Batı(k) sistemi resetleme zamanı!

E yeter artık! Uyanmak zamanı… Gözümüzü Batı’nın simli ve şatafatlı efektlerinden alıp zihnimizde kimyasal madde etkisi bırakan sahte anlamları drenaj işlemiyle temizlemeliyiz. Nasıl mı? Medeniyetimizi tanıyarak… Kim olduğumuzu, nereden nasıl geldiğimizi, Türk-İslâm kimliğini, farklı etnik kökenlerle bir arada yüzyıllar boyu nasıl saadetle, ilimle, bilimle ve sanatla yüksek uygarlıklar kurduğumuzu, bize atılan çamurların altında şanlı bir tarihe sahip olduğumuzu ve İslâm’ın sancağı altında şeref, haysiyet ve birlik sahibi olduğumuzu hatırlayarak…

BATI’nın batık zihniyetinin medeniyetimize yamamaya çalıştığı bütün pörsük kumaşlar, yeşil bir zemin üzerine amorf fırça darbeleriyle sürülmüş uçuk tonlar gibi sırıtıyor. Bu biçimsiz ve uyumsuz renk karmaşasını temaşa ile izleyenlerin zihinleri de izometriden, perspektiften bîhaber kalmış olmalı ki, içimizi gıcıklayan, göz aklarına âdeta çizik izler bırakan bu pespaye zevahirden en ufak bir tereddüt duymuyorlar.

Baktığımız her bir köşe, Batıcıl ve Bâtıl illüzyonların işgali altında. Daha ana kucağında başlayan bu kurgusal paradigmalar içinde solunum yolu enfeksiyonuna maruz kalıyoruz. Fakat bu bildiğimiz gibi; akciğer, nefes borusu ve diyaframın iştirak ettiği bir soluma faaliyeti ve bu hayatî manevraya müsaade eden organizma unsuru değil. Bu solunum yolu enfeksiyonu beynimizde, düşünce ve feraset kavramlarının hâkimiyet alanında, algısal bir enfeksiyona neden oluyor. Bu soluksuz ve oksijensiz düşünce yığınları, bütün ömrü kapsayacak şekilde kronikleşiyor. Zaten böylesi preslenmiş fikredişlerimiz ve Batıcı hezeyanlar içinde sıkıştırılmış zihin faaliyetlerimiz, bizi ancak ısraren işaret edilen istikametlere yol almaktan kurtaramıyor. Bize, medeniyetimize fısıldadıkları bütün gidişler, emir telakki ediliyor, uyumsuz dosya eklentileri de robotlaşmış köle zihinlerce eleniyor. 

Biz neyiz arkadaş? Batı’nın kodladığı ve güncellemelerle zamana entegre ettiği basit bir yazılım mı? Eğer öyle değilsek, neden bize dayatılan bütün anlamları olduğu gibi sisteme veri girişi ile iliştiriyoruz? Batı kime terörist derse “Amenna” diyen, Batı kimi iyi adam gösterse kahraman ilan eden, tarihimizi ekleme-çıkarma metoduyla yazıp “salt okuma” formatıyla zihnimize sızdıran üst akla itaat eden, geleceğimize yön veren yönergelerin maddelerinin tamam olması için dolma kalemlere mürekkep dolduran bu sefaletimiz neyle açıklanabilir?

Mevzu başka aslında… Bütün bu otomatikleştirilmiş ve sistemden gelen verileri koşulsuz kabul edip komutları harfiyen yerine getiren zihinler, bir anda programlanmadı. Öncesinde ana bilgisayarın mucitleri medeniyet kodlarımıza sızdırıldı. Sonra onların bu bizden görünen ama Batı’ya itaatkâr vaziyeti hakikaten bizden olan unsurları da çamura buladı. Misin yanında dursaydık mis kokacaktık, pisin yanına monte edildik. 

Uyanama vakti gelmedi mi?

Asırlık batıcı masalların güldürmediği ve öğretmediği, sadece bizi medeniyetsiz, tarihsiz, geleneksiz, inançsız ve bizi bizsiz bıraktığı hakikati artık en yüksek perdeden haykırırken, tıkanmış kulaklarımızdan zarlara ulaşamayan bu frekanslara bir yol açmanın zamanı gelmedi mi?

Anlattıkları hiçbir masal biz değiliz, müsveddelerde denenip temize çektikleri tarih bilgileri bize ait değil, üzerimize uydurmaya çalıştıkları urbalar ne renkçe ne dokuca ne kumaşça bize ait! Yedirip içirdikleri yapay, anlatıp fısıldadıkları kurgu, zihnimize mengenelerle tutuşturdukları hafıza girdileri absürt. Dinlettikleri bizsiz, izlettikleri bizsiz. Bize kenetledikleri hiçbir mânâda yokuz. Sanatçı diye pazarladıkları toplumsal değerlerimize, manevî kimliğimize atıfta bulunmuyor. Dizilerde, filmlerde bakış açımızdan sızdırdıkları yargılar ve teessüfler kalp yörüngemizde geçersiz. Kitaplarda, masallarda kelimelerin dizayn ettiği fikirler bizce değil, bizden değil. Bu hâlimiz, ancak içsel çatışmalara, ontolojik buhranlara ve birbirimize bakmamız gereken zaviyenin çarpıklığına zemin hazırlıyor. Kendini tanımayan, nüvesini ifade edecek bilgilere haiz olmayan bu müfret varlık öykümüz, “biz” olmamızı engelliyor, birbirimize karşı cephelerde, Batı’nın argümanlarıyla, Batı’nın silahlarıyla düşman orduları gibi etiketleniyoruz. 

Bir simülasyonun içinde, dosttan düşmanlar peydah ediyor, anlatılanları, dayatılanları özümüz gibi benimsiyor, sergiledikleri renklere meftun oluyor, sonunda kodladıkları kötücül bir yazılımın içinde komutlarla idare edilen zihni soluksuz kölelere dönüşüyoruz.

E Yeter artık! Uyanmak zamanı… Gözümüzü Batı’nın simli ve şatafatlı efektlerinden alıp zihnimizde kimyasal madde etkisi bırakan sahte anlamları drenaj işlemiyle temizlemeliyiz.   

Nasıl mı?

Medeniyetimizi tanıyarak… Kim olduğumuzu, nereden nasıl geldiğimizi, Türk-İslâm kimliğini, farklı etnik kökenlerle bir arada yüzyıllar boyu nasıl saadetle, ilimle, bilimle ve sanatla yüksek uygarlıklar kurduğumuzu, bize atılan çamurların altında şanlı bir tarihe sahip olduğumuzu ve İslâm’ın sancağı altında şeref, haysiyet ve birlik sahibi olduğumuzu hatırlayarak…