerini çekerek cisimlerin birlikteliğinde sorumlu olurlar.
Ancak dış kuvvetlerin etkin olduğu günlük hayattaki olaylarda cisimler yer
değiştirmediğinde sabit ya da durağan, yer değiştirdiklerinde ise hareket
hâlinde oldukları söylenir. İç dünyalar genelde kuantum/mikro ölçekte
incelenirken, günlük hayattaki olaylar klasik bilim çerçevesince incelenir.
Herhangi bir cismin başka bir cismi kendisine doğru gelmesini sağlayan
etkene “çekim” denir. Bu çekme durumu dış kuvvetler ile açıklanabilir. Ancak
cisimlerin birbirlerini çekme veya itmelerinin temelinde cisimlerin atom altı
iç etkenleri başroldedir. İç etkenlerin dış etkenlere baskın olduğunda çekimin
gerçekleştiğini düşünmek yanlış olmaz.
Günlük hayattaki olayları açıklarken görsel etki insana yakın gelir. Bir
fiziksel olayın nedenini bir etkene bağlayarak açıklamak âdetten olmuştur. Bunların
nedeni, bir kuvvet/etki olarak düşünülür. Sosyal olaylar bile bu etkiye dayanılarak
açıklanmaktadır.
Cisimler hareket etmeye başladıklarında bir ısınma olur. Spor yapmadan önce
ısınmak için ufak hareketler bu nedenle yapılır. Her cisim hareket etmeye
başladığında, oluşan ısının ölçümü sıcaklık olarak düşünülebilir.
Sıcak bölgelerin insanlarının soğuk bölgede yaşayan insanlara göre daha
hareketli oldukları bilinir. Cisimler ısındıklarında bir enerji kazanırlar. Bu
enerjiye bilimsel olarak en basitinden hareket enerjisi veya kinetik enerji
denir. Ancak bir cisim hareket etmeye başladığında (makro ölçekte) toplam
enerjisini düşünmek gerekir.
Matematikte karmaşık/kompleks sayılar, en geniş sayılar kümesi olarak
bilinir. Bir ifadenin karmaşık sayılarla gösterimi, gerçek (fizik, şehadet) ve
sanal (gayb, metafizik) kısımları birlikte içerir. Başka bir yazı konusu olan,
bir sayının sanal (gayb, metafizik) kısımlarından hareketle, hastanelerde
kullanılan manyetik rezonans (MR) görüntülemenin gerçek (fizik, şehadet) âleme
düştüğünü burada not olarak bırakalım.
Enerji gerçek bir bilimsel sonuçtur. Bir yerde enerji varsa orada gerçeklik
vardır. Yönü ve doğrultusu olmaz. Ancak kuvvet, yönü ve doğrultusu olan bir
kavramdır. Cisimler hareket etmeye başladıklarında oluşan sıcaklık artışı,
çevrede bir yayılma eğilimine neden olur.
Bu sıcaklık artışı cisimlerin bir skaler alanın yön eğiliminin artımının en
çok olduğu yere doğru yönelmeyi ifade eder. Bu yönelme bir vektör alanına ve
büyüklüğü en yüksek olan değişimin en büyük değerine karşılık gelir. Değişimin
en büyük olduğu bu devamlılık, cisimlerde bir kuvvet etkisi görevi görür.
Böylelikle çekim diye bir etken ortaya çıkar.
Çevremizde, evrende ve her yerde var olan bu duruma sonsuz örnekler
verilebilir. Meselâ, zeminden belli bir yükseklikte elinizde tuttuğunuz bir
cismi bırakırsanız cisim düşer. Çünkü alışkanlık bize bunu öğretmiştir. Diğer
bir ifadeyle, Dünya, cismi kendisine göre çekmiştir. Ancak cismin ağırlığı
Dünya’nın ağırlığından büyük olsaydı, cisim Dünya’yı kendisine doğru çekecekti.
Zemine doğru düşen cismin nedenine bakılırsa, yükseklikteki potansiyel
enerjisi aşağı doğru indikçe bir skaler alandan artan vektör alana (gradyan)
doğru sürücü kuvvet oluşur. Bunun değeri tam olarak cismin ağırlığıdır. Yani
pandemi sürecinde “Kaç kilo almışım?” diye sürekli baktığımız ağırlık ile düşen
bu cisme etki eden, aynı etkidir. Dünyanın cisimlere uyguladığı çekim kuvveti
yani kilomuz…
Bu olayların hepsini, bilimsel çerçevede bir sebep-sonuç perdesi
arkasındaki âdet-i İlâhiye olarak düşünmek yanlış olmaz. Bunların hepsine
birden zahir yön olarak bakmak gerekir. Bilimdeki çekme kuvvetinin kaynağını
sebep-sonuç ilişkisi olarak böyle görmeli. Bilimdeki
bu sebep-sonuç zinciri sadece zahirî ve maddî birer yönünden ibarettir. Buna
da “bilim” deniyor.
İşin hakikat ve gayb kısmı esas olandır. Bunca madde, cisim ve evren hangi mânâ
için ayakta tutuluyor? Sebepler gerçek midir, yoksa insanın akıl gözüne
çekilmiş birer perde mi? Yağmur damlaları nasıl birer itaatkâr memur ve
hizmetli gibi görev başındalarsa, bütün cisimler de aynı itaatkârlığa sahiptirler.
Batı, sebep-sonuç ilişkisi olan
akıl perdesini aralayıp aydınlık sabahın güneşiyle tanışmak istemiyor. Bütün dünyaya da bunu dayatıyor. Dünya ise maddî güç, bilimsel kölelik ve
kuvvetin karşısında çırpınışla seyrediyor. Hakikati haykıran erler ise maalesef
nadide insanlar ve gruplar tarafından sahipleniliyor.
Fikrî iktidarın yolu, sebep-sonuç ilişkisindeki bilimi dışlamadan yorumun kendi maya ve dokusuna göre yapılarak bilim-ilim basamağında basma tahtası olarak kullanmak gerektiğidir. Zira sebep-sonuç ilişkisinde basamak olarak kullanılacak bu bilimsel çalışmalar, Allah’ın (cc) kullarından istediği fiilî duanın ta kendisidir.