Başkaları ne der?

“Her insanın kuyusu kendine derin” derler. Haktan, hakikatten, kendinden uzaklaşmakta olan insan, kendi içine kuyu kazar ve o kuyu derinleştikçe çıkması her geçen gün daha zor olur. Kişiyi o kuyudan ancak ve ancak kendisi çıkartabilir. Kişi kör, sağır ve bilinci felç hâldeyken kendisine haktan ve halktan gelen yardımı nasıl görebilir ve elini uzatabilir ki?

ÜNLÜ bir yazar, okul hayatına ait bir anısından bahsederken, bir gün öğretmeninin herkesin önünde onun ne kadar kötü yazılar yazdığından bahsettiğini anlatır ve ekler: “Merak etmeyin, hikâyenin sonu güzel bitti, şu an altı kitabım var…”

Başkalarının sözleri elbette içimizde bir etkiye sebep olacak. Soru şu ki, o etkiye bizim müdahalemiz ne olacak? Bir fırtınaya dönüşüp içimizde ne var ne yok yıkıp geçecek mi, yoksa değerlendirmemizi yaptıktan sonra güvenliğimizden öteye geçemeyip ertesi gün unutulmuş tozlu anılar arasına mı kaldırılacak o sözler?

Başkaları da, -iyi ya da kötü- başkalarının sözleri de hiç bitmeyecek. Kendinize şunu sorun: “Son söz olarak ben kendime ne söyleyeceğim?”

Tarihin ünlü sîmâlarının hayatlarını okurken ya da onlar adına çekilen filmleri izlerken farkına vardığım şeylerden birisi de zamanının ötesinde bir hayâle ve inandığı şey uğruna büyük fedâkârlıklar yapan kişilerin etrafında her zaman kalabalık bir gürültünün olduğudur. Öyle ki, “başkaları” dediğimiz bu kalabalığın esas işi gücü, farklı olan ve fark yaratmak isteyenleri eleştirmek, durdurmak ve başarısız olduklarını görmektir. Farklı insanları alay konusu yaparak kendi içlerinde eritip tüketmeye çalışmaları da en sık uyguladıkları yöntemlerden biridir.

İçlerinden çıkan bu heyecanlı, meraklı ve tutkulu insanlara destek olmak yerine onları karşısına alan bir toplumu hiçbir zaman anlayamayacağım. Kimisi fizik ve matematik gibi temel bilim konularında, kimisi farklı konularda, müzik, resim, mimari, felsefe gibi alanlarda sınırların ötesine kafayı takmışlardır. Bilinenin ötesi, onların aşkı ve vazgeçilmezi olmuştur. Eğer öyle olmasa idi insanlığın ilerleyişi bu kadar hızlı olamazdı. Tabiî ki her şey zıddı ile kaimdir. İcat, keşif ve araştırmalar her zaman iyi ve güzel şeyler için yapılmıyor, hâttâ bazı buluşların cezâsını milyonlarca insan hayatıyla ödeyebiliyor, ama insana okuması emredilmiş. İnsan okuyacak, okuduğu ile doğruyu görecek ve iki gününü birbirine eşit yapmayacak. “Ömür” denen sermayenin her günü özel bir hediyedir insana. Onu nasıl harcadığı çok önemlidir. Yeni gün yeni bir heyecan sunmalı insana ve insan bu heyecanla okumaya ve kendini geliştirmeye devam etmelidir.

İnsan olmanın bir sorumluluğu vardır. Bu sorumluluğu anlayamayan ve taşıyamayanlar, taşımak isteyenleri görünce kıskanarak, karşı çıkarak, alay ederek durdurmaya ve ezmeye çalışırlar.

Acımasızca eleştirildiklerinde ne yaparlar peki bu hayâlleri güçlü insanlar? Vaz mı geçerler? Pişman mı olurlar? Küserler mi hayata ve “Herkes gibi olalım” mı derler? İsteseler de yapamazlar. Onların içlerinde bambaşka şeyler cereyan eder. Mesele sadece icat yapmak, çağının ötesinde bir yenilik getirmek ve büyük lâflar etmek değildir ki dertleri. Asıl sebep aşktır, tutkudur, bilinmeyendir, tepelerin ardında neler olduğunun merakı ve heyecanıdır.

Bu başkaları her zaman yabancılar değildir; hâttâ çoğu zaman ailedir, akrabadır ve yakın çevredir. Sevgiyi, bağlılığı ve tanıdıklığı ortaya atıp, kendilerinden birinin farklı olarak ortaya çıkmasını ve toplum tarafından tanınmasını istemezler. Tabiî büyük işler başarırsa durum farklı olur, el üstünde tutarlar; gurur duyar ve yanında durmaya çalışırlar. Ama tutkusu olan kişiler, başarılı olana kadar gelen ağır eleştirilere karşı genellikle yalnız başlarına mücadele eder.

Kim bu “başkaları”?

Birileri var bu hayatta; tutkuları, merakları, heyecanları var ve hep bir şeyleri arayıp duruyorlar. Diğerleri ise kendilerinden kaçıyor, vakit öldürmek istiyor ve farklı olana karşı durmak onlar için daha kolay geliyor.

Amacım birilerini değerli, diğerlerini değersiz ve aşağıda göstermek değil elbette. İnsan varlığı, varlık âlemindeki en değerli şey zâten. İnsan en üstte olan hazine zâten. Daha çıkabileceği büyük bir seviye yok. Kendinden daha değerli olarak kazanabileceği bir şey yok. Var edilmesinin önemini anlayan insan, ancak Var Edeni anlayabilir ve O’na varabilir hakkıyla. İşbu sebepten, insanı uyarmak ve uyandırmak gerek. Düştüğü yerden kafasını çevirip nereden düştüğünü görmesini sağlamak, yardımcı olmak gerek.

“Her insanın kuyusu kendine derin” derler. Haktan, hakikatten, kendinden uzaklaşmakta olan insan, kendi içine kuyu kazar ve o kuyu derinleştikçe çıkması her geçen gün daha zor olur. Kişiyi o kuyudan ancak ve ancak kendisi çıkartabilir. Kişi kör, sağır ve bilinci felç hâldeyken kendisine haktan ve halktan gelen yardımı nasıl görebilir ve elini uzatabilir ki?

O nedenledir ki, kapının içeriden açılması gerek. İnsanın zaman zaman karşısına kendini alıp sorgulaması gerek: “Ben ne yaşıyorum? Ben kimim? Ne amaçla var edildim?”

İnsanın kuyusu bazen öyle derin olur ve -ne acıdır- çoğu insan o kuyuda yaşamaya öyle bir alışır ki, artık onun yaşamı orası olur. Eh, dolayısıyla orada nasıl vakit geçirecek sizce? Kendine ve yaratılış amacına uzakken yapacağı tek şey vakit öldürmek olacaktır.


“Başkaları ne der?” çıkmazından kurtulmak

Başkaları her zaman bir şey diyecek, buna engel olunamaz. Ya kaybolduklarından, ya çok şey bildiklerini sandıklarından muhakkak bir şey söylemek zorundalar. Burada bize düşen sorumluluk, ne duyarsak duyalım, ne yaşarsak yaşayalım, günün sonunda kendimize bir zaman ayırmak suretiyle olan biteni bir süzgeçten geçirmektir. İnsana akıl, sadece yaşaması, hesap kitap yapması, akıllıca işler yapması için verilmemiştir. Akıl, kendini hesaba çekebildiği kadar akıllıdır.

Aklına teslim olmuşsan, ne derse dinleyip geçiyorsan, oturup da ne yaptığını bile sorgulayamıyorsan, o akıllı, sen akılsızsındır. Allah-u Teâlâ, “Aklını kullan” demiştir, “Akıl tarafından kullanıl” dememiştir. O hâlde yapılacak iş çok! Kim ne demiş, ne yapmış, neye sahip olmuş, bırak bir kere! Varlığının önemini düşün, sorumluluğunu sahiplen ve amacına odaklan. Yazgını eline al ve gün gün nakış gibi işle.

Oku; yaratılmış bir şey olmasın ki sana mesaj olmasın. Karşına çıkan, zihnine düşen her şey sana kitaptır, mesajdır, oku!

-Ben okuma bilmem…

Bilme… Bildiğin için okuyamıyorsun, duyamıyorsun, anlayamıyorsun. Bilme!

Bırak şimdi eteklerinde ne varsa. Bildiklerini unut, yaşadıklarını bir kenara bırak. Bir şey olma ki olamayan olsun sende. Okumayı unut ki okuyamadıkların hayat bulsun. Seni sen yapan şeylere çok bağlanma. Gelen ve giden ne olursa olsun, kök salmasın bağrında. İçini doldurursan nasıl hayat bulacak sonsuzluk sende. Kanal ol ki sonsuzluk geçecek bir kapı bulmuş olsun sende. Akıp gitsin hayat içinden ve yetmesin hiçbir şey sana. Yeni bilgilere, sırlara, yeni senlere hiç doyma. Anla ve anlat nefes aldıkça!

Başkalarına bakarsan, bildiklerinden ötesini göremeyeceksin. İnsan karanlıkta kaybolmaz; tam tersine insan, gözüne fener ışığı tutulduğu için önünü göremez. Gördüğü ve bildiği için bilinmeyeni bilemez. O başkalarının işi, bildiklerini sanmak, öylesine yaşamak ve uyuyarak zamanlarını tamamlamaktır. Onların ışığında yol alma, yolda kalma, gecenin sancısında doğumu bekle ey yolcu!

Başkalarından çok var, yeterince yer işgal ediyorlar. Sana çok ihtiyacı var yaşamın. Yıldızlar seni izlemek istiyor; Güneş ve Ay da... Farklı olmanı ve fark oluşturmanı bekliyor yaşam.

Başkalarının en iyi bildiği şeylerden birisi de birçok şeyin imkânsız olduğudur. Hiç unutamadığım bir söz var: 1899 yılında ABD Patent Dairesi Başkanı Charles Duell, yaptığı açıklamada mucitlere, “İcat edilecek her şey icat edildi. Boşuna bizi büyük dosyalarınız ve cihazlarınızla oyalamayın” demişti. “Başkaları” denen kalabalık, önüne konulan hazır yaşamı deneyimlerken, birileri o yaşamı zenginleştirmek ve yeni renkler katmak için çabalar. “İmkânsız” denilen şeyleri mümkün kılmak en büyük tutkularıdır onların. Ben de buradan diyorum ki, “Ey insan! Şu hayattaki en imkânsız şey hayat buldu, duydun mu onu sen? Öyle imkânsız bir şey oldu ki, ben o imkânsız şeyi gördüğümde hayatımda birçok şey değişmişti. O günden sonra benim için her şey imkân dâhilinde ve hayâllerim sınırların, akılların üstünde. Hayatında görüp görebileceğin en imkânsız şey, senin hayat bulman yani var oluşundur!”.

“Bu muydu diyeceğin?” deyip gülüp ya da kızıp geçebilirsin ama bir ihtimâl, merak edip varlığının izini sürmeye çalışırsan karşılaşacağın şeyler karşısında o kadar şaşıracak ve heyecanlanacaksın ki anlatamam. Var olmuşsan, gerisi kolay! Bir derece bile farkındalık ve uyanış seni alıp götürür bulunduğun konumdan uzaklara. Yaşam, farkındalığına göre katman katman genişler. Kitap okumak gibidir hayat. Okudukça daha uzakları görürsün; sınırları oluşturan zihin dairesi okudukça büyür ve devam ederse okumalar, bakarsın ki bir gün sınırlar kalkmış olur.

Büyük, çok büyük hayâllerin olsun. Allah Büyük, insan olarak var edilmek olağanüstü bir şey iken, insana küçük düşünmek, kendini küçük düşürecek hâl ve hareketlerde, karakterlerde kalmakta ısrar etmek yakışır mı? Bir gün hissedeceksin var olmanın inanılmaz hissini ve o zaman kimse tutamayacak seni. Sen bile tanıyamayacaksın kendini. Kim ne yapmış, ne demiş, duymaya vaktin olmayacak.

Keşke eğitim sistemimizde karakter eğitiminin de temel dersler kadar yeri ve önemi olsa idi. Sağlam bir irade oluşturarak, ne yapacağını ve nerede nasıl davranması gerektiğini bilen, hayâl etmekten ve hayâline emin adımlarla ilerlemekten çekinmeyen bireyler yetiştirmeliydik.

Büyük bir kalabalığın bilinçsiz ve amaçsız yaşaması kadar üzücü ne olabilir? İnsanı kendi hâline bırakmak da suç olmalı. İnsan, karmaşık bir sistem; birlikte çözümlenmesi ve birlikte hareket ederek işlevsellik kazandırılması gereken bir varlık… Bilimin küçük bir hücreyi dahi tam olarak keşfedememesi aslında bize çok şey söyler. İnsan davranışları da bir o kadar araştırılmaya müsait karmaşık yapılara sahip. Bunun önemini toplum olarak anlamalıyız.

Allah-u Teâlâ yaratmışsa, binbir hikmet ve sırla yaratmış ve insanlığın ömrünün yetmeyeceği bir ilimle donatmıştır. Bu açıdan da değerlendirileceği üzere, vakit çok değerli ve boşa geçirmek büyük vebâl. Bu yetmezmiş gibi, başkaları hakkında olumsuz konuşmalar yapmak türünden davranışlar gerçekten Allah’ın kullarına yakışmaz. Ben inanıyorum ki, insan kendine gelecek ve dengesini bulacak. Sorumluluğunu eline alarak ömür boyu öğrenci olacak, okuyacak, anlamaya ve anlatmaya çalışacak. El ele verip zorlukları aşacak, parça parça ayrılmayacak, birlikte buluşacak.