
HAYRANI olduğumuz Batı (Avrupa)
medeniyeti, kültürel emperyalizmle dünyayı ve dahi ülkemi asırlardır kasıp
kavuruyor. “Kültürel benzeme”, en hazin ve en süflî şekilde teslim-i silah
etmektir.
Genelde
Batı’dan, özelde Avrupa’dan Doğu’ya bilinçli olarak sürekli kültürel asimilasyon
uygulanıyor. Hâlbuki Batı, maneviyattan uzak kültürü ile batmaya mukadderdir. “Batı
medeniyeti” demek, “maneviyattan uzak, robotvârî insanların kıyım ve sömürge
yaparak insan kemiklerinden kurdukları şato üzerinden dünyaya tepeden bakan
medeniyet” demektir.
Özellikle
Müslüman ülkeler, yoğun bir şekilde çarpık inanç ve ideolojilerle beslenen Batı
uygarlığının kültürel bombardımanına maruz kalıyorlar. “Uzay çağı” dediğimiz hem-demde
Müslüman kesim arasında artık Batı tandanslı yaşam tarzları benimsenir oldu. Yıllardır
onların kültürlerini filmlerden, tiyatrolardan ve yazılı eserlerden bir zehir içer
gibi içtik durduk. Genç beyinler cinayet sahneleri ve yazmaya teeddüp
edeceğimiz nice ahlâksızlıkları izlemekten bloke oldu. Müslüman gençler, ahlâka
mugayyir ne sapkınlık varsa çocuk yaşta tanıdılar ve Hollywood’da yaşayan yamyam
rûhların kirli hayâl dünyalarından akan bütün çirkinlikleri izleyerek
büyüdüler.
Başında
beyaz başörtüsü, tonton yanaklı, ağzı duâlı, elinde tespih, şefkat timsali, güngörmüş
bilge annelerimizin yerine, spor yaparak zayıflayan, eli yüzü buruşuk, kaşları
çatık, ordu komutanı havasında kendi ailesine bile merhameti olmayan anneler
türedi. Vücudundaki yağla uğraşmaktan kafayı bozmuş kızlarımız, kızların vücut
yapısı ile beynini-kalbini yıpratmış gençler türedi.
Batı’dan
beslenen her şey çarpık, her şey hastalıklıydı. Mesela psikolojileri bozuk
psikologlar türedi. İnsanlara iyilik yapmayı, diğerkâmlığı, paylaşmayı
unutturdular. “Önce sen, önce nefsin!” diyerek “biz” olmayı unutturarak kişilere
“ben” demeyi öğretip bencil, egoist, kendi çıkarı/iyiliği için herkesi satan, kendinden
başkasını düşünmeyen insanlar ürettiler.
Sürekli
enâniyet ve bencillik empoze eden Batı tandanslı eğitim almış psikologlar, “Kendini
düşün, kendin için yaşa!” diyerek fedakârlık ve iyilik gibi kavramları unutturdular.
Böyle telkîn veren psikologlar türeyince, herkes kendini düşünmeye, kendi
ailesine bile ihânet etmeye, “Bana ne, ne hâlin varsa gör!” demeye başladı. Hâlbuki
dinimiz ve kendi örfümüz bize hep saygıyı, diğerkâmlığı, yardımlaşmayı,
kardeşini kendi nefsine tercih etmeyi telkîn ederdi. Komşumuz açken biz tok
uyuyamazdık; savaş alanında susuzluktan ölmek üzere olan sahabemiz, “Arkadaşım
içsin o suyu” diye ağzına dayanan suyu reddederdi. “Ben siftahımı yaptım” diyen
esnaf, gelen müşteriyi yan dükkâna gönderirdi. İnsanlık ve erdem toplumumuzda
zirve yapmış, huzûr sokak sokak, köy köy yayılmıştı bu toplumun geçmişinde.
Ah
batasıca Batı!
Şimdi
yamyam kılıklı, fırsatçı, üç kuruş için takla atan bir güruh, sokakta bayılanın
üstünü atlayarak geçen insanlar türedi. Ne aile kaldı, ne dostluk; ne paylaşma,
ne toplumsal huzûr kaldı. Evli barklı adamken yaşlı babası içeri girince
toparlanan, içtiği sigarayı elinin içinde ters tutup arkasına saklayan, avucunun
içi yansa da babasına olan saygısından sesi çıkmayan erkeklerimizin yerini, yüzüne
fondöten süren, kibar (!) ve Batılı olma adına bayanlar gibi kırıtarak konuşan,
komşusunun karısına kızına salyasını akıtan garabet erkekler türedi.
Ah
batasıca Batı, Müslümanı soytarı yaptı! Ah batasıca Batı, camilerin içini
boşalttı, kafeleri ve barları donattı!
Yoldaki
bir taşı kaldırmanın bile en küçük sevap olduğu bilinci ile insanlara zarar
veren ne varsa kaldırmaya çalışan insanların yerini, toplumsal alanda
tırnakları dışarıda olup her an saldıracak bir sırtlan edâsında, yaşlının/hastanın
üstünden atlayarak geçen robotvârî insanlar aldı. Ah batasıca Batı,
toplumlardan maneviyatı çaldı, cisimlerle uğraşırken rûhları yok etti!
Kitaplarını
bağrına bastırarak kafası önünde yürüyen, utancından ve edebinden yüzü kızaran,
uzun eteğini konuşurken aşağı doğru çekiştiren edep timsali liseli kızlarımızın
yerini, mahalle kabadayısı gibi göğsünü açmış, gömleğini eteğinin üzerine
çıkarmış, salaş görünümlü, saçları dağınık, hareketleri savruk, “Lan!”, “Oha!”
gibi argo lügat kullanan, saygı ve merhamet gibi kavramları gericilik olarak
anlayan garabet yaratıklar aldı.
Ağızlarında
sakız, dillerinde en uçuk kaçık şarkılar, ellerinde pahalı cep telefonlarıyla annelerine
“Üf be anne!” demeyi üst kültür zanneden palyaço kılıklı kızlar türedi. Dudağını
öne uzatarak resim çekinen yeni yetmeler, yolda giderken saati sorduğunda bile
art niyet arayan erkekler, markette alışveriş yaparken bile sevgili arayan
babalar(!)…
Ailesini
ve eşini canından aziz tutan, onlara kendini feda eden, sevmeyi bilen, âlicenap
babaların yerini, eşini kıskanmayan, kızını sokağa her türlü tehlikeye salan,
“Ben modern ve anlayışlı bir babayım” diyerek ahlâksızlığı üst kültür zanneden,
anlayışı kıt babalar türedi.
Aile
battı da komşuluk batmadı mı? Güvenin, komşuluğun, sıcak ilişkilerin yerini
çıkar ilişkileri aldı. “Adam satma”, “kuyu kazma” en çok kullanılan kelâm oldu.
Gece
bir saatten sonra sokağa çıkamayan mahalle sakinleri, birbirlerine potansiyel
suçlu gözüyle bakar oldular. Toplumda sosyal hayat cerahate döndü, kadınlar
erkek gibi, erkeklerse kadın gibi davranmaya, kimlik bunalımı yaşamaya başladılar.
Eskiden bir tas çorbasını bile komşusu ile paylaşan toplumun yerini bambaşka
bir toplum aldı. Toplumda güven ve saygı buharlaştı, hayat rengini yitirdi,
bütün dostlukların rengi gri oldu. Mesafeli, resmî, soğuk…
Televizyonlarda
bilim, tarih, ilim, hatta malûmat bile olmayan boş ve saçma programlar izlenir
oldu. Toplumun beyni cinsellikle uyuşturuldu. Toplum öyle seviyesiz programları
izlemeye başladı ki, iki lafı bir araya getiremeyen, sadece görüntüsü insan ama
en vahşi hayvandan daha beter ve zararlı insanlar türedi. Televizyonda basit
repliklerle konuşan, birbirlerinin yemeğini ya da kıyafetini eleştirenlerin
programları izlenir oldu. Basit mahalle ağzı ile konuşan, hatta kavga eden,
seviyesiz bir garabet güruh türedi, toplum da bunları hüsnükabulle aldı, hatta
taklit etti.
Hülâsâ,
bize ne kötülük etti ise, maneviyattan uzak, seküler, kapitalist, rûhsuz “Batı
medeniyetti” etti. Birbirine tutunan güçlü toplumları böldü de böldü ve her
ferdi tek, her birini de hasta rûhlu etti.
Dünyayı
bilmem ama en azından ülkemin, Batı’dan gelen kültürden, vebadan kaçar gibi
kaçarak aslına rücû etmesi dileklerimle…