Başkanlık sisteminde muhalif gazeteciler cemiyeti

28 Ekim 2022 tarihinde ardına kadar açılan kapılar, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçildiği günden itibaren açılmalıydı. Açılmalıydı, çünkü merak ettikleri ne varsa hepsine ilk ağızdan ve yerinde cevap bulmalıydılar. Gördükleri kendi aynaları değil, bizzat hakikatin aynası olmalıydı. Geç de olsa kuşatan ve kabul gören bu davet buzları erittiği gibi, karşı cephenin bahanelerini siğil ilacı gibi gidermiş oldu.

CUMHURİYET’in 99’uncu yılı kutlamalarına damga vuran iki önemli parametreden biri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti iktidarının, ülkenin ikinci yüzyılına dair yeni program ve hedefler ile dizayn edilen ve “Yeni bir gelecek tasarımı” olarak nitelendirdiği “Türkiye Yüzyılı” vizyon belgesi, ikincisi ise Türkiye’nin otomobili TOGG’un Gemlik Kampüsü açılış töreniydi.

Her iki tören, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımı ile gerçekleşti ve yoğun ilgi gördü. 

Ankara Arena Spor Salonunda, Türkiye Yüzyılı vizyonunun ruhu, felsefesi ve özünün anlatıldığı tanıtım programına muhalif gazetecilerin davet edilmesi dikkat çekmişti. Davet edilenler arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilk kez yakın temas kuracak isimler de vardı ama daveti önemli kılan bu değildi. Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçilmesinin ardından kapıların muhalif meslektaşlarımıza açılmasıydı önemli olan ve bu bir ilkti.

Davet heyecan vericiydi; vizyon belgesinin içeriğinden logosuna varıncaya kadar sayısız başlıktaki sorulara cevap bulacaktı gazeteciler.

Evet, “Muhalifiz ama bizi gören, önemseyen ve kabul eden bir otorite var artık” diyenler ve o davete icabet edenler, katılmayanlara oranla sayıca daha fazlaydılar.

Daveti eleştirenler de, “Güzel oldu” diyenler de vardı. Ben, “Güzel oldu” diyenlerdenim. Üstelik gecikilmiş bir uygulama olduğunu söyleyenlerden…

“Türkiye Yüzyılı”nın başlangıç noktasını, bundan yaklaşık 20 yıl önce Avrupa Birliği’ne tam üyelik başvurusu yaptığımız gün olarak görebiliriz. Geride kalan bu sürede akredite edilen gazetecilerden bazıları yaşanan badirelerde taraflarını belirleyince, “yandaş” ve “muhalif” olmak üzere iki keskin cepheye bölünmüş olundu.

Elbette bu bir tercih meselesiydi ancak 28 Ekim 2022 tarihinde ardına kadar açılan kapılar, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçildiği günden itibaren açılmalıydı. Açılmalıydı, çünkü merak ettikleri ne varsa hepsine ilk ağızdan ve yerinde cevap bulmalıydılar. Gördükleri kendi aynaları değil, bizzat hakikatin aynası olmalıydı. Geç de olsa kuşatan ve kabul gören bu davet buzları erittiği gibi, karşı cephenin bahanelerini siğil ilacı gibi gidermiş oldu.

Daha önce “Altılı Masa” gazetecileri akreditasyon uygulamadan davet etmişti. Şimdi bir benzerini AK Parti iktidarı yapmış oldu. Tarafsız habercilik ve demokrasi adına umut verici bu gelişme için, “Hayırlı bir işin geç olması, hiç olmamasından evladır” kuralı ile bunu akleden mekanizmaya gıyabî bir alkış gitsin diyoruz.

“Elbette katılacağız” diyenden “Mazeretim var” diyene, düşünenden davete “Baskı yerim” endişesi ile direnene ve muhalif kalmayı madalya sayana varıncaya kadar pek çok gazeteciye rastladık. Orada olmayı hak ettiği hâlde davet almayan ama bunu dert etmeyenler de vardı.

Bazıları da katılma ya da katılmama kararının sorumluluğunu takipçilerinin üzerine yıkarak işin içinden çıkmaya çalıştı.

Kariyerini “iktidar gazetecisi” olarak değil, “iktidarla iyi ilişkileri olan bir gazeteci” olarak tanımlayan Ertuğrul Özkök’ün, kendisini, iletişimden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ’ın çağırdığını, davet edildiği için de sevindiğini, ancak Amerikan Türk Derneği toplantısı için New York’ta bulunduğu için toplantıya yetişemeyeceğini belirterek “Beni de katılmış kabul edin” demesi oldukça manidar. 

Meselâ Soner Yalçın’ın şu sözü de ilginç: “Olay varsa, davet varsa gazeteci gider.” 

Bunlar güzel yaklaşımlar…

AK Parti’den davet almadığı için tepkisini “Film/dizi izlemeyi tercih ederim” diyerek dile getiren bir Fehmi Koru’dan da bahsedebiliriz.

Sonuç olarak, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde muhalif gazeteciler cemiyeti ve üyeleri dün olduğu gibi bugün ve yarın da olacak. Bütün zorluklara rağmen, mesleğini icra ederken tarafsızlığını koruyan ve habere dayalı analiz gazeteciliği prensibiyle hareket etmeyi ilke edinen gazeteciler arasında “iyi” ya da “büyük gazeteci” olma payesini, gelebilecek tepkileri göğüsleme cesareti gösterenler hak ediyor.

Fark eden, fark edilen, farklılıklarıyla zenginleşen bir Türkiye

Geçen haftaki gündeme baktığımızda, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’nin seçim kampanyasını 29 Ekim’den bir gün önce başlatmış olduğunu çok net ifade edebiliriz.

“Türkiye Yüzyılı” toplantısına sadece muhalif gazeteciler çağrılmadı, aynı zamanda 11 muhalefet partisi lideri de davet edildi. Davetin arkasında, “Gelin, güçlü ve büyük Türkiye’yi birlikte inşâ edelim” çağrısı var.

Yılanı deliğinden çıkarma uğraşı olmasa da “kapsayıcı ve kuşatıcı bir dil” ile yapılan siyasetin ülkemizin geleceği adına daha demokratik Cumhuriyet’in varlığını sürdürmesi, pozitif özgürlüklere vurgu yapan ve hakkaniyet temelinde “adalet” öneren yeni yüzyıl hareketi, ülke olarak ihtiyaç duyduğumuz sağlam bir zemin arayışımıza vurulmuş sondaj hükmünde.

Yazımızı bir dua ile bitirelim: Türkiye Yüzyılı, ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olsun. TOGG’un yolu açık olsun, tekerine de taş değmesin; kaderi Devrim’e benzemesin ve uzun ömürlü olsun. (Âmin.)