Batı maddî yönde gelişmişse de irfanî-manevî plânda gerilemiş tek medeniyettir

Kıbrıs, Filistin, Lübnan, Suriye’nin kuzeyi, Irak’ın kuzeyi, Kırım, Balkanlar ve diğer sorunların hiçbiri Batı tarafından çözüme kavuşturulmamıştır. Çözümsüzlüğün tek kaynağı, her şeyi maddede arayan Batı’nın kendisidir.

“İŞ, olacağına varır” düşüncesine sahip bizim gibi toplumların başları sıkıntıdan kurtulmuyor. Toplumun maya ve dokusu sağlıklı olduğundan, ufak sıkıntılar genel anlamda toplumsal bünyeye zarar vermiyor. Bu zihniyetteki toplumları harekete geçirmek gerçekten zordur.

Bu toplumsal anlayıştaki milletler harekete geçtiğinde de sonuç alınana kadar durulmaz. Ancak özellikle Batı hayranlığının oluşmasından itibaren bu yönde gelen her şeyin doğru ve makbul olduğu yöndeki bir görüşte genele hâkim olmak istenmiştir.

Bu minvalde giderek ilerleme kaydedildiği görüşü ciddî sorunların çözümüne eriştirmemiştir. Türkiye yıllardır Avrupa Birliği’ne (AB) üye olmak için çalışıyor. Bu uğurda elinden geleni yapıyor. Ancak bunca gayrete rağmen ciddî bir çözüm olmadı. Türkiye’den çok sonra Birliğe başvuran ülkelerin bile kabul edildiğini gördük.

Kıbrıs konusunda Türk tarafı yüzde yetmiş gibi büyük bir oranda çözüm önerisine “Evet” derken “Hayır” diyen Rum kesimi Birliğe üye yapılmıştır. Böyle bir taksimi kimse yapmaz ama kapısında yıllarca beklediğimiz Avrupa yaptı. “Avrupa, tarihindeki en verimli çağını yaşıyor” dersek, ilk anlamda bu cümle kabul edilse bile, madde ve gündelik işlerin ötesine geçmeyen bir oluşumu yaşamakta olduğu gerçeği gizlenemez.

Özellikle maddî anlamda, bilimin teknolojik getirisinin hâkim olduğu bir anlayışın gerçek bir medeniyet ortaya koyduğunu söylemek güçtür. Sadece maddî olarak bir medeniyetin ortaya konulduğunu söylemek de mümkün görünmüyor.

Madde odaklı ve irfandan uzak bir anlayışın ciddî anlamda medeniyet oluşturmayacağını da görmek gerekir. Tarih boyunca hiçbir medeniyet böyle bir yokluğun içine düşmemişti. Dünyaya öyle bir anlayış sundular ki içi boşaltılmış, hiçlik içeren ve sadece kaportada oluşan boş bir kabuk sundular.

İnsan, evrendeki en donanımlı ve en güzide canlı olduğundan, kabuktan oluşan bir anlayışın insanlığı memnun ve mutlu etmesi mümkün görünmüyor. Böyle bir medeniyet (!) anlayışındaki Batı, kendilerini Grek ve Roma başlangıcında görüp dünyaya da bunu deklare etmektedir. 

Grek ve Roma öncesindeki Mısır, Kalde, Hint ve Çin gibi medeniyetleri yok sayan Batı anlayışının Müslüman ve Türk medeniyetlerine sahip çıkmasını beklemek mümkün değildir. Oysa Batı’ya akan nehirlerin membaı doğu medeniyetidir.  

Eski medeniyetleri yok sayan Batı, Osmanlı, Türk ve Müslüman medeniyetlerinin inşâ ettiği insancıl Selçuklu anlayışını görmekte mümkün değildir. Sanayi devrimlerinin başlamasıyla birlikte, maddî kazancı bir veri olarak sunan anlayışın bütün insanlığı kucaklaması da beklenilmemelidir.

Gelinen bu aşamada Kıbrıs, Filistin, Lübnan, Suriye’nin kuzeyi, Irak’ın kuzeyi, Kırım, Balkanlar ve diğer sorunların hiçbiri Batı tarafından çözüme kavuşturulmamıştır. Çözümsüzlüğün tek kaynağı, her şeyi maddede arayan Batı’nın kendisidir.

Batı’nın bilimsel verilerine ve katkısına bir diyecek elbette olamaz. Ancak insanlığı ve medeniyeti sadece maddî kazanç ve Sanayi Devrimi’ni kabuk bir oluşumda görmek insanlığa zulümdür. Zira bu plânda insanın maddiyatı maneviyatının yanında hiç hükmündedir. Bütün dünyayı bu hiçliğe hapsetmek mümkün değildir.

Batı’da bugün paran yoksa bir hiç olmaktan öteye gidecek kapı da kalmamıştır. Bunun için insanlar maalesef insanlık dışı anlayışa sürüklenmiştir. İnsanlar, artık kendilerini tanımlamaktan öteye geçemeyen Batı’nın geleceğinde kendilerini göremiyorlar.

Türkiye gibi toplumlara gösterilen Batı’nın içi boş hayat anlayışı, bir karadelik gibi insanlığı çekse de, bu girdaptan çıkmak isteyen aziz milletler Batı’dan darbe girişimleri yemeye devam ediyorlar. Zira Sanayi Devrimi ve Batı’nın anlayışına uygun olan bu tutum, güçlünün zayıfı yemesidir.

Türkiye, Batı’dan farklı bir toplum anlayışına, yapısına, dokusuna ve mayasına sahiptir. Asla Batı gibi olamaz. Batı, kendi kimliğini bulamadığı gibi yokluğa da mahkûm olmuştur. Türkiye gibi nadir aziz milletler ise kendini tanımlamakta ve kendi medeniyetlerini inşâ etmekte çok geri kalıyorlar.

Hülâsa, dünya medeniyet açısından bir yol ayrımına girmiştir.

Batı, sadece maddî yönde gelişmiş olup, irfanî-manevî plânda gerilemiş tek medeniyettir. Çünkü Batı anlayışında insan yoktur, maddede katı kurallar vardır. Öyle ki, Batı kendi Orta Çağ ruh anlayışını bile kaybetti.

Bu aşamada Türkiye, teknolojik ve maddî kalkınmaya adanmışlığın yanında gençlik, gelecek ve medeniyet tasavvurunu merkeze almak zorundadır.