Başarılamayan birlik hayâli: Arap Devletleri Ligi

Birliğin kendi içerisinde de sadece Türkiye’ye yönelik olarak değil, diğer birçok mesele karşısında farklı tutum, söylem ve politika izlemesi, birliğin geleceği için olumsuz bir tablo olarak durmaktadır. Bu bağlamsa, AL üyesi devletlerin birliğin geleceğinden çok kendi ulusal çıkar ve gelecekleri üzerinde yoğunlaştıkları ve de yoğunlaşacakları sonucunu doğurmaktadır.

ULUSLARARASI örgütler,  uluslararası ilişkilerde sadece politikayı değil, bütün dinamikleri etkileyen birer olgu hâline gelmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı sonrası başlayan uluslararası ve bölgesel örgütlenme/entegrasyon hareketleri, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından hız kazanmıştır. Özellikle küreselleşme ile birlikte devletlerarası ilişkilerin çeşitlenmesi, örgütlerin sayılarını da arttırmıştır.

Bazı örgütlenmeler uluslararası nitelik kazanarak önemli aktörler hâline gelirlerken, bazıları da sadece bölgesel düzeyde etkinlik göstermişlerdir. Bu bağlamdaki örgütlerden biri de “Arap Ligi” ya da “Arap Devletleri Ligi” ismiyle bilinmektedir.

Lingo-etnik ve bölgesel bir örgüt niteliği taşıyan Arap Devletleri Ligi (AL), 22 Mart 1945 yılında kurulmuştur. Bu makalede AL’nin kuruluş süreci, amaçları, uluslararası ve bölgesel etkileri ve Türkiye ile olan ilişkileri ele alınacaktır.

AL’nin amacı nedir?

Arap Devletleri Ligi, dünya genelinde örgütlenmelerin hız kazandığı ve aktörler için ihtiyaç olarak görülmeye başlandığı İkinci Dünya Savaşı’nı takiben kurulmuş bir örgüttür. Örgütün kökleri, İkinci Dünya Savaşı sürecinde Arap devletleri arasında başlayan, Arapların birliğini ve beraberliğini amaçlayan görüşmelere dayanmaktadır.

Arapları bu görüşmelere mecbur bırakan birtakım nedenler olmuştur. Bilindiği üzere Arapların yoğun olarak yaşadığı bölgeler savaş alanı hâline gelmiş ve bu bölgelerde yaşayan halklar savaştan olumsuz bir şekilde etkilenmişlerdir. Bu durum ise Araplarda milliyetçilik düşüncesinin yükselmesine ve bağımsızlık taleplerinin artmasına yol açmıştır. Bilhassa İsrail Devleti’nin kurulması ve yayılmacı politikalar izlemesi, Arapların birlik fikrini perçinlemiştir. Bu bağlamda Mısır, Irak, Lübnan, Suriye, Suudi Arabistan, Ürdün ve Yemen, İskenderiye’de imzaladıkları protokol ile aralarındaki işbirliğini geliştirme, Arap halklarının çıkarlarını muhafaza etme ve bağımsızlıklarını korumayı amaçlamışlardır.

Bu protokolün ardından 22 Mart 1945 tarihinde aynı devletler, Arap Devletler Ligi’nin kuruluşunu resmen ilân etmişlerdir. Günümüzde 22 üye devlet (Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri -BAE-, Cezayir, Cibuti, Fas, Filistin, Irak, Katar, Komorlar, Kuveyt, Libya, Lübnan, Mısır, Moritanya, Umman, Somali, Sudan, Suriye, Suudi Arabistan, Tunus, Ürdün ve Yemen) ile varlığını devam ettirmektedir.

Arap Devletler Ligi’nin amaçları; üye devletlerarasındaki ilişkileri geliştirmek, yaygın iş birliği ile egemenliklerinin korunması için ortak politikalar oluşturmak ve Arap devletlerinin ulusal ve uluslararası çıkarları hususunda çalışmak olarak belirlenmiştir. Kısaca birliğin amacı, Arap ülkeleri arasındaki iş birliği ve dayanışmayı güçlendirmek ve Arap dünyasını ilgilendiren konularda ortak tutum geliştirmektir.

Arap coğrafyası tarihsel süreç içerisinde büyük savaşlara ve çatışmalara şâhitlik etmiştir. Özellikle bölge dışı aktörler, başka bir deyişle Batılı etkinler, bölge ülkelerinin birbirleriyle çekişme içerisinde olmasına yol açacak müdahalelerde bulunan politikalar izlemişlerdir. Bu durum, Arap birliğinin sağlanamamasında önemli bir etken olmuştur. Bu bağlamda Arap Devletler Ligi örgütü kurulurken, üye devletlerin arasındaki sorunların barışçıl yollarla çözülmesi talebi önem arz etmektedir.

Birlik için en mühim siyâsî husus, “Filistin” konusu olmuştur. Arap devletleri, Filistin’in bağımsız bir devlet olması için ortak hareket edeceklerini ve bağımsızlık sağlanana kadar çalışacaklarını vurgulamışlardır. Öyle ki, Filistin meselesi hâlen çözülemeyen bir sorundur. Gelişen tarihsel olaylar, Arap devletlerinin Filistin konusuna bağlı olarak İsrail politikasında başarısız olduklarını ortaya koymaktadır.

AL, Filistin sorununda başarısız olmasına karşın birtakım uluslararası ve bölgesel konularda etkin olmayı başarmıştır. Bu bağlamda Arap bağımsızlık hareketlerine ilişkin konularda birlik üyesi ülkeler daima ortak hareket ederek birbirlerine destekçi olmuşlardır. Arap olan ya da olmayan devletlerarasındaki sorunlarda da daima birliğe üye olan devletlerin tarafında yer almışlardır. Küresel bağlamda ise Petrol Krizi ve sonrası yaşanmış olan süreç, birliğin önemini arttırmıştır.

Hatırlanacağı üzere İsrail’in Arap topraklarını işgâl etmesine bir tepki olarak, birlik üyesi Arap devletleri petrol üretimini kısmıştır. Batılı devletlerin petrole olan ihtiyaçlarının artması ve temin edememeleri, birliğin petrole bağlı olarak küresel düzeydeki rolünü arttırmıştır.

Petrol Krizi ve sonrası yaşanan küresel düzeydeki bu yükseliş, sonrasında sağlanamamıştır. Özellikle Irak Savaşı, Arap Baharı ve Suriye Savaşı, Arap coğrafyasındaki dengeleri sarsmış, birlik üyesi ülkelerin fikir ayrılıklarını arttırarak birliğin gücünü zayıflatmıştır.

AL-Türkiye ilişkileri hakkında

AL ve Türkiye arasındaki ilişkiler çok yoğun olmamakla beraber, iki aktör arasındaki siyâsî, sosyal, ekonomik ve kültürel ilişkileri geliştirmek amacıyla Türk-Arap İşbirliği Forumu, 3 Kasım 2007 tarihinde İstanbul’da imzalanmıştır. Arap Devletleri Ligi’nin Türkiye ile olan ilişkileri birtakım unsurlara dayanmaktadır. Geçmişten kaynaklanan sorunların başında, Hatay’ın Suriye’ye katılması, Su Sorunu, İsrail ile olan ilişkiler ve Suriye Savaşı gelmektedir.

Bu sorunların yanı sıra, özellikle on yılı aşkın bir süredir devam eden Suriye Savaşı’nda Türkiye’nin izlemiş olduğu politika, Arap ülkeleri ile olan ilişkilerini de olumsuz etkilemiştir. Öyle ki, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı’na yönelik Arap

Birliği Genel Sekreteri’nin 

“İşgâl ve Suriye’nin egemenliğinin ihlâlidir” şeklindeki açıklaması, birliğin Türkiye’ye yönelik bakış açısını da ortaya koymaktadır. 

Birliğin kendi içerisinde de sadece Türkiye’ye yönelik olarak değil, diğer birçok mesele karşısında farklı tutum, söylem ve politika izlemesi, birliğin geleceği için olumsuz bir tablo olarak durmaktadır. Bu bağlamsa, AL üyesi devletlerin birliğin geleceğinden çok kendi ulusal çıkar ve gelecekleri üzerinde yoğunlaştıkları ve de yoğunlaşacakları sonucunu doğurmaktadır.