Batı/lın “tanrılaşma” projesi ve insanlık

İhlâslı bir hanımefendi (saliha), Batı/lın korktuğu kadar kendi güç ve dirayetinin farkında olmalı. İhlâslı erkek (salih) evlâtlarımızın fikrî damarlarına, kalpteki iman ile küfrün üzerine nasıl korkusuzca yürüyeceğinin bilinci aşılanmalı. Ve seyretmeli Müslüman bir kadının ailesi, akrabası ve çevresi üzerindeki etkilerini. Yine seyretmeli Müslüman erkeğin kadına şiddetle bir ilişkisinin olamayacağını.

İSLÂM dininin kıyamete kadar korunacağını bilen, İlâhî Kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in tahrif edilemez oluşunun farkında olan Batı/l din simsarları, yüzyıllardır insanı ilgilendiren her alanı tahrif etmekte ısrarlı.

Toplumları dinsizleştirme girişimlerini etkin hâle getirmekte en pratik yöntemin kadın ve erkeğin fıtrî kodlarını asimile etmek olduğunun da farkındalar.

Siyâsî bölünmeler, mezhep ayrılıkları, gıdaların deformasyonu ve el-nihaye kadının ve erkeğin aslî normlarının bozulması için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.

Bilelim ki, bu son yüzyıl dostluğun, eş olmanın, dâvâ arkadaşlığının ve de din kardeşliğinin el ele yol almaması için ne gerekiyorsa yapıldığı bir süreçtir.

Her alanda, meşru şartlar dairesinde, yan yana konumlanabilen kadın ve erkek hem özelde, hem de tüzelde birlikte değil, birbirinden müstakil bir yarışa davet ediliyor.

Hâlbuki yaratılışımızdaki hikmet gereği kadın ile erkeğin hayat yolculuğundaki durumları ve konumları bir yarış meselesi değil, bir varış menkıbesi olmalıydı.

Birbirine entegre, birbirini tamamlayan, birbirini onaran bir birliktelikle yol alındığında cesaret, metanet, basiret, feraset, şefkat ve merhamet dengesi kendiliğinden kurulacakken, kimi “izm” ve “klikler” aracılığıyla iki ayrı kutup hâline getirilmesi sonucunda bir “çatışma” ortamına sürüklenen bireyler hâline geliyoruz. Tıpkı modern dünya ülkelerinde siyâsî, ekonomik ve kültürel kutuplaşmaları körükleyerek halkları kaos ortamına sürükledikleri gibi…

Din mühim bir dinamik. Özellikle tahrif edilmiş dinleri üzerinden birleşen “Haçlı zihniyeti” bunun gayet farkında. Biliyorlar ki, ezelî İslâm düşmanlıklarını sürdüremezlerse “tanrılaşma” projeleri bir hayâl olarak kalacak ve varlıkları yerle yeksan olacak.

Dünyaya “demokrasi”, “insan hakları”, “kadın hakları”, “cinsel tercih hakları” olarak servis ettikleri yasaları ise insanlığın huzurunu, eşit gelir dağılımını, dengeli bir hiyerarşiyi hedeflemek için değil, iki etkin insan cinsini ve gelecek nesilleri birbirine düşürerek hiç efor sarf etmeden, birbirine kırdırarak olacakları uzaktan izlemek için.

Çünkü biliyorlar Müslüman kadınların ve erkeklerin imanlı kalpleri ile nasıl korkusuz ve nasıl kutlu bir cesaret ile savaştıklarını ve bu savaşın kazananı olmalarında inandıkları yegâne “İlâh”ın yardımının geleceğini.

Bu yüzden göze alamıyorlar yüzleşmeyi ve bu sebeple kurgulanıyor “birbirine düşman bir insanlık modeli”.

İşte bu noktada, Batı/lın bu isyan ve inkâr barındıran kurgularını doğru okuyarak “kadını anlamak” çabasının bir ibadet hükmüne geçeceğini düşünüyorum.

Fakat bundan önce, dini İslâm olan her erkek ve kadının “Allah’a çağıran, dine ve dünyaya yararlı iş yapan ve ‘Ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kim vardır?” ayet-i kerimesinde beyan edilen “Ben Müslümanlardanım” ifadesini kalben kuşanmalı.  

Sonra toplum inşâsında kadın, kendi öneminin idrakine vardırılmalı ve ilintili alanlarda konumlandırılmalı. Yine erkeklerin fıtrî melekeleri birer güç gösterisine dönüştürmek yerine bunlar muhafaza, müdafaa ve muhkem birer kale şeklinde toplumda yerini almalı.

Yitirilen tüm değerlerin yeniden ikâme edilmesi için sadece devletten beklentilerle yol kat edilemeyeceğinden, ferdî olarak her bir ailenin bir mektep olduğunun farkına varılmalı ve bu şartlar değerlendirilmeli.  

Bir İslâm hanımefendisi olarak kadın (mü’mine), eşi ile erkek ve kız evlâtlarının zarafet mektebi olduğunu hatırlamalı.

Müslüman erkekler (mü’min), eşlerini ve kızlarını ilkin onların toplum inşâsında bir faktör değil, aktör olduğunu bilerek “ben” merkezli sistemin dişlileri arasında çiğnenip ezilmesi ve yok olması tehlikesinden korumak için saygın bir iletişimle muhatap almalı.

İhlâslı bir hanımefendi (saliha), Batı/lın korktuğu kadar kendi güç ve dirayetinin farkında olmalı.

İhlâslı erkek (salih) evlâtlarımızın fikrî damarlarına, kalpteki iman ile küfrün üzerine nasıl korkusuzca yürüyeceğinin bilinci aşılanmalı.

Ve seyretmeli Müslüman bir kadının ailesi, akrabası ve çevresi üzerindeki etkilerini.

Yine seyretmeli Müslüman erkeğin kadına şiddetle bir ilişkisinin olamayacağını.