KISA sayılabilecek bir zaman dilimi olan bir insan ömründe
neler yaşadık neler. Diğer dünya toplumları da pek çok şey yaşamışlardır ama
bizim gibisinin olduğuna inanmıyorum.
Ekonomiden siyasete, doğal afetlerden eğitime, sağlığa,
askeriyeye pek çok şey yaşadık. Ashab-ı Kehf’in üç asır uyuyup uyandıktan sonra
gördüklerini şahsen 20-30 senede yaşadım. Asla “Bundan daha farklısı gelmez başımıza!” şeklindeki bir cümleyi
aklımdan bile geçirmem. Tavsiyem şu ki, siz de geçirmeyin.
Şu anlatacaklarım dünyada başka bir toplumda yaşanmış
mıdır?
Daha 8 yaşındaydım, Kıbrıs Barış Harekâtı oldu. Babamlar
radyodan başlarını kaldırmazlardı. Meğer kaç asır sonra ilk defa toprak
aldığımız bir harekâtmış. Aradan 3 sene geçti ve kurulduğundan bu yana girdiği serbest
seçimlerden hiçbir zaman birinci parti olarak çıkamayan CHP, merhum Bülent
Ecevit’in liderliğinde çok yüksek bir oy alarak seçimlerden birinci çıktı. Tek
başına iktidar olması için birkaç milletvekili gerekiyordu. Çok oy almak
yaramamış olacak ki, Ecevit’in kendinin de bir hatâ olarak kabul ettiği Güneş
Motel hâdisesi oldu.
Bunlar ne ki?
Memleketin her yanında sıkıyönetim ilân edildi ama gelin
görün ki, her ne hikmetse sıkıyönetime rağmen kardeş kardeşi hâlâ öldürmeye devam
ediyordu. Üstüne üstlük, aylarca cumhurbaşkanı da seçilemesin mi? İşte o zaman
ardından geldi askerî yönetim yani 12 Eylül Darbesi! Yıllar sonra anladık ki,
meğer darbeye bahane olsun diye ortalığı karıştırıyorlarmış.
Sonra Özallı yıllar geldi ve biz de ilk defa serbest
piyasayla tanıştık. Belki size tuhaf gelecek ama duyun ve inanın, bir zamanlar
cebimizde, çekmecemizde, cüzdanımızda döviz varsa ve yakalanırsak bunun büyük
cezası vardı. Özal’dan sonra cebimizde döviz yoksa kız vermez, adam yerine konmaz
olduk. Dışarı gidip bir kutu sigara getirenlere hayran hayran bakardık…
Öyle devam etmedi. Dışarı bir açıldık, bir açıldık,
“kaçak” diye adlandırdığımız ne varsa basıp vergisini alır olduk. Yurtdışına
gidip gelmeler başladı. Düşünün, beni 19 yaşında, o zamanki hükûmet “Körsün”
falan demeden yurtdışına gönderdi.
Bir zamanlar “ASALA” diye bir terör örgütü vardı. Sonra o
maşanın sahipleri ülkemizi yeteri kadar karıştıramadıklarını düşünmüş olsalar
gerek, işi PKK’ya taşere ettiler. Bir de onunla uğraşmaya başladık…
Bu arada, inanmayacaksınız ama Malatyalı bir Türk gitti,
Papa’yı vurdu. Yıllarca onun arkasındakileri merak edip durduk.
Bir olumlu, bir olumsuz şeyler yaşamışız gibi gelmesin
size, kısa kısa yazdığım için öyle görünebilir. Meselâ ilk defa asker olmayan
bir cumhurbaşkanımız olmuştu ve sıradışı olan o Cumhurbaşkanımız, ilk defa
Türkiye Cumhuriyeti’nin vazîfesi başında vefât etmiş cumhurbaşkanı oldu.
Neler gördük neler…
Biz ne heyecanlı seçimler de yaşadık! 1994’te, seçilme
ihtimâli neredeyse yok sayılan Recep Tayyip Erdoğan, 40 yaşında İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. Refah Partisi de büyük bir başarı
kazanmıştı...
Hikâyenin devamı dünyanın hiçbir yerinde olduğu gibi
değil. Çok başarılı bir belediye başkanlığı yapan Recep Tayyip Erdoğan’ı
sanırsınız ödüllendirecekler, “Başımıza
gelmedik kalmadı” diyorum ya, o başarılı belediye başkanını hapse attılar.
En büyük ve iktidar partisi olan Refah Partisi’ni hükûmetten
düşürüp kapatmalarına ne diyeceksiniz? Bunlara kaç kişi şâhit olmuştur ki? Onun
yerine kurulan Fazilet Partisi ana muhalefetteydi; ne var ki muhalefete düşmesi
tatmin etmemiş olsa gerek, onu da kapattılar.
Yerin üstü bu şekilde anlık şoklar yaşarken, 17
Ağustos’ta yerin altı da hareketlendi. Marmara Depremi’ni yaşadık. Binlerce
canımızı kaybettik. Doğru dürüst hükûmet seçmemize müsaade edilmediği için
Devletimiz zayıf düşmüş ve âdeta depremin altında kalmıştı. Birkaç hafta sonra
deprem bölgesine gitmiş olmama rağmen orada karşılaştığım ceset kokularından
dolayı günlerce yemek yiyemedim. Yerin altı bir kere başladı ya, ardından Düzce
Depremi geldi. Orada da canlarımız gitti, perişan olduk.
O ara üzüntü ve can sıkıntısı derken bir de bakmışız, 2002
yılında Dünya Kupası’nda üçüncü olmuşuz. Bir taraftan futboldan olumlu şok, bir
taraftanda siyasetten olumlu şok! Daha dört sene önce hapse attıkları Recep
Tayyip Erdoğan’ın kurduğu parti, girdiği ilk seçimde ezici bir çoğunlukla
Meclis’e girmesin mi?
Dünyada kaç kişi bunları yaşamıştır?
Güç odakları hapse atacak, halk çıkarıp başına Başbakan
yapacak ve bunlar dört sene içinde cereyan edecek… Güç odakları durur mu? Hemen
ardından Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde gelsin 27 Nisan E-Muhtırası… O da yetmez,
hemen ardından gelsin iktidardaki partiyi kapatma dâvâsı...
Bunları yaşarken bayramlar bayramlıktan çıkıyor, insanın
ağzında tat kalmıyor.
15 Temmuz’da verdiğimiz şehitlerimizin, terörden dolayı
verdiğimiz şehitlerimizin, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da verdiğimiz şehitlerimizin
acıları hepimizin yüreğinde. Onlar sayesinde çocuklarımız yarına umutla
bakabiliyorlar. Onlar sayesinde Devletimiz dünyanın dört bir tarafına yardım
eli uzatacak hâle gelebiliyor. Onların sayesinde 14 günde solunum cihazı
geliştirip üretecek huzurlu ortamlarımız var. Onlar sayesinde büyüklerimizin
kapılarını vefâyla çalıp ihtiyaçlarını soran insanlarımız var…
Bunların hepsi başımıza geldi gelmesine de, şu küresel
salgın daha farklı geldi! Ne evden çıkabiliyor, ne el sıkabiliyor, ne okula
gidebiliyor, ne de tatile gidebiliyoruz. Şimdiye kadar Ramazan’ı da, bayramı da
bu şekilde geçirmemiştik.
Evet, vefât eden canlarımız var. Evet, iş sıkıntısı çeken
insanlarımız var. Diğer taraftan da eğitim devam ediyor, toplantılar artarak
gidiyor. Mâliyetler düştü. Aileler bir arada. Gerçi arkadaşlarla telefon,
görüntülü görüşme tatmin etmiyor ama hiç yoktan iyidir.
Duygularımız, fikirlerimiz ve hattâ bilgilerimiz
karmakarışık.
Hâsılı, asırlardır hiçbir neslin başına gelmemiş olan,
evlerimize hapseden, mabetlerle, AVM’lerle, eğitim kurumlarıyla aramıza mesafe
koyduran böyle bir salgın da başımıza gelmiş oldu. Geçen sene böyle bir öngörü
yapan birine rastlasaydık “Kafayı yemiş”
derdik belki de. Bundan ders alarak, gelecek bayramla ilgili de bir şey
söyleyemiyorum. Aklımıza gelmeyen başımıza gelmiş oldu. Doğrusu şimdi, “Gelecek bayramda neler yaşayacağımızı merak
etmiyorum” desem yalan olur.
Rabbim her şeyin hayırlısını, bayramın da en güzelini sizlere nasip etsin, yaşatsın!