İNSANOĞLU yurt tutan,
toprak edinen ve o topraklar üzerinde yaşayarak kendi kültür ve harsını
oluşturup uygarlıklara şekil veren varlıktır.
Dünyadaki
kadim kültür ve uygarlıklara beşiklik etmiş önemli şehirler vardır. İslâm
tarihinde önemli kültür şehirlerinden ilk akla geleni Buhara, Belh ve Bağdat olsa
da kuruluş ve bağrında mahfuz kadim geçmişi itibari ile gerek İslâm tarihi, gerek
dünya tarihi açısından diğer bu önemli şehirlerle at başı gidecek, tarihî ve
coğrafî öneme haiz bir şehir daha vardır. Bu kadim ve asım şehrin ismi Basra’dır.
Pek
çok kültür ve uygarlığa beşiklik etmiş, dünyanın en eski şehirlerindendir
Basra. Basra, geçmiş yıllarda yangınlar ve sellerle harabeye dönüşmüş ama kısa
sürede yeniden yeşermiş, yeniden insanlara vatan olmuştur. Öyleyse İslâm ve
dünya tarihi açısından önemli dört kardeş şehir için “Bağdat, Buhara, Belh ve
Basra” denilebilir. Bu şehrin tarihî önemine gereken değer verilmediğinden olsa
gerek, diğerleri ön plâna çıkarken bu kadim şehrin tarihi hakkında Türkçe
literatürde çok az sayıda eser mevcuttur. Hâlbuki Sümer, Asur, Babil gibi
tarihe yöne veren uygarlıklar bu topraklarda hüküm sürmüştür. Sonra
Keldanilerden Abbasîlere, Osmanlı’ya ve hatta günümüze kadar gelen bu şehir,
tarihin en önemli savaşlarına, en önemli olaylarına şahitlik etmiş, bağrından
büyük ulema çıkarıp insanlığa sunmuştur.
Değişik
devirlerde farklı nüfusa sahip olan, günümüzde (2016 yılı itibariyle) 2 buçuk
milyon olan Basra, hâlâ canlı bir ekonomiye sahiptir.[i]
Basra şehri, tarihimiz ve kültürümüz açısından pek ehemmiyetlidir. Günümüzde
bile Basra’nın deyimlerimizde, atasözlerimizde, kültürümüzde etkisi büyüktür.
Meselâ “Ba’de harabil Basra” (Basra yandıktan sonra) deyimi “İş işten geçtikten
sonra” anlamında kullanılır.
Ahfeş,
Basra dil merkezinin tanınmış âlimi, Arapların en önde gelen dilbilgisi uzmanıdır.
Ahfeş, kendisini dinleyecek kimse bulamazsa dersini keçisine anlatır ve keçinin
başına bağladığı ipi çekerek kendisini tasdik ettirirmiş. Ahfeş, “Söylenen sözü
anlamadan kafa sallayarak onaylamak” anlamında “Ahfeş’in keçisi gibi başını
sallamak” deyiminde geçen isimdir. Basra ile türkülerimiz, sözlerimiz, acı
hatırlarımız olduğu gibi, tarihî perspektif açısından bilhassa önemlidir.
Basra,
İslâm Peygamberi’nin hadis-i şeriflerinde andığı bir beldedir.[ii]
Hazreti Ömer’in Utbe bin Gazvan’ı görevlendirerek kurdurduğu, Emire’l-Müminîn
emri ile kurulmuş bir şehirdir.
Basralı
Prof. Hüseyin Ali Mustafa, “Kültürel Mirasımız Basra ve Bağdat” isimli on üç
yıl süren çalışmasında, Basra’nın en önemli özelliğinin Resûlullah’ın tavsiyesiyle
kurulmuş olduğunu söyleyerek, “Basra, İslâm tarihi için hem askerî, hem siyâsî,
hem coğrafî bakımdan en önemli merkezlerden biridir”[iii]
demiştir.
Kuruluşu
ve konumu
Basra
şehrinin kuruluş tarihiyle ilgili Hicrî 14 (M. 635), 16 (M. 637) ve 17 (M. 638)
yılları gibi farklı tarihler var. Bu farklılığın temeli, Basralılar ile
Kûfeliler arasındaki rekabete dayanmaktadır. Basralılar şehirlerinin Kûfe’den
daha önce kurulduğunu söylerken, Kûfeliler Basra’nın kendi kumandanları olan
Sa’d bin Ebî Vakkas’ın yardımcılarından biri tarafından daha sonra kurulduğunu
iddia etmektedirler. Belâzurî, Taberî, İbnu’l-Esir gibi birçok tarihçi Hicrî
14’üncü yıla işaret etmektedir.[iv]
Kuruluşunun daha eskilere dayandığını bildiğimiz kadim şehrin İslâm tarihi
açısından bakıldığında kuruluş tarihlerinde küçük ihtilaflar yaşansa da Prof.
Dr. Abdülhalik Bakır, Basra’nın kuruluşu ile yaptığı kapsamlı araştırmaları
sonucunda Kûfelilerin ihtilaflı görüşlerini belirtmiş, son tahlilde kuruluş
tarihi hususunda, “Basra, Keldânîler zamanında Teredon, Sâsânîler devrinde
Vehiştâbâd Erdeşir diye bilinen şehrin Arapların Hureybe dediği harabeleri
üzerinde 14 (635), 16 (637) veya 17 (638) yıllarında kurulmuştur”[v]
diyerek çelişkili olan bu konuda soru işaretlerini izale etmiştir.
Basra,
coğrafî konumu itibari ile de dünya tarihinde önemli yer tutar. Bağdat’ın
güneyinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun güneydoğusundaki en uç noktada, körfezin
ağzında bulunan Basra, eyaletin kuzeyindeki sularla çevrili alan Arap
coğrafyacıları ve Osmanlılar tarafından ‘Şattü’l-Arap’ veya ‘Cezâyir-i Irâk-ı
Arap’ olarak adlandırılmaktaydı.[vi]
Irak’ın güneyinde,
Şattü’l-Arap üzerinde, Kuveyt ve İran arasında, nehirlerle çevrili büyük Basra
eyaletinin bir parçası olan bölgenin yaklaşık 70 kilometre güneyinde iki büyük nehir
Dicle ve Fırat yer almaktadır. Çağdaş coğrafî ölçümler açısından şehrin mevcut
konumu tam olarak 47-30 derece Doğu (Greenwich) boylamına ve ekvatorun 32-30
derece kuzey enlemine sahip olarak belirlenebilir.[vii]
İslâm
tarihi açısından kuruluşu Hazreti Ömer devri olarak anılsa da, bu kadim
toprakların tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. Milât’tan önceye dayanan
eski bir tarihi olan Basra şehri, önemli bir yerleşim yeri idi.[viii]
Irak'ın tüm bölgeleri gibi Basra
da insan medeniyetlerinin yazıldığı ilk zamanlardan bu yana birbirini izleyen
medeniyetler dizisine konu olmuştur Bu
insan uygarlıkları Irak’ta Sümer uygarlığıyla (Milât öncesi 4250-960) başladı,
daha sonra eski Babil medeniyeti geldi. Sonra Asur uygarlığı ve daha sonra Orta
Asur-Babil uygarlığı ve yeni Babil-Keldani dönemi[ix]
gibi tarihî çağlara beşiklik etmiş kadim topraklardır. Basra, insanlık tarihi
kadar eski olan toprakları ile pek çok kültür ve uygarlığa merkez olmuş, pek
çok uygarlığa şahitlik etmiştir.
Bu
kadim topraklarda önemli merkezler, başkentler kurulmuştur. Meselâ Sümer’in
eski başkenti Ur, Basra’nın yüz elli kilometre ilerisindedir.[x]
Basra, pek çok kavim ve devletin
istilasına maruz kaldı. Babil-Keldani Devleti’nin ardından Milât öncesi 539’da
Perslerin, sonra Yunanlılar ve Romalıların uğradığı şehir, daha sonra İslâmî
fetihlerin başladığı Milât sonrası 637 yılına kadar Sasani yönetimi altında
kaldı.[xi]
İslâm
tarihi ile de bu topraklarda çeşitli kültür ve devlet yönetiminde el değiştirme
devam etti. Tarih boyunca çok çeşitli sebeplerden dolayı savaş, katliam ve
kuşatmalara şahit olan bu topraklar, örneğin 899-945 yılları arasında defalarca
Karmatîlerce saldırıya maruz kaldı.[xii]
Basra 923’te Berîdîlerin, 947 yılında da Büveyhîlerin egemenliği altına girdi.[xiii] Pek çok kavim ve hükümdarın elde etmeye çalıştığı bu topraklarda Selçuklular da hüküm sürmüştür. Bu toprakların iktisadî kaynaklara sahip olması zaman zaman burayı bazı dış tehlikelere, Hafâce ve Müntefiḳ gibi bazı bedevî kabilelerin saldırılarına da maruz bırakmıştır.[xiv] Abbasî Devleti’nin yıkılışından Hicrî 945 yılına kadar Irak’ta hüküm sürmüş olan Cengiz Sülâlesi, Timur, İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Safavî Devletlerinin toplam süreleri 300 yıla yakın bir zamandır. Bu zaman zarfı içinde Irak’ta esaslı bir hükûmet kurulmamıştır.[xv] Körfez civarında yine Aramiler ve Keldaniler birleşerek Körfez’e yerleşip burayı iskân ettiler. Sasanilerin kurucusu olan Birinci Erdeşir ise Ahvaz ve Misan Arap padişahlarını mağlûp edip öldürdükten sonra Basra Körfezi’ne yerleşerek Bahreyn’de birçok insanı katletmiştir. Erdeşir tüm bunların ardından ise Körfez’de birçok şehir kurdu.[xvi]
İslâm
tarihinde Basra
Bu
bölge İslâm ile tanıştıktan sonra, bu toprakları Peygamberimiz (sav) de
önemsemiştir. Hazreti Ömer, Irak, İran ve Mısır tarafındaki fetihlerin
güvenliğine önem vermiştir. Çünkü bu iki ana cephe, İslâm Devleti’nin batıya,
kuzey bölgelerine açılan kapıları gibiydiler. Bu bağlamda Halife, bu iki ana
cephede yeni askerî şehirler kurdu. Bunlar; Mısır’da Fustât ve Irak-İran
bölgesinde Basra ve Kûfe’dir.
Halife
Ömer, ülke sınırlarının stratejik noktalarına askerî üs, kışla veya ordugâhlar
tesis etmiştir.[xvii]
İslâm fetihleriyle birlikte Hazreti Ömer tarafından kurulan Basra (637) ve Kûfe
(638) şehirleri, Irak bölgesindeki iki idarî merkez oldu.[xviii]
Kûfe ve Basra, doğuya yapılan seferlerde askerî birer garnizon oldular.[xix]
İslâm ordusunun ilk dört Halife döneminde bu topraklar Muaviye bin Ebû
Süfyan ile Hazreti Hasan arasında yapılan antlaşmanın ardından Emevî Devleti’ne
boyun eğdi.
Basra
Körfezi mıntıkası (batı ve doğu kıyılarıyla birlikte), Hind ve Sind bölgeleri,
Horasan, Maveraünnehir beldeleri, Ahvaz, Irâk-ı Acem denilen yerler ve Irâk-ı
Arabî ve Babil denilen bütün topraklar ve bunların her biri bu dönemdeki idarî
bölgelerdi.[xx]
Görüldüğü
gibi bu topraklar ülkelerin başşehri uygarlıkların merkezi idi. Sonra Abbasîler
hüküm sürdü. Basra, medeniyet açısından en parlak günlerini Abbasîler döneminde
yaşadı.[xxi]
Sonra Osmanlı devri başladı. Osmanlı Devleti, âdeti olduğu üzere şehir
devletlerin idaresini itaat bildiren emirlere bırakmıştır. Bu emirlerden biri
de Râşid’dir. Raşid, 1538 yılında Kanunî’ye bir heyet daha göndermiş ve bu
heyet vasıtası ile Sultan’a Basra’nın anahtarlarını sunmuştur. Bu tarihten
itibaren Osmanlı sultanının adına hutbe okunmuştur.[xxii]
Daha
sonra, Sultan Irak’ta yeniçeri dâhil olmak üzere 32 bin askerden oluşan bir
ordu bıraktı. Kürt ve Bedevî emirlerinin birlikleriyle birlikte daha da
güçlenen bu ordu, Irak’ı Osmanlı’nın Orta Doğu’daki en büyük askerî üssü hâline
getirdi.”[xxiii]
Basra,
askerî üs olmanın dışında pek çok alanda olduğu gibi fikir hareketleri konusunda
da ilklere beşiklik etmiştir. İlk fikrî hareket, Türklerin yoğun bir surette
yerleşmiş olduğu Basra’da baş gösterdi. Hareketin başında Amr İbn Ubeyd (ö.
H.158/M.762) adlı bir Türk âlimi bulunuyordu. Bu mektebe Avrupalılar “İslâm
Rasyonalizmi”, yahut “İslâm Akliye Mektebi” adını verdiler. Mektep, aklı esas
almaktaydı.[xxiv]
Basra, Arap âlim ve fakihlerine göre hem Emevî hükümdarı Yezîd zamanında harap
olan şehrin, hem de hacıların kana bulandığı Mekke'nin bedelini hatırı sayılır
ölçüde tazmin etmiş ve kısa sürede İslâmî bir bilgi kaynağı haline gelmiştir.[xxv]
Bu topraklarda o kadar çok ulema yetişmiştir ki sadece birkaç ismi saymakla
iktifa edelim: Abdurrahman b. Abdüla‘lâ es-Sülemî (Basralı bir şair ve dil
âlimi olup Ebü’l-Beydâ er-Riyâhî’nin râvîsidir), El-Fihrist Îsâ b. Ömer
es-Sekafî (Basralı bir şair ve dil âlimi olup Ebü’l-Beydâ er-Riyâhî’nin
râvîsidir), El-Fihrist Îsâ b. Ömer es-Sekafî ve Ebû Amr b. el-Alâ, Ebû Amr b.
el-Alâ’nın kuşağından olan Îsâ b. Ömer es-Sekafî, “Cü’al” olarak bilinen El-Basrî
Ebû Abdullah el-Hüseyin b. Ali b. İbrâhim (Kâğazî), “Kaşver” Ebü’l-Kâsım İbn
Sehleveyh (İbn Ebî Bişr Basralı olup, adı Ebü’l-Hasan Ali b. İsmâil b. Ebû Bişr
el-Eş’arî’dir), Ebû Abdillâh Şihâbüddîn Yâkūt b. Abdillâh el-Hamevî el-Bağdâdî
er-Rûmî (ö. 626/1229; Mu’cemü’l-büldân ve Muʿcemü’l-üdebâ’ adlı eserleriyle
tanınan coğrafyacı, tarihçi, edip ve seyyahtır.).
Basra,
Bağdat, Buhara, Semerkant ve Kahire, İslâm’ın kale şehirleridir. Ata
topraklarımızdır. Tarihi ve kültürü bilinmeli, genç nesle aktarılmalıdır.
[i] S. Polatoğlu
(2017), İslam Düşünce Atlası Ansiklopedisi, c.1, s.228-233 Konya
Belediyesi ve İLEM, s.231
[ii] A.K. Baş Ayan
(1961), “Tarihi Dönemlerde Basra”, ilk basım: Basra. s. 19, tez çeviri s.51
[iii] H. A. Mustafa ( 2016), “Basra’da Olan Olaylar, Kültürel Mirasımız
Basra, Bağdat ve Modern Basra’nın Oluşumu”, c.1, s.927 Basra Kültür Merkezi,
Bsm: Mescid-i Haram/İslam İlim İşleri Daire Baş., Basra, Irak
[iv] Ç. Halit (2009), “Halife
Ömer’in Askerî Şehirleri (Ordugâhlar)”, c.12, s. Giriş, Dinî Araştırmalar,
İstanbul. Bknz: B.Abdulhaluk, “Basra”, DİA 108-109;
Belâzurî, 366; Taberî, II, 439; İbnu’l-Esir, II, 447.
[v] B. Abdulhalik
(1992), “TDV İslâm Ansiklopedisi”, c.5, İstanbul. s. 108-111.
[vi] K. Abdülhakim
(2017), “Fuzuli’nin Kasidelerinde Basra Seferi” Giriş, B. Türkiyat,
İstanbul Üniversitesi
[vii] A. Farahıdı &
Şeyh A.V. Safa Alâeddin bin Abdullah Alâeddin (2014 ) “Abbasi ailesinin
torunu Prof. Dr. Ahmet Paşa, Basra Tarihi Basra Seyahat Rehberi Ansiklopedisi”,
Ahmet Baş Ayan'ın araştırması; Basra’daki Baş Ayan Ailesinin Abbasi
kütüphanesinde muhafaza edilen el yazması ansiklopedik bir kitap, Basra.
[viii]Age.
[ix] Age.
[x] Whispering
Dialogue dergisi, ISSN 2515-38 6
[xi] Age.
[xii] M. E. Şen,
(2008), “Abbâsilerin İkinci Döneminde Siyasi ve Kültürel Alanda Türkler”
(Doktora Tezi), Danış. İ. Kayaoğlu KONYA. ssy.
[xiii] B. Abdulhalik,
(1992), “TDV İslâm Ansiklopedisi”, c.5, İstanbul. s. 108-111.
[xiv] Bakır,
Abdulhalik, (1992), “TDV İslâm Ansiklopedisi”, c.5, İstanbul. s. 108-111.
[xv] K. Abdülhakim (2017),
“Fuzuli’nin Kasidelerinde Basra Seferi”, Türkiyat, İstanbul
Üniversitesi
[xvi] Y. Taner, (2011),
“Ali b. Ebu Talib Hilafetinden Yezid b. Muaviye Dönemine Kadar Basra
Körfezindeki Siyasî Durum” TR10(1):351 -
369 ISSN: 1303 Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi -DERGİ PARK.
[xvii] Ç. Halit,( 2009),
“Halife Ömer’in Askerî Şehirleri(Ordugâhlar)” c. 12, s. Giriş, Dinî
Araştırmalar, İstanbul. Bknz. Temmâvî, 318; Gâlib b. Abdulkâfi Kureþî,
Evveliyyâtu’l-Fâruk fi’l-İdare ve’l-Kadâ, Beyrut 1990, I, 109.
[xviii] Y. Taner (2011), “Ali b. Ebu Talib Hilafetinden Yezid b.
Muaviye Dönemine Kadar Basra Körfezindeki Siyasî Durum” s.3. TR10(1):351 - 369 ISSN: 1303 Gaziantep Üni. Sosyal
Bilimler Dergisi -DERGİ PARK.
[xix]A.g.e.s.222
[xx]A.g.e, c. 3, s.
222
[xxi] B. Abdulhalik
(1992), “TDV İslâm Ansiklopedisi” c.5, İstanbul. s.108-111.
[xxii] K. Abdülhakim
(2017), “Fuzuli’nin Kasidelerinde Basra Seferi” Türkiyat, İstanbul Üniversitesi
[xxiii] K.Abdülhakim
(2017), “Fuzuli’nin Kasidelerinde Basra Seferi” Türkiyat, İstanbul Üniversitesi
[xxiv] Ş. M. Emin (2008),
“Abbasîlerin ikinci döneminde siyasi ve kültürel alanda Türkler”,
(Doktora Tezi) Konya
[xxv] A. Adamov, “Geçmişinde ve Bugününde Basra Devleti” Bölüm1-2, Çev. H. S. Al-Tikriti, & Muhammed Kerim İbrahim, Tarihsel ve Coğrafi Bölüm Başkanı, Körfez Çalışmaları Merkezi. IRAK s.393.