Bana “dizini” söyle, sana “kim olduğunu” söyleyeyim!

Şimdi gayr-i Müslimlerde bile kutsal olmasına rağmen “anne baba ile evlât arasını açan”, anneyi korkunç hayâlet gibi gösteren, kızların en behimi hareketlerini terbiye etmeye çalışan ana babayı karalayan psikolojik filmler gündemde. Psikolojisi bozuk insanları dinleyerek yaşlanan, “Bütün suçların sebebi annen baban!” diyen bir kadının kitapları ile son vurgunu vuruyorlar.

SANAL dünya, gerçek dünyayı yener mi?

Sosyal medya, TV ve internet kanalları hayatımızın merkezine geldi oturdu. Çoğunluğu malayani olan, zihnimizi ve ruhumuzu kirleten bu araçlar zamanımızı, saatlerimizi, ömrümüzü çalıp kişileri ve toplumları bambaşka bir duruma dönüştürdü.

Sosyal medyanın öne çıkmasıyla her ne kadar “televizyon”, her ne kadar bir adım geride kalsa da hâlâ hayatımıza yön veren, zamanımızın ve de ömrümüzün büyük bir kısmını çalan bir iletişim aracı. Hep mi zararlı bu aygıt, hiç mi faydası yok? El-cevap: Tıpkı bıçak gibi, adam da kesersin, ette doğrarsın… Nasıl kullandığınıza bağlı…

Hâsılı, kişilerin yaşam tarzına, hattâ düşünce yapısına, sosyal hayatına etkiyle işitsel, görsel ve ruhsal duyularına hitap eden iletişim araçları bizim ülkemizde menfi mi, müspet mi etki yaptığına, toplumu ve fertleri inceleyerek cevap verebiliriz.

Türkiye’de kültürel yozlaşma, bilhassa gençlerde, kendi kültüründen, kendi kökünden, kendi dininden, kendi geleneklerinden kopmaya meyyâl tavırların, ahlâkî yozlaşma, kutsal ve mânevî değerlere savaş açmanın çok hızlı ilerlediğini ve toplumun sosyal bir çöküş içinde olduğunu görmemek kabil değil. Bunun en önemli sebebi, hayatımızı zamanımızın ve huzurumuzun en büyük düşmanı olan televizyon dizileriyle doldurmamız. Televizyon dizilerinde son zamanlarda “tarihî diziler” açığı kapamaya, bir nebze olsun mânevî, tarihî ve kültürel bilgiler vermeye çalışsalar da, bu diziler de tarihî hatalardan berî değiller. Bu tarihî diziler, içeriklerinde dedelerimiz Bizans savaşçısı veya Roma hırpani kıyafetiyle giydirilip Osmanlı/Selçuklu askeri gibi gösterilse de, tarihî hatalarla dolu olsa da “Şükür ki bu diziler yapıldı” dedirtiyorlar. Vatan aşkı ve kutsal değerleri korumak için savaşmak gereği gibi mefkûreler işlense de, böyle zengin bir tarihe sahip olan bu ülke için çok eksik ve yetersizler.  

Yıllardır öyle ahlâka mugayir dizilerle toplumsal ifsat oluşturuldu ki maalesef aile içi aldatmalar, eşlerin güvenini sarsan, eşlerin psikolojisini bozan, tamamı ile nefsi behimi duygulara hitap eden diziler yapıldı. Bu dizilerde oynayan yarı çıplak, sözüm ona sanatçılar -birkaçı hariç- asla “sanatçı” değiller. Onlara başka sıfat lâyık. İşte bu güruh, “sanatçı” olarak lânse edildi, gençlere ve çocuklara rol model gösterildi. Erkeklere “Hatununu aldat, haram daha heyecanlı!” telkini verilerek dünyasını, ahiretini, ailesini ve huzurunu mahvedecek haramlar cazip gösterildi. Aile huzurunun kalmadığı, kadınların birbirine benzediği, aldatmanın sonunun mahvolmak olmadığı yönünde teşvik edildiği senaryolar yazıldı.

Psikoloji temalı diziler psikolojiye iyi geliyor mu?

Meğer bundan daha vahimi de olabiliyormuş! Elan ana baba arasını açan projeler gösterimde. Karı-koca arasını açan dizilere rahmet okutacak yeni bir akım olarak psikolojik filmler sürümde… Bir ana-evlât kalmıştı aralarını açmadıkları! Mânevî bağlara, sevgiyle güçlenen yüreklere yeni bir savaş başladı. “Sen günaha düşersin, suç işlersin ama bunun sorumlusu sen değil, senin anan baban!” tertibi var bu yeni dizilerde.

Ruh hastası insanları dinleyerek ömrü geçmiş bir kadının kitabından yazılan, anneleri ve babaları tamamı ile bütün suç ve günahların sebebi olarak gösteren, daha vahimi ise insanların ruhunun kuytularında en kirli, en çirkin, en korkunç suçları açığa çıkaran ve bu konuda tamamen ana-babayı suçlayan filmler revaçta olmaya başladı.  “Masumlar Apartmanı” ismiyle “psikolojik filmler” kategorisi altında, ruh hastası insanları dinleyerek ömrü geçmiş bir kadının yazdığı ve TV dizi yapımcılarının dejenere ederek topluma dayattığı, anne babasını hayâlet veyahut korkunç ruh gibi gösteren, lise çağındaki kızının erkek arkadaşı ile evli iki eş gibi davranmasına engel olduğu için anneyi psikopat gibi gösteren, gençlik adına son derece tehlikeli mesajlar barındıran bu film, ivedilikle yayından kaldırılıp telin edilmeli. Ayrıca bu filmin bir de Devlet’in kanalında oynatılıyor olması ayrı bir vahamet!

Ahlâkî değerlere ve geleneklerine uyan insanları psikolojik rahatsızlığı olan insanlar gibi lânse eden malûm film, gençlerin ruhsal dengesini bozmakla kalmayıp, onları tamamı ile ana babalarını suçlayarak kendi yaptıkları hataları anne ve babalarına yüklemek noktasında yönlendirerek çok büyük bir toplumsal zarara sebebiyet veriyor. Filmin verdiği mesajlar, gencin hem hata yapmakta devam etmesine, hem psikolojinin bozulmasına, hem de anne ve babaların evlâtlarıyla aralarının açılmasına yol açıyor.

Yıllardır eşini aldatan, zengin-fakir yaşamının arasındaki farkı mutluluk/mutsuzluk sebebi gibi yansıtan, behimi duyguları ön plâna çıkaran aşk temalı filmler oynatıldı. Türkiye’de boşanma oranı ve eşlerin işlediği cinayetler arttı. Psikolojik vakalar hakeza... Şuur altına, “Eşin bir yerde ise kesin seni aldatıyordur” diyerek zayıf karakterli insanların aile huzurunun bozulmasına sebep olundu. “Komşunun mahalledeki kızlarının namusu bizim namusumuzdur” diyen Müslüman Osmanlı torunlarından, markette evlâdının yanında hicap etmeden sevgili arayan, yılışık, kadınsı hareketleri olan vıcık vıcık erkek tipi oluştu. Saçları uzun, dövmeli, taytı yapışmış, tişörtü bir beden küçük, komik duruşlu, mide bulandıran erkekler türedi.

Bir de bunun tam zıddı, ifrat ve tefritin timsali mafya dizileriyle adam öldüren, işkence yapan psikopat tipleri, para kazanmak için her türlü pisliği yapan insanları güçlü göstermeye çalışarak gençleri mafya tarzı hareket ve yaşama özendirdiler. Bir eğitimci olarak söylüyorum, toplumdaki şiddet bu filmler yüzünden arttı. Madde bağımlılığı, kalleşçe adam dövme, zayıfı ezme bu filmlerle gençliği mahvetti. Bütün bu mafya, aldatma, ruh hastalarının en adi suçlarının göz önüne konularak normal karşılanmasına sebebiyet veren bu diziler ivedilikle kaldırılmalı.

Bir itirazı, “Tarihî dizilerde şiddet ve savaş var” diyenleri duyar gibiyim. Onlara şunu bilhassa söylemeyi isterim: İnsan adam öldürür, katil olur; savaşta vatanını korumak için adam öldürür veya can verir, gazi veya şehit olur. Mafya filmlerinde arkadaşını kesiyor, katil oluyor; diğerinde ise savaş meydanında cenk ediyor, “gazi” oluyor.


Kadın programları Devlet’i aciz gösteriyor

Bir de bunlar kadar vahim olan cinayet programları var. Devlet’i aciz gösteren programlar… Kaybı Devlet bulmuyor, onlar buluyor. Cinayeti Devlet çözemiyor da onlar çözüyor. Suçluyu hâkim ve savcı yargılamıyor da onlar yargılıyor. Aslında suçu sabit olmayan insanları zan altında bırakarak kendileri en büyük suçu işliyorlar ama kimseden ses çıkmıyor ve bir de reyting rekorları kırıyorlar böylece. Kadınımız ve erkeğimizle magazin yani röntgen -başkalarının hayatını gözetleme- uğruna zamanımızı ve ömrümüzü harcayıp hangi mihrakın elleri ile hazırlandığı belli olmayan programlara prim veriyoruz. Suçlu olsun veya olmasın, suç isnat edilmiş insanları çıkarıp tamamıyla suça meyyâl insanlara emsâl teşkil edecek iğrenç örnekler sergileniyor.  

Birtakım kadın çıkıyor, yargılıyor, sorguluyor, ukalâca ve abuk subuk şeyler söyleyerek, sahnede köçek misâli dolaşarak millete akıl veriyor. En adi suçluları çıkarıyor, kendi yargılıyor, kendi sorguluyor, Devlet’i aciz gösteriyor ve suçları ifşa ederek topluma emsâl teşkil ediyor, suçların çoğalmasına neden oluyor. Türkiye'nin komşuluk değerlerine, güvene, yardımlaşamaya ket vuruyor.

Diğer bir kadın çıkıyor, katilleri aklıyor, katil olmayanları suçluyor, ailenin en gizli mahremini ifşa ediyor, sanki kayıpları o buluyor gibi polisten, Devlet’ten üstün pozlara giriyor. Kim veriyor bunlara bu hakkı? Bunlar kimlerle iş tutuyorlar? Bu programları yapanlar hangi derin güçlerin desteğiyle birlikteler? Bunları bilmiyoruz ama gördüğümüz kadarıyla bu programlar, toplumu bir arada tutan, fertlerin sosyolojik olarak huzurunu sağlayan güven duygularını yok ediyor.

Ramazan’da çocuklarımız şeker toplayamaz, komşu komşuya gidemez, birbirine iyilik yapamaz, bir tas çorba götüremez oldu. Komşu komşunun psikolojisini düzelten en büyük psikoloğu, en büyük danışmanı idi; şimdi birbirine güvenemez oldu. Cinayetler ve tecavüzler daha çok arttı. Çünkü bu programlar emsâl teşkil ediyor, yön veriyor. Aklî dengesi yerinde olmayanlara cinayetin, suçun reklâmını yapıyor.

Evvelâ fertleri devletlerine, yönetime düşman ederek devletleri parçaladılar; sonra eşleri birbirine şüphe ile baktıran, hattâ birbirinin düşmanı hâline getiren bu yapımlarla şimdi daha tehlikeli bir teşebbüse girerek evlâtlarla ebeveyn arasını açarak aileyi birbirinden kökünden, tamamen koparma çabasındalar. Her fert bireysel düşünecek, egoist ve Narsisist olacak, toplum diye bir şey kalmayacak; herkes fert fert tek kalınca, yalnız, zayıf ve savunmasız hâlde medya araçlarının sahibi olan güçlerin birer kuklası olacak.

TV ve basın, film ve dizilerle yıllardır önce ülkeleri bölmeye çalıştılar, “Devlete başkaldır, terörist ol!” diyerek, “Eşitlik” diyerek, “Çalışanla çalışmayan aynı rızkı yesin” diyerek Devlet’le vatandaşın arasını açtılar; komün düşüncesi yüzünden dünya kan gölü oldu. 

Sonuç

Ah Necip Fazıl Üstad ah! “Bir gençlik” demiştik ya, evet, bir gençlik geliyor. Lût kavminin iğrenç yaratıklarını desteklemeyi eşitlik zanneden, kedi köpeğe acımayı tek insanlık ve merhamet kıstası gören, öz annesini merdivenden aşağı iten, babasına höykürmeyi özgürlük zanneden, her türlü ahlâksızlığı orta yerde serdeden, belden aşağı behimi duygularını utanmadan dillendiren bir gençlik geliyor. 

Ne vatan, ne aile bilen; sadece kedi köpeğe acıyan, Lût kavminin yaratıklarına kucak açan bir gençlik geliyor. Babalar kızlarını kıskanmaktan utanır oldu; utanılacak şeyleri yapınca ses çıkarılmaz oldu. Sevgi nedir, vefa nedir, İslâm nedir, Rasûlullah kimdir hiç bilmeyen, dinlemeyen bir gençlik geliyor. Gördüğü bütün ahlâksızlıkları kopyalayan, dizilerdekileri kahraman zanneden, hayâlde yaşayan bir gençlik geliyor.

TV ve basın, film ve dizilerle yıllardır önce ülkeleri bölmeye çalıştılar, “Devlete başkaldır, terörist ol!” diyerek, “Eşitlik” diyerek, “Çalışanla çalışmayan aynı rızkı yesin” diyerek Devlet’le vatandaşın arasını açtılar; komün düşüncesi yüzünden dünya kan gölü oldu.

Sonra aşk filmleri yaptılar. Aldatan erkek temalı dizilerle “kadın hakları” diyerek kadını eşine başkaldırtıp aileyi yıktılar. Dünya ahlâksızlık ve çirkeflik bataklığına döndü.

Şimdi gayr-i Müslimlerde bile kutsal olmasına rağmen “anne baba ile evlât arasını açan”, anneyi korkunç hayâlet gibi gösteren, kızların en behimi hareketlerini terbiye etmeye çalışan ana babayı karalayan psikolojik filmler gündemde. Psikolojisi bozuk insanları dinleyerek yaşlanan, “Bütün suçların sebebi annen baban!” diyen bir kadının kitapları ile son vurgunu vuruyorlar.

Ve tarihî hatalarla dolu tarihî filmler çekiyorlar.

Evet, siz hangi dizileri izliyorsunuz? “İzlediğin diziyi söyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana”