BATI dünyasının
Erdoğan’dan kurtulma arzusu ve bu sonucu elde etmeye yarayacak her türlü
malzemeyi değerlendirme çabası, artık “stratejik ortaklık” maskesi takmadan
yürütülüyor. Ancak Batı, bir türlü “Erdoğan’dan kurtulma derdi”ne “Deva”
bulamıyor!
Ali
Babacan, işte bu arayışa cevap olduğunu düşünüyor ve bütün stratejisini de Batı’nın
bu arzusuna odaklıyor. Ancak bu katkıyı sağlayabilmek için Batı’dan oldukça
basit bir hamle bekliyor: Ekonomik kriz…
Çünkü
Babacan, ancak ciddî bir ekonomik kriz ortamında, “Bir zamanlar ekonomik krize deva olmuştu; beklenen ‘Devasa’ çözümler yine bu genç vizyondan
gelecek!” şeklindeki kamuoyu algısına oynuyor.
Ancak
bu, Babacan’ın derdine deva olamayacak! Çünkü Batı’nın derdi Erdoğan’dan
kurtulmak fakat Batı’nın aradığı bu derde deva, “Erdoğan’dan kurtulmak” değil!
Yani her zaman dert ile deva aynı şey olmayabilir.
Batı,
Erdoğan’ın “Yeni Türkiye” mesafesini durduracak ve eski günlerdeki gibi Batı’ya
bağlı, bağımlı bir “Orta Doğu taşeronu” ülkeyi organize edecek bir deva arıyor.
Batı karşısında “devasa” bir rakip istemiyor. Babacan bunun farkında. Onun için
“parlamenter sistem” savunuculuğunda öncü olacaktır. Çünkü Türkiye’deki parlamenter
sistem anlayış ve uygulamaları, her zaman Batı’nın operasyon kuluçkası
olmuştur.
Tabiî
Babacan, “Ekonomik krizden doğan kahraman” masalıyla bu işlerin yürümeyeceğini
bildiğinden, halkı kendisinin sahici “lider” olduğuna ikna etmesi için birkaç
gösteri yapması lâzım. Bunlardan birincisi, “beklenen muhalefet lideri”
portresi çizmek…
Yani
Babacan, halk nezdinde beklenen muhalefet lideri olduğu rüştünü ispatlamadan,
muhalefet deneyimi olmaksızın, “iktidara gökten düşen elma” masalı ile mesafe
alamaz. Kaldı ki, Babacan’ın iktidardan önce ele geçirmesi gereken bir
muhalefet cephesi var!
Nitekim
CHP-HDP-İiyi Parti bloku, muhalefet olmadan iktidara yürüme zevkini Babacan’a tattırmazlar.
O nedenle Millet Bloku, Babacan’dan muhalefet sertifikası almasını ısrarla
isteyeceklerdir ve bu sertifikayı herkes tek şartla alabiliyor: “Erdoğan
düşmanlığı”...
Dolayısıyla
Babacan’ın Millet İttifakı’nın bir derdine deva olacağı kesin!
Babacan’ın
bir de yol azığı var: Suratı…
Dikkat
edin, “sürati” demedim! “Yüzü” de demiyorum!
Çünkü
“yüz” ile “surat” arasında fark var.
Surat,
“işlenmiş yüz” demektir. Peki, “genç, modern, Batılı ve ekonomist” işlevinde
bir surat, o kişiye ne kadar sürat verir?
Şahsî
kanaatim odur ki, genç ve politize olmamış genç seçmenin tercihi olacaktır.
Ancak bu da son sürat iktidara ulaştıracak bir enerji ölçeğinde değildir. Hattâ
bu genç seçmen bağlamında Babacan’ın Millet İttifakı’na zarar verme ihtimâli
daha yüksektir.
Tüm
bu kareler içinde Babacan’ın AK Parti geçmişi, onun süratini ve suratını
düşürür mü?
Babacan’ın
sürekli, “AK Parti’nin iyi, başarılı
dönemi vardı ve bundaki en büyük pay benimdi. Beni dinlemeyi bırakınca işler
kötüye gitti!” gibi şu halkı ahmak yerine koyma sermayesinden medet uman
çocuksu ataklarından bir iş çıkmaz!
Fakat
Babacan, borçlu olduğu önemli bir aktör olan Abdullah Gül’ü memnun etmesi için,
Erdoğan’a verdiği zararı göstermek zorunda. Çünkü anlaşma bu!
Bir
de “Erdoğan sonrası” öngörüsü var: İnsan ölümlü bir varlık ve iktidar ebedî
değil. Doğal olarak halkın iradesi “yeni lider” yüzü arayacak ve aranan
özelliklere uygun işlenmiş yüz yani surat seçenekleri ortaya çıkacaktır. O
zaman halkın iradesinin nasıl bir Erdoğan tecrübesine sahip olduğunu doğru
tarif etmek gerekir. Çünkü Erdoğan tecrübesi, az bir tecrübe değil. Erdoğan
tecrübesini doğru çözümleyememiş hiçbir muhalefet mesafe alamaz!
Zaten
Millet İttifakı’nın bir arpa boyu yol alamayışının sebebi de bu. Hattâ son
yerel seçimlerde alınan şehirler listesi bile mesafe almak şeklinde
yorumlanamaz.
Covid-19
salgını sürecinde bile milletin dertlerine deva olan Erdoğan tecrübesi kendini
güncellemişken, Babacan’ın kendini Deva’sa aynalarda görmesi, aldığı ve yola
çıktığı bir kararın ritüelinden ibarettir.
Oysa
Babacan, soyadı gibi babacanlık yapıp, “Erdoğan’la
tüm birlikteliğim benim şeref levhamdır; ancak son yıllarda yol farkı ortaya çıktı
ve ben de farklı yol tuttum. Ben Erdoğan muhalifi değilim; öyle olsa kendimi
inkâr ederim. Ben sadece yeni bir geleceğim” dese, o zaman Erdoğan
tecrübesi olan halk diyecek ki, “Genç ve
Babacan!”…
Fakat
Babacan, Batı’nın tipik “laboratuvar ürünü liderlik” üretimine bel bağlamış ve “Birileri şartları hazırlasın ve beni
çağırsın!” modunda. Oysa Babacan şunu unutuyor: Halkın Erdoğan tecrübesi,
doğal liderlik alışkanlığı oluşturdu halkta. Ve halkın iradesi artık hep dertlide
deva arıyor değil! Aksine halkın iradesi, hangi derdine neyin deva olduğunu biliyor.
Batı
bu çerçevede Babacan’ı “Elde var bir”
niyetiyle tutuyor; Erdoğan karşıtlığına bir cephe açmanın keyfinde. Ancak Batı,
hâlâ çok dertli: Erdoğan sonrasında istedikleri isim netleşmiş değil!