Batı medyasının Gazze sınavı: Çarpıtma, manipülasyon ve yanlılığın anatomisi

Ülkemizin de içinde bulunduğu coğrafya, dünya enerji kaynaklarının kavşak noktasını oluşturuyor. Bölgedeki boğazlar, körfezler, okyanuslara açılan kanallar, enerji hatları, boru hatları, bölgedeki enerji kaynaklarını Batı dünyasına taşıyor. Buraların kontrolü Batı dünyası için çok büyük önem arz ediyor. Batı dünyası, bu noktaların kontrolü için İsrail’in güvenliğini elzem olarak görüyor. Başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin medya üzerindeki etkisiyle Batı medyası, İsrail katliamlarını, İsrail politikalarını istese de eleştiremiyor.

İSRAİL, kurulduğu yıl olan 1948’den bu yana Filistin coğrafyasında sürekli işgal politikası uyguluyor. Bu politikayı uygularken uluslararası hukuku yok sayan uygulamalara baş vuruyor. Sivil, kadın, yaşlı, çocuk ayrımı yapmadan katliamlar yapıyor. İsrail’in bu pervasız ve hukuk tanımaz tutumunun arkasında hiç şüphesiz başta ABD olmak üzere Batı dünyasının verdiği koşulsuz destek önemli bir rol oynuyor. Batı dünyası soykırıma varan katliamları “Güvenlik” ve “terör”gerekçesi ile rasyonalize ediyor ve meşrulaştırıyor.

Kanaat güçlü ama söylemi zayıf

Gazze 2007’den bu yana Hamas’ın kontrolü altında bulunuyor. Hamas’ın kontrolü altına girdiği günden beri Gazze’ye çok katı bir abluka uygulayan İsrail, bölgeyi adeta açık hava hapishanesine dönüştürdü. Özellikle bir yılı aşkın bir süredir devam eden ağır bombardımanlar nedeniyle Gazze’de 45 bini aşkın insan hayatını kaybetti. Yüzbinlerce insan yaralandı veya sakat kaldı. On binlerce insan kayıp. Milyonlarca insan ise yerinden edildi. BM ve uluslararası kuruluşların raporlarına göre Gazze’nin çok büyük bir kısmı insanî yardıma muhtaç durumda. Ama İsrail’in tutumu, ilâç ve gıda gibi en temel insanî ihtiyaçların bile teminini zorlaştırıyor. 

Bunların yanı sıra Gazze’de alt yapı çökmüş durumda. Eğitim hizmetleri, sağlık hizmetleri yürütülemiyor. Çünkü İsrail eğitim ve sağlık merkezlerini de bombalıyor. Sivil yerleşim yerleri, evler, apartmanlar, kısaca Gazze’de her yer bombalanıyor. Bu da beraberinde büyük bir yıkım getiriyor. İsrail katliamlarını, Batı dünyası da dahil vicdanî hassasiyetleri olan herkes soykırım olarak nitelendiriyor. Ayrıca çok sayıda uluslararası gözlemci de Gazze’deki durumun soykırım olduğunu dile getiriyor. Çeşitli nedenlerle meseleyi soykırım olarak adlandırmayanlar ise İsrail’in yaptığı katliamları insanlığa karşı suç olarak nitelendiriyor. Yani en hafif tabirle İsrail’in katliam yaptığına, insanlığa karşı suç işlediğine ve soykırım yaptığına dair kanaat güçlü ama bu durumun söyleme dönüştürülmesi ve bunun üzerinden bir söylem inşâ edilmesi zayıf. 

Ülkemiz, İsrail’in katliamlarına karşı en güçlü sesi çıkaran ülke olarak uluslararası her platformda meseleyi gündeme taşıyor. Uluslararası toplumda da İsrail’e karşı tepkiler yok değil. Çok sayıda ülke İsrail’i kınıyor. Çok sayıda ülkede insanlar, protesto eylemleri yapıyor. Ama başta ABD olmak üzere Batı dünyasının etkin hükümetleri katliamları durdurmak için hiçbir adım atmıyor. Hatta başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi olmak üzere çok sayıda uluslararası platformda İsrail’e yönelik yaptırım çağrıları ve girişimleri ABD tarafından engelleniyor.  Avrupalı devletler ise yer yer İsrail’ e yönelik eleştiriler yapsa da somut bir yaptırım kararı almıyor.  Fakat çok sayıda uluslararası kuruluş Gazze’deki duruma çözüm bulabilmek, Gazze’de ortaya çıkan durumu hafifletmek için yardım kampanyaları düzenliyor. Bölgeye insanî yardımların ulaştırılması için çaba gösteriyor. Ama bu girişimler bile uluslararası medya aracılığıyla baskı altına alınmaya çalışılıyor. Bu girişimler, uluslararası medyada teröre destek gibi gösterilerek yardım ve protesto faaliyetleri yürüten kuruluşlar, baskı altında tutuluyor ya da itibarsızlaştırılıyor.

Gazze’deki gerçekliğin dünya kamuoyunda görünür kılınması, manipülasyon, çarpıtma ve yanlı yayınların ortadan kaldırılması, sadece Gazze için değil Gazze’de komaya giren insanlığın da hayata döndürülmesi için gerekli. Ama görünen o ki Türkiye ve birkaç ülke dışında bu durumu dert eden kimse yok!

Medyanın rolü ve algı yönetimi

Günümüzde küresel düzeyde, bir günde dolaşan enformasyonun yüzde 80’inden fazlası, Batı dünyasının kontrolünde olan haber ajansları ya da medya kuruluşları tarafından kontrol ediliyor.  Yani insanlar, kendi coğrafyaları dışında meydana gelen olayları bu medya kuruluşlarının gözüyle seyrediyor. Batı kontrolündeki uluslararası medyada, Gazze’deki katliamları dünya kamuoyuna duyururken daha doğrusu katliamları meşrulaştırırken veya kamuoyundan gizlenmeye çalışılırken çok çeşitli manipülasyonlara başvuruyor. 

İsrail yanlısı dil ve söylemin inşâsı

Dünya kamuoyundaki bilgi akışışını yönlendiren kuruluşlar, Gazze’deki katliamları dünya kamuoyuna duyururken İsrail’in yapıp ettiği her şeyi “güvenlik” gerekçesiyle yaptığını, İsrail’in “terörizme” karşı mücadele verdiğini dile getirerek, Gazze’deki katliamlar ve bunun sonucu ortaya çıkan insanlık dramını kamufle ediyor. Sivil ölümler ise “istenmeyen bir durum” olarak tanımlanarak katliamların insanî ve vicdanî boyutunun üstü örtülüyor. Yani kavramsallaştırma İsrail tezleri lehinde oluyor. Dolayısıyla daha baştan dil ve söylem İsrail katliamlarını meşrulaştırma üzerine kuruluyor. Yani zemin İsrail’in istediği şekilde kuruluyor.

İsrail’in kullandığı orantısız gücü kamufle etmek için de Filistinli askerî unsurların yaptığı karşı koymalar veya saldırılar, büyük bir terör saldırısı olarak sunuluyor. Bunun yanı sıra İsrail’in giriştiği işgaller ve el koymalar ise savaşın olağan seyri içerisinde gerçekleşen “olağan olaylar” olarak gösteriliyor. Yani katliamlar ve insanî dramın yanı sıra İsrail’in işgal politikaları da ya kamufle ediliyor ya da meşrulaştırılıyor. 

Filtreleme ve odaklama

Batılı medya kuruluşları, İsrail’in Filistin coğrafyasında gerçekleştirdiği her eylemin, bölgede İsrail’e karşı direnen grupların eylemlerinin sonucu olarak ortaya çıktığını dile getiriyor. İsrail katliamlarının ise “İsrail’in kendini savunma hakkı” çerçevesinde geliştiğine dair sürekli vurgu yapılıyor. Bunun yanı sıra Filistinli direnişçi grupların İsrail’e yönelik saldırılarını İsrail yanlısı dil ve söylem ile en ince detayına kadar kamuoyunun adeta gözüne sokuyorlar. Ama İsrail’in hastane, ibadethane ve eğitim kurumları gibi alanlara yönelik saldırılarını bile ekrana taşımıyorlar ya da kısaca değinip geçiyorlar. Örneğin Filistinli direniş gruplarının bir roket saldırısı dakikalarca ekranda verilirken, İsrail bombardımanları sonucu katledilen siviller, çocuklar ve kadınlara değinilmiyor. Sağlık kuruluşları, eğitim yapılan yerler, ibadethaneler ve sivil binalara yönelik yapılan bombardımanlar gösterilmiyor.  Bu filtreleme ve odak noktasına Filistinli grupların eylemlerinin konulması, kamuoyu algısının İsrail çıkarları doğrultusunda şekillenmesine sebebiyet veriyor.


İsrail’in giriştiği işgaller ve el koymalar, savaşın olağan seyri içerisinde gerçekleşen “olağan olaylar” olarak gösteriliyor. Yani katliamlar ve insanî dramın yanı sıra İsrail’in işgal politikaları da ya kamufle ediliyor ya da meşrulaştırılıyor. 

Odak kaydırma

Batı menşeili medya kuruluşları, kamuoyunda İsrail tezlerini savunurken tepkiler yükselmeye başladığında dünyanın değişik bölgelerindeki olayları gündeme taşıyarak ya da öne çıkararak Gazze’deki olayların kamuoyunda görünürlüğünü azaltıyorlar. Örneğin böyle bir durum belirdiğinde Ukrayna-Rusya savaşına çok fazla odaklanıyorlar. Kamuoyunda sürekli bu ve bunun gibi konular işleniyor. Ama Gazze’deki dram kadrajın dışında bırakılıyor. Batı medyası, bu şekilde odak kaydırarak, kamuoyu hassasiyetlerinin sönümlenmesini sağlıyor. 

İsrail lobisi, El Cezire gibi alternatif medyaların yaptığı haberlerinin dolaşımını engellemek için de tüm güçlerini seferber ediyor. Alternatif medyanın yaptığı haberlerin dolaşımını engelleyemedikleri noktada ise bu medya kuruluşlarını “antisemitist” veya “terör yanlısı” diye lanse ederek yapılan haberlerin etkisini kırıyorlar. 

Sansür ve tek taraflı besleme

İsrail, Gazze’deki durumu tarafsızca haberleştirmek isteyen basın kuruluşlarına ise engeller çıkarıyor. Gazetecilere bölgeye erişim izni verilmiyor. Bölgeden gelen bilgiler, İsrail süzgecinden geçtikten sonra basına servis ediliyor. 

Sosyal medyada ise katliamları dile getiren söylemlerin susturulması için kısıtlamalar, engellemeler, içeriklerin kaldırılması, sosyal medya hesaplarının engellenmesi gibi hemen her türlü yönteme başvuruluyor. İsrail tezlerine yakın duran sosyal medya platformları, içerikleri “şiddet veya nefret söylemi” gerekçesiyle sansürlüyor. Yani kamuoyunda İsrail katliamlarını dile getiren sesler, bu şekilde kısılıyor. 

Bunun yanı sıra belli odaklarca, sosyal medyada örgütlü bir şekilde Gazze’deki duruma yönelik yanlış bilgiler yayılıyor. Bilgiler değiştirilerek ya da İsrail lehine olacak şekilde kurgulanıyor. Ayrıca Gazze’deki duruma yönelik İsrail aleyhine yapılan yayınlar, örgütlü bir şekilde baskı altına alınmaya çalışılıyor. Örneğin Filistin bayrağı açtı diye futbolcular kadro dışı bırakılıyor ve bu futbolcular, sosyal medya linçine maruz bırakılıyor.

Lobi baskısı

İsrail lobisi dünya genelinde çok örgütlü bir lobi olarak öne çıkıyor. İsrail tezlerini savunan Batı menşeili medya kuruluşları ya İsrail lobisine ait kuruluşlardan oluşuyor ya da İsrail lobisi veya diasporası, tarafından destekleniyor. Ayrıca İsrail lobisi, güçlü olduğu Batı dünyasında kamuoyunu ve siyasal arenayı şekillendiriyor. İsrail lobisi, başta ABD olmak üzere Batı dünyasındaki baskı grupları ve sivil toplum örgütlerini de ya bizzat yönetiyor. Ya da bunları kendi tezleri doğrultusunda yönlendirme gücüne sahip. Hâl böyle olunca Batı dünyasında baskı grupları veya sivil toplum örgütleri İsrail aleyhinde hemen hiçbir eyleme girişmiyor. Tam tersi, baskı grupları, iktidar odaklarına İsrail lehinde hareket edilmesi hususunda baskı yapıyor. Bu baskı çoğu zaman sonuç veriyor.

Nazi soykırımının yansımaları

Hitlerin 2. Dünya Savaşı sırasında uyguladığı soykırımdan dolayı başta Almanya olmak üzere Avrupa toplumlarının bazıları, Yahudilere dolayısıyla İsrail’e karşı kendilerini borçlu hissediyorlar. İsrail katliamlarına karşı bir söylem geliştirdiklerinde geçmişteki soykırımın yüzlerine vurulacağını biliyorlar. Bundan dolayı yara alacaklarını, kirli tarihlerinin görünür olacağını, dolayısıyla kendi dışındaki toplumlara birer baskı aracı olarak kullandıkları demokrasi ve insan hakları konusunda geliştirdikleri söylemlerin negatif etkileneceğini düşünüyorlar. Bu nedenlerle İsrail’in katliam yaptığını düşünseler bile İsrail aleyhinde bir söylem geliştirmiyorlar. Bu şekilde tarihi hatalarını telafi ettiklerini düşünenler bile var. Halbûki bu tutumları, onların tarihlerini temizlemeyeceği gibi soykırıma sessiz kalmaları, onları bugün olmasa bile yarın tarih önünde bir kez daha suçlu çıkaracaktır.

İslâmofobi ve empati yoksunluğu

Batı dünyası özellikle 11 Eylül saldırıları sonrası artan İslâmofobiye teslim olmuş durumda. Batı dünyasında yükselen İslâmofobi, Batılıların İsrail’in saldırılarını görmezden gelmelerine, Müslüman olmaları dolayısıyla da Filistinlilere yapılanları meşru olarak görmelerine neden oluyor. Tabii bu durumu açıkça ifade etmiyorlar. Ama İsrail’in katliamlarını “terör” ve “güvenlik” kılıfıyla kamufle etmelerinin psikolojik nedenlerinden biri de hiç şüphesiz Batı dünyasındaki İslâmofobidir. Batı medyasında inşâ edilen dil ve söylem, bunun en önemli göstergesidir. Dünya kamuoyunu besleyen Batılı medya kuruluşları, Ortadoğu ya da Filistin coğrafyası söz konusu olduğunda “Radikal İslâm”, “İslâmî terör”, “İslâmcı militanlar” gibi kavramları sıklıkla kullanıyor. Batılı medya kuruluşlarının inşâ ettiği bu dil ve söylem, Batı dünyasında İslâmofobiyi doğrudan besliyor. Bu da Batı toplumlarının bölge halklarını terörizm ile özdeşleştirmeleri sonucunu doğuruyor.

Batı medyasında inşâ edilen İslâmofibik söylem, Batı kamuoyundaki empati duygusunu da zayıflatıyor. Empati duygusunun zayıflaması ise insanların bölgede cereyan eden katliamları insanî ve vicdanî bir çerçeveden değerlendirmelerini engelliyor. Yani İslâmofobi üzerinden inşâ edilen psikolojik zemin İsrail lehine işliyor.

Enerji kaynaklarının oynadığı rol

Ülkemizin de içinde bulunduğu coğrafya, dünya enerji kaynaklarının kavşak noktasını oluşturuyor. Bölgedeki boğazlar, körfezler, okyanuslara açılan kanallar, enerji hatları, boru hatları, bölgedeki enerji kaynaklarını Batı dünyasına taşıyor. Buraların kontrolü Batı dünyası için çok büyük önem arz ediyor. Batı dünyası, bu noktaların kontrolü için İsrail’in güvenliğini elzem olarak görüyor. Başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin medya üzerindeki etkisiyle Batı medyası, İsrail katliamlarını, İsrail politikalarını istese de eleştiremiyor. 

Sonuç olarak Batı dünyasındaki ve medyasındaki bu tutumdan dolayı dünya kamuoyunda İsrail tezleri daha görünür hâle geliyor. Gazze’deki katliamlar ve bu katliamlar sonucu ortaya çıkan insanlık dramı ise görünür olmaktan çıkıyor. Gazze’deki gerçekliğin dünya kamuoyunda görünür kılınması, manipülasyon, çarpıtma ve yanlı yayınların ortadan kaldırılması, sadece Gazze için değil Gazze’de komaya giren insanlığın da hayata döndürülmesi için gerekli. Ama görünen o ki Türkiye ve birkaç ülke dışında bu durumu dert eden kimse yok!