Başarmaktan başka çaremiz yok!

Batı ile mücadele edip kendi dünya görüşünü dalgalandırmak için her alanda üretim şarttır. Fikir, bilgi, teknoloji, kültür ve medeniyet bunlardan sadece bazılarıdır. Ancak üniversiteler unvan tamamlama ve sırtını devlete dayama yeri olmaktan çıkmadıkça, istenen verimi almak zor görünüyor…

EKONOMİK güç, doğru ellerde olduğunda caydırıcı rol oynar. Günlük hayatta da ekonomi iyi bir aracıdır. Bireylerin ekonomi üzerine odaklanıp her şeyi buna göre şekillendirmeleri, insan ve insanlık açısından pek makbul bir durum değildir. Ekonomi aracı olmalıdır, amaç olmamalıdır.

Bugün dünyadaki büyük şirketlerin çoğunda ekonomi birer araç hâline dönüşmüştür. Amaçlarının çoğunu da fikir ve dünya görüşlerini bütün dünyaya ikâme etme üzerine inşâ etmektedirler. Ekonomi, bu şirketler tarafından birer ideolojik aparat hâline getirilmiştir.

Bizim gibi ülkelerin önce kendi dünya görüşlerini inşâ etmeleri, ardından da bunu ikâme etmek için gerekli adımları atmaları gerekir. Dünya görüşünü inşâ edememiş ve potansiyelini bu yola koyamamış ülkelerin dünyaya yeni bir dünya sunmaları zor görünüyor.

Kendi kabuğunda olanların dünyaya yeni bir dünya/medeniyet anlayışı sunmaları zordur. Bunların, özellikle dünyanın entegre olduğu devreye uymaları da imkânsızdır. Dünyaya entegre olmanın, dünya ile rekabet edebilmenin ve dünyaya yeni bir pencere açmanın yolu, kendi dünya görüşünü oluşturacak fikir dünyasını oluşturmaktır. Bunların tamamını birer metin hâline getirmek ve medeniyet anlayışını ortaya koymak gerekir.

Türkiye gibi ülkelerin, bir defa Batı’nın fikir kıskacındaki etkisinden kurtulmaları gerekir. Batı, sanayi devrimlerini başardığı için ekonomik açıdan belli bir refaha ulaşmıştır. Ancak fikrî açıdan bakir kalmıştır. Batı’nın dünyaya yeni bir fikir/görüş sunmasının imkânı yoktur. Zira Batı, kendisini klasik ve deterministik görüşe hapsetmiştir. Böyle bir Batı’nın geleceğe dönük tasavvuru zor görünüyor.

Batı şimdilik bütün potansiyelini ekonomik güçten alıyor. Doğu da Batı’dan ithalat yapıyor. Kendi medeniyet tezini ortaya koyacak Doğu ülkelerinin/medeniyetlerinin dünyaya yeni bir şeyler söylemeleri için Batı’nın çöküşte olan ekonomik gücüne erişmeleri ve Batı’yı geçmeleri gerekir.

Söz konusu dünya ile rekabet ve kendi görüşünü ortaya koymak için bunun ilk formel yolu, üniversitelerde dünya görüşüne dair üretimin olması, teknolojik olarak üniversitelerde yeni imzalar atılmasıyla mümkündür. Batı’nın daha önce başarmış olduğu sanayi devrimlerine karşın Doğu’nun başarısızlığı dördüncü sanayi devrimi ile giderilebilir.

Dördüncü sanayi devriminin iki ayağı var: Dijital teknoloji ve nanoteknoloji… Türkiye dijital teknolojide iyi durumdadır. İHA ve SİHA gibi teknolojik cihazlar ile kendisini dünyaya kabul ettirmiş, savaşların kaderini değiştirmekte rol oynamış ve bölgesinde hatırı sayılır noktaya gelmiştir. Bu aşamada dünya ile rekabet edebilen ilk beş ülkeden biridir. Aynı şeyleri nanoteknoloji ve ilgili alanlarda söylemek zor görünüyor.

Ama genel olarak ülkelerin kalkınmaları sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan bütün alanlarda kalkınmakla mümkündür. Dünyanın ekonomik açıdan zengin ülkeler sıralamasına bakıldığında ABD, Çin, Japonya, Almanya, Hindistan, Birleşik Krallık, Fransa, Kanada, İtalya ve Brezilya gibi ülkeler önde geliyor.

Burada ilk on içerisinde kalıcı olmadıkça dünya ile boy ölçüşmek zor görünüyor. Bu boy ölçüşmenin ilk adımlarının akademi dünyasından alınan bilimsel verilerin günlük hayatta katma değeri yüksek ürüne dönüşmesiyle mümkün olabileceği herkesin malûmudur. Ekonomik açıdan zenginliğin katma değeri yüksek teknolojik ürün ve gıda olabileceği de açıktır.

Türkiye gibi ülkelerin sadece inşaat sektöründe lokomotif olması, istenen beklentiyi karşılayamaz. Türkiye gibi içeriden ve dışarıdan sürekli tehdit altında olan bir ülkenin şimdi olduğu gibi ayakta durması, takdir edilesi büyük bir başarıdır. Türkiye gibi ülkelerin en büyük hataları, olaylar olmadan önce çözüm üretememesi, en azından hayatta siyasetin ilk sırada olarak yön verici olması ve ehliyet/liyakat unsurlarından istenilen gibi yararlanamamasıdır.

Bugün dünya üniversitelerinin büyük çoğunluğu Batı’nın klasik fikir dünyasının taşıyıcı ve sözcüleri gibidir. Kendi görüş ve düşüncesini ortaya koyacak rolde değildir. Üniversiteler unvan tamamlama, eğitim-öğretimi devam ettirme gibi alışılmış ana omurga üzerinden yürümektedirler.

Türkiye’deki her şehirde üniversite mevcuttur; bazılarında birden fazla üniversite bulunmaktadır. Lâkin bırakın üniversite kitabı satan bir kitapçıyı, normal okuma kitabı satan bir yer bile yoktur. Toplum kitaba rağbet etmemektedir.

Üniversite ve toplum, başarılı, ehliyet ve liyakat sahibi konusunda uzman kişilerin omuzlarında yükselir. Bir insanın potansiyelinin yansıması, en önemli fonksiyonel iştir. İnsanın potansiyelini gerçekleştirici gerekli bütün donanımları hareket ettirecek eğitim-öğretim sistemi ne derece bu konuda gerekeni yapabiliyor, üzerinde düşünülmesi gerekir.

Batı ile mücadele edip kendi dünya görüşünü dalgalandırmak için her alanda üretim şarttır. Fikir, bilgi, teknoloji, kültür ve medeniyet bunlardan sadece bazılarıdır. Ancak üniversiteler unvan tamamlama ve sırtını devlete dayama yeri olmaktan çıkmadıkça, istenen verimi almak zor görünüyor.