Basra’nın kısa tarihi

Basralı Prof. Hüseyin Ali Mustafa, “Kültürel Mirasımız Basra ve Bağdat” isimli on üç yıl süren çalışmasında, Basra’nın en önemli özelliğinin Resûlullah’ın tavsiyesiyle kurulmuş olduğunu söyleyerek, “Basra, İslâm tarihi için hem askerî, hem siyâsî, hem coğrafî bakımdan en önemli merkezlerden biridir” demiştir.

İNSANOĞLU yurt tutan, toprak edinen ve o topraklar üzerinde yaşayarak kendi kültür ve harsını oluşturup uygarlıklara şekil veren varlıktır.

Dünyadaki kadim kültür ve uygarlıklara beşiklik etmiş önemli şehirler vardır. İslâm tarihinde önemli kültür şehirlerinden ilk akla geleni Buhara, Belh ve Bağdat olsa da kuruluş ve bağrında mahfuz kadim geçmişi itibari ile gerek İslâm tarihi, gerek dünya tarihi açısından diğer bu önemli şehirlerle at başı gidecek, tarihî ve coğrafî öneme haiz bir şehir daha vardır. Bu kadim ve asım şehrin ismi Basra’dır.

Pek çok kültür ve uygarlığa beşiklik etmiş, dünyanın en eski şehirlerindendir Basra. Basra, geçmiş yıllarda yangınlar ve sellerle harabeye dönüşmüş ama kısa sürede yeniden yeşermiş, yeniden insanlara vatan olmuştur. Öyleyse İslâm ve dünya tarihi açısından önemli dört kardeş şehir için “Bağdat, Buhara, Belh ve Basra” denilebilir. Bu şehrin tarihî önemine gereken değer verilmediğinden olsa gerek, diğerleri ön plâna çıkarken bu kadim şehrin tarihi hakkında Türkçe literatürde çok az sayıda eser mevcuttur. Hâlbuki Sümer, Asur, Babil gibi tarihe yöne veren uygarlıklar bu topraklarda hüküm sürmüştür. Sonra Keldanilerden Abbasîlere, Osmanlı’ya ve hatta günümüze kadar gelen bu şehir, tarihin en önemli savaşlarına, en önemli olaylarına şahitlik etmiş, bağrından büyük ulema çıkarıp insanlığa sunmuştur.

Değişik devirlerde farklı nüfusa sahip olan, günümüzde (2016 yılı itibariyle) 2 buçuk milyon olan Basra, hâlâ canlı bir ekonomiye sahiptir.[i] Basra şehri, tarihimiz ve kültürümüz açısından pek ehemmiyetlidir. Günümüzde bile Basra’nın deyimlerimizde, atasözlerimizde, kültürümüzde etkisi büyüktür. Meselâ “Ba’de harabil Basra” (Basra yandıktan sonra) deyimi “İş işten geçtikten sonra” anlamında kullanılır.

Ahfeş, Basra dil merkezinin tanınmış âlimi, Arapların en önde gelen dilbilgisi uzmanıdır. Ahfeş, kendisini dinleyecek kimse bulamazsa dersini keçisine anlatır ve keçinin başına bağladığı ipi çekerek kendisini tasdik ettirirmiş. Ahfeş, “Söylenen sözü anlamadan kafa sallayarak onaylamak” anlamında “Ahfeş’in keçisi gibi başını sallamak” deyiminde geçen isimdir. Basra ile türkülerimiz, sözlerimiz, acı hatırlarımız olduğu gibi, tarihî perspektif açısından bilhassa önemlidir.

Basra, İslâm Peygamberi’nin hadis-i şeriflerinde andığı bir beldedir.[ii] Hazreti Ömer’in Utbe bin Gazvan’ı görevlendirerek kurdurduğu, Emire’l-Müminîn emri ile kurulmuş bir şehirdir.

Basralı Prof. Hüseyin Ali Mustafa, “Kültürel Mirasımız Basra ve Bağdat” isimli on üç yıl süren çalışmasında, Basra’nın en önemli özelliğinin Resûlullah’ın tavsiyesiyle kurulmuş olduğunu söyleyerek, “Basra, İslâm tarihi için hem askerî, hem siyâsî, hem coğrafî bakımdan en önemli merkezlerden biridir”[iii] demiştir.

Kuruluşu ve konumu

Basra şehrinin kuruluş tarihiyle ilgili Hicrî 14 (M. 635), 16 (M. 637) ve 17 (M. 638) yılları gibi farklı tarihler var. Bu farklılığın temeli, Basralılar ile Kûfeliler arasındaki rekabete dayanmaktadır. Basralılar şehirlerinin Kûfe’den daha önce kurulduğunu söylerken, Kûfeliler Basra’nın kendi kumandanları olan Sa’d bin Ebî Vakkas’ın yardımcılarından biri tarafından daha sonra kurulduğunu iddia etmektedirler. Belâzurî, Taberî, İbnu’l-Esir gibi birçok tarihçi Hicrî 14’üncü yıla işaret etmektedir.[iv] Kuruluşunun daha eskilere dayandığını bildiğimiz kadim şehrin İslâm tarihi açısından bakıldığında kuruluş tarihlerinde küçük ihtilaflar yaşansa da Prof. Dr. Abdülhalik Bakır, Basra’nın kuruluşu ile yaptığı kapsamlı araştırmaları sonucunda Kûfelilerin ihtilaflı görüşlerini belirtmiş, son tahlilde kuruluş tarihi hususunda, “Basra, Keldânîler zamanında Teredon, Sâsânîler devrinde Vehiştâbâd Erdeşir diye bilinen şehrin Arapların Hureybe dediği harabeleri üzerinde 14 (635), 16 (637) veya 17 (638) yıllarında kurulmuştur”[v] diyerek çelişkili olan bu konuda soru işaretlerini izale etmiştir.

Basra, coğrafî konumu itibari ile de dünya tarihinde önemli yer tutar. Bağdat’ın güneyinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun güneydoğusundaki en uç noktada, körfezin ağzında bulunan Basra, eyaletin kuzeyindeki sularla çevrili alan Arap coğrafyacıları ve Osmanlılar tarafından ‘Şattü’l-Arap’ veya ‘Cezâyir-i Irâk-ı Arap’ olarak adlandırılmaktaydı.[vi] Irak’ın güneyinde, Şattü’l-Arap üzerinde, Kuveyt ve İran arasında, nehirlerle çevrili büyük Basra eyaletinin bir parçası olan bölgenin yaklaşık 70 kilometre güneyinde iki büyük nehir Dicle ve Fırat yer almaktadır. Çağdaş coğrafî ölçümler açısından şehrin mevcut konumu tam olarak 47-30 derece Doğu (Greenwich) boylamına ve ekvatorun 32-30 derece kuzey enlemine sahip olarak belirlenebilir.[vii]

İslâm tarihi açısından kuruluşu Hazreti Ömer devri olarak anılsa da, bu kadim toprakların tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. Milât’tan önceye dayanan eski bir tarihi olan Basra şehri, önemli bir yerleşim yeri idi.[viii] Irak'ın tüm bölgeleri gibi Basra da insan medeniyetlerinin yazıldığı ilk zamanlardan bu yana birbirini izleyen medeniyetler dizisine konu olmuştur  Bu insan uygarlıkları Irak’ta Sümer uygarlığıyla (Milât öncesi 4250-960) başladı, daha sonra eski Babil medeniyeti geldi. Sonra Asur uygarlığı ve daha sonra Orta Asur-Babil uygarlığı ve yeni Babil-Keldani dönemi[ix] gibi tarihî çağlara beşiklik etmiş kadim topraklardır. Basra, insanlık tarihi kadar eski olan toprakları ile pek çok kültür ve uygarlığa merkez olmuş, pek çok uygarlığa şahitlik etmiştir.

Bu kadim topraklarda önemli merkezler, başkentler kurulmuştur. Meselâ Sümer’in eski başkenti Ur, Basra’nın yüz elli kilometre ilerisindedir.[x] Basra, pek çok kavim ve devletin istilasına maruz kaldı. Babil-Keldani Devleti’nin ardından Milât öncesi 539’da Perslerin, sonra Yunanlılar ve Romalıların uğradığı şehir, daha sonra İslâmî fetihlerin başladığı Milât sonrası 637 yılına kadar Sasani yönetimi altında kaldı.[xi]

İslâm tarihi ile de bu topraklarda çeşitli kültür ve devlet yönetiminde el değiştirme devam etti. Tarih boyunca çok çeşitli sebeplerden dolayı savaş, katliam ve kuşatmalara şahit olan bu topraklar, örneğin 899-945 yılları arasında defalarca Karmatîlerce saldırıya maruz kaldı.[xii]

Basra 923’te Berîdîlerin, 947 yılında da Büveyhîlerin egemenliği altına girdi.[xiii] Pek çok kavim ve hükümdarın elde etmeye çalıştığı bu topraklarda Selçuklular da hüküm sürmüştür. Bu toprakların iktisadî kaynaklara sahip olması zaman zaman burayı bazı dış tehlikelere, Hafâce ve Müntefiḳ gibi bazı bedevî kabilelerin saldırılarına da maruz bırakmıştır.[xiv] Abbasî Devleti’nin yıkılışından Hicrî 945 yılına kadar Irak’ta hüküm sürmüş olan Cengiz Sülâlesi, Timur, İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Safavî Devletlerinin toplam süreleri 300 yıla yakın bir zamandır. Bu zaman zarfı içinde Irak’ta esaslı bir hükûmet kurulmamıştır.[xv] Körfez civarında yine Aramiler ve Keldaniler birleşerek Körfez’e yerleşip burayı iskân ettiler. Sasanilerin kurucusu olan Birinci Erdeşir ise Ahvaz ve Misan Arap padişahlarını mağlûp edip öldürdükten sonra Basra Körfezi’ne yerleşerek Bahreyn’de birçok insanı katletmiştir. Erdeşir tüm bunların ardından ise Körfez’de birçok şehir kurdu.[xvi]


İslâm tarihinde Basra

Bu bölge İslâm ile tanıştıktan sonra, bu toprakları Peygamberimiz (sav) de önemsemiştir. Hazreti Ömer, Irak, İran ve Mısır tarafındaki fetihlerin güvenliğine önem vermiştir. Çünkü bu iki ana cephe, İslâm Devleti’nin batıya, kuzey bölgelerine açılan kapıları gibiydiler. Bu bağlamda Halife, bu iki ana cephede yeni askerî şehirler kurdu. Bunlar; Mısır’da Fustât ve Irak-İran bölgesinde Basra ve Kûfe’dir.

Halife Ömer, ülke sınırlarının stratejik noktalarına askerî üs, kışla veya ordugâhlar tesis etmiştir.[xvii] İslâm fetihleriyle birlikte Hazreti Ömer tarafından kurulan Basra (637) ve Kûfe (638) şehirleri, Irak bölgesindeki iki idarî merkez oldu.[xviii] Kûfe ve Basra, doğuya yapılan seferlerde askerî birer garnizon oldular.[xix] İslâm ordusunun ilk dört Halife döneminde bu topraklar Muaviye bin Ebû Süfyan ile Hazreti Hasan arasında yapılan antlaşmanın ardından Emevî Devleti’ne boyun eğdi.

Basra Körfezi mıntıkası (batı ve doğu kıyılarıyla birlikte), Hind ve Sind bölgeleri, Horasan, Maveraünnehir beldeleri, Ahvaz, Irâk-ı Acem denilen yerler ve Irâk-ı Arabî ve Babil denilen bütün topraklar ve bunların her biri bu dönemdeki idarî bölgelerdi.[xx]

Görüldüğü gibi bu topraklar ülkelerin başşehri uygarlıkların merkezi idi. Sonra Abbasîler hüküm sürdü. Basra, medeniyet açısından en parlak günlerini Abbasîler döneminde yaşadı.[xxi] Sonra Osmanlı devri başladı. Osmanlı Devleti, âdeti olduğu üzere şehir devletlerin idaresini itaat bildiren emirlere bırakmıştır. Bu emirlerden biri de Râşid’dir. Raşid, 1538 yılında Kanunî’ye bir heyet daha göndermiş ve bu heyet vasıtası ile Sultan’a Basra’nın anahtarlarını sunmuştur. Bu tarihten itibaren Osmanlı sultanının adına hutbe okunmuştur.[xxii]

Daha sonra, Sultan Irak’ta yeniçeri dâhil olmak üzere 32 bin askerden oluşan bir ordu bıraktı. Kürt ve Bedevî emirlerinin birlikleriyle birlikte daha da güçlenen bu ordu, Irak’ı Osmanlı’nın Orta Doğu’daki en büyük askerî üssü hâline getirdi.”[xxiii]

Basra, askerî üs olmanın dışında pek çok alanda olduğu gibi fikir hareketleri konusunda da ilklere beşiklik etmiştir. İlk fikrî hareket, Türklerin yoğun bir surette yerleşmiş olduğu Basra’da baş gösterdi. Hareketin başında Amr İbn Ubeyd (ö. H.158/M.762) adlı bir Türk âlimi bulunuyordu. Bu mektebe Avrupalılar “İslâm Rasyonalizmi”, yahut “İslâm Akliye Mektebi” adını verdiler. Mektep, aklı esas almaktaydı.[xxiv] Basra, Arap âlim ve fakihlerine göre hem Emevî hükümdarı Yezîd zamanında harap olan şehrin, hem de hacıların kana bulandığı Mekke'nin bedelini hatırı sayılır ölçüde tazmin etmiş ve kısa sürede İslâmî bir bilgi kaynağı haline gelmiştir.[xxv] Bu topraklarda o kadar çok ulema yetişmiştir ki sadece birkaç ismi saymakla iktifa edelim: Abdurrahman b. Abdüla‘lâ es-Sülemî (Basralı bir şair ve dil âlimi olup Ebü’l-Beydâ er-Riyâhî’nin râvîsidir), El-Fihrist Îsâ b. Ömer es-Sekafî (Basralı bir şair ve dil âlimi olup Ebü’l-Beydâ er-Riyâhî’nin râvîsidir), El-Fihrist Îsâ b. Ömer es-Sekafî ve Ebû Amr b. el-Alâ, Ebû Amr b. el-Alâ’nın kuşağından olan Îsâ b. Ömer es-Sekafî, “Cü’al” olarak bilinen El-Basrî Ebû Abdullah el-Hüseyin b. Ali b. İbrâhim (Kâğazî), “Kaşver” Ebü’l-Kâsım İbn Sehleveyh (İbn Ebî Bişr Basralı olup, adı Ebü’l-Hasan Ali b. İsmâil b. Ebû Bişr el-Eş’arî’dir), Ebû Abdillâh Şihâbüddîn Yâkūt b. Abdillâh el-Hamevî el-Bağdâdî er-Rûmî (ö. 626/1229; Mu’cemü’l-büldân ve Muʿcemü’l-üdebâ’ adlı eserleriyle tanınan coğrafyacı, tarihçi, edip ve seyyahtır.).

Basra, Bağdat, Buhara, Semerkant ve Kahire, İslâm’ın kale şehirleridir. Ata topraklarımızdır. Tarihi ve kültürü bilinmeli, genç nesle aktarılmalıdır.



[i] S. Polatoğlu (2017), İslam Düşünce Atlası Ansiklopedisi, c.1, s.228-233 Konya Belediyesi ve İLEM, s.231

[ii] A.K. Baş Ayan (1961), “Tarihi Dönemlerde Basra”, ilk basım: Basra. s. 19, tez çeviri s.51

[iii] H. A. Mustafa ( 2016), “Basra’da Olan Olaylar, Kültürel Mirasımız Basra, Bağdat ve Modern Basra’nın Oluşumu”, c.1, s.927 Basra Kültür Merkezi, Bsm: Mescid-i Haram/İslam İlim İşleri Daire Baş., Basra, Irak

[iv] Ç. Halit (2009), “Halife Ömer’in Askerî Şehirleri (Ordugâhlar)”, c.12, s. Giriş, Dinî Araştırmalar, İstanbul. Bknz: B.Abdulhaluk, “Basra”, DİA 108-109; Belâzurî, 366; Taberî, II, 439; İbnu’l-Esir, II, 447.

[v] B. Abdulhalik (1992), “TDV İslâm Ansiklopedisi”, c.5, İstanbul. s. 108-111.

[vi] K. Abdülhakim (2017), “Fuzuli’nin Kasidelerinde Basra Seferi” Giriş, B. Türkiyat, İstanbul Üniversitesi

[vii] A. Farahıdı & Şeyh A.V. Safa Alâeddin bin Abdullah Alâeddin (2014 ) “Abbasi ailesinin torunu Prof. Dr. Ahmet Paşa, Basra Tarihi Basra Seyahat Rehberi Ansiklopedisi”, Ahmet Baş Ayan'ın araştırması; Basra’daki Baş Ayan Ailesinin Abbasi kütüphanesinde muhafaza edilen el yazması ansiklopedik bir kitap, Basra.

[viii]Age.

[ix] Age.

[x] Whispering Dialogue dergisi, ISSN 2515-38 6

[xi] Age.

[xii] M. E. Şen, (2008), “Abbâsilerin İkinci Döneminde Siyasi ve Kültürel Alanda Türkler” (Doktora Tezi), Danış. İ. Kayaoğlu KONYA. ssy.

[xiii] B. Abdulhalik, (1992), “TDV İslâm Ansiklopedisi”, c.5, İstanbul. s. 108-111.

[xiv] Bakır, Abdulhalik, (1992), “TDV İslâm Ansiklopedisi”, c.5, İstanbul. s. 108-111.

[xv] K. Abdülhakim (2017), “Fuzuli’nin Kasidelerinde Basra Seferi”, Türkiyat, İstanbul Üniversitesi

[xvi] Y. Taner, (2011), “Ali b. Ebu Talib Hilafetinden Yezid b. Muaviye Dönemine Kadar Basra Körfezindeki Siyasî Durum TR10(1):351 - 369 ISSN: 1303 Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi -DERGİ PARK.

[xvii] Ç. Halit,( 2009), “Halife Ömer’in Askerî Şehirleri(Ordugâhlar)” c. 12, s. Giriş, Dinî Araştırmalar, İstanbul. Bknz. Temmâvî, 318; Gâlib b. Abdulkâfi Kureþî, Evveliyyâtu’l-Fâruk fi’l-İdare ve’l-Kadâ, Beyrut 1990, I, 109.

[xviii] Y. Taner (2011), “Ali b. Ebu Talib Hilafetinden Yezid b. Muaviye Dönemine Kadar Basra Körfezindeki Siyasî Durum” s.3. TR10(1):351 - 369 ISSN: 1303 Gaziantep Üni. Sosyal Bilimler Dergisi -DERGİ PARK.

[xix]A.g.e.s.222

[xx]A.g.e, c. 3, s. 222

[xxi] B. Abdulhalik (1992), “TDV İslâm Ansiklopedisi” c.5, İstanbul. s.108-111.

[xxii] K. Abdülhakim (2017), “Fuzuli’nin Kasidelerinde Basra Seferi” Türkiyat, İstanbul Üniversitesi

[xxiii] K.Abdülhakim (2017), “Fuzuli’nin Kasidelerinde Basra Seferi” Türkiyat, İstanbul Üniversitesi

[xxiv] Ş. M. Emin (2008), “Abbasîlerin ikinci döneminde siyasi ve kültürel alanda Türkler”, (Doktora Tezi) Konya

[xxv] A. Adamov, “Geçmişinde ve Bugününde Basra Devleti” Bölüm1-2, Çev. H. S. Al-Tikriti, & Muhammed Kerim İbrahim, Tarihsel ve Coğrafi Bölüm Başkanı, Körfez Çalışmaları Merkezi. IRAK s.393.