“Bana 5 yıl verin, Türkiye’yi uçurayım”

Ama utanmazlığın diz boyu olduğu CHP, kendi içindeki taciz ve tecavüz olaylarını bile AK Parti’ye bağlayarak acziyetini bir kez daha gösterdi. Şimdi sanığa son sorum şu: Siz, uçmak için kendi kullandığınız keyif verici maddelerle mi Türkiye’yi uçuracaksınız?

BİRKAÇ hafta önce yazmıştım gerçi ama o günden beri gülmekten kendimi alamadığım için klavyeme mâni olamadım. Gene bir kara muhalefet, gene bir CHP, gene bir Müdür Bey yazısı…

ABD’de dış ilişkiler konseyinin yayın organı Foreign Affairs’deki bir analiz çıktı karşıma bugün. Buna göre dünya, insansız hava aracı (İHA) savaşları dönemine girmiş. Bu cümleden anlayabileceğimiz iki durum var: Birincisi, İHA edinmek, üretmek, geliştirmek ve kullanmak konusunda bir yarış söz konusu… İkincisi ise, bundan sonraki savaşların bu yeni nesil hava araçları ile yönlendirilecek olması…

Makalenin geneline bakınca her iki durumun da anlatıldığını görüyoruz. Bizi ilgilendiren tarafı ise Türkiye’nin bu konudaki üretim ve deneyiminin ne durumda olduğu.

İHA’ların bir savunma ve taarruz silahı olarak kullanılması için gerekli olan şart, onları silahlandırmak. İlk dönem dronlar sadece keşif amaçlı kullanılabiliyorken, isimleri İHA olsa da yeni dönem dronların üzerine bombalar, füzeler yükleyerek isimlerini SİHA olarak güncelledik. Bu yapılamaz, hattâ yapılmamış bir teknoloji değildi. Ancak Türkiye bu konuyu o kadar sahiplendi ve önemsedi ki dünya çapında yankı uyandıran sonuçlar almaya ve SİHA savaşlarının fitilini ateşlemeye vardı iş.

Fransız Liberation gazetesinin de gündeminde Türk SİHA’ları vardı. Onlar da yayınladıkları haberde SİHA’ların, Türkiye’nin gücünün yükselişinin ve büyüyen bağımsızlığının sembolü hâline geldiği ve Türkiye'nin dış politikasında önemli rol oynadığı anlattılar.

Haberlerin içeriğinde çok detay var. Yeni bir savaş teknolojisi olarak bu araçların nasıl kullanıldığı, bu başarının Türkiye’yi nasıl da öne çıkardığı, Türkiye’nin ürettiği ve olağanüstü taktiklerle kullandığı SİHA’ların nasıl durdurulamaz olduğu anlatılıyor. Aslında bu detaylar bir övgü niyetiyle değil, Avrupa’yı muhtemel “Türk tehlikesine” karşı uyarmak amacıyla verilmiş. Ancak her cümlesi övgü ve korku kokuyor. Bizim muhalefet henüz görmezden gelse de, düşman, her cümlede 18 yıllık iktidar aklını takdir ediyor.

Meğer senelerdir üzerinde çalışılan bu teknoloji bizi çoktan uçurmuş. Meğer Türkiye’yi uçurma hayâli kuranlar, uçağın tam kanadında oturdukları için zaten uçuyor olduğumuzu fark edememişler. Ya da onların uçmak-uçurmak kavramları farklı…

Kılıçdaroğlu, her hafta olduğu gibi bu hafta da grup toplantısında kırdı geçirdi bizi. Bir o kadar da utandırdı Türkiye’ye yakışmayan muhalefet kalitesi yüzünden. Türkiye’yi ekonomik olarak uçurmanın yollarından birini bulmuş CHP Genel Başkanı. Yapılması gereken, organ mafyasından, uyuşturucu ticâreti yapandan, kara parayla devleti dolandıranlardan vergi almakmış. Hattâ Akif Hamzaçebi, Vergi Usul Kanununun 9/2 maddesini bu projeye dayanak olarak göstermiş. Ya bizim aklımızla alay ediyor ya da Müdür Bey’in arkasını toplamak için saçmalamayı göze alıyorlar.

Allâh korusun, bunlar iktidara gelirse, vergi alınması gerektiğini düşündükleri illegal yapıları sistemin bir parçası hâline getirecekler demek ki. Mafyayı legalleştirmenin bir ön hazırlığı olsa gerek bu. Verginin anlamını ve kutsallığını bile anlayamamışlar maalesef.

Gerçi hangi kutsalın farkındalar ki? İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Şeb-i Arûs töreninde bir kez daha gördü herkes, CHP’nin “kutsal” kavramını. Millî Şef döneminden kalma fikirlerle kirlettiler Mevlâna’nın vuslat gecesini. “Nedir bu Arapça aşkınız?” diye soranlara soruyoruz biz de: “Nedir bu İslâm düşmanlığınız? Nedir bu Kur’ân dilinden korkunuz?”

Türkçe Tekbir getirme garâbetini Arapçadan kurtulma sevdâsıyla yapanlar, “Allâh” kelimesinin hangi dilden geldiğini zannediyorlar acaba? Yahu, “Tanrı uludur” deseniz hâdsizliğiniz sürecek ama Türkçe takıntınız anlaşılır olacaktı belki… İyi de, “Allâh uludur” deyince Türkçe konuşmuş olmuyorsunuz ki, sadece saçmalıyorsunuz!

Öyle anlaşılıyor ki, CHP’nin eskiye olan özlemi de, dinimize olan düşmanlığı da bitmiş değil. Bunun bir tık ötesinin ezanı Türkçe okutmak olduğunu zannetmeyin sakın. Aynı törende Kur’ân’ı Türkçe okutanların ezanı çoktan geçtiğini anlamış olmanız gerekir.

Onlarca, yüzlerce tefsir ve meâl var günümüzde. Her biri ufak tefek farklarla da olsa birbirinden ayrı. Diyelim ki, Kur’an Türkçe okunabilen bir kitap olsun, hangi meâli seçeceğiz okumak ya da hatim indirmek için? Meâl ve tefsir, Allâh’ın Kelâmını anlayabilmek için okunur. İbâdet maksadıyla okunacak ise, aslı gibi okunur. Arap alfabesinin kullanılmış olması, Arapça yapmaz Kutsal Kitabımızı. Çocukluğumuzdan beri biliriz ki, Kur’ân dili farklı bir dildir, anlatılabilir ama tercüme edilemez. Tercüme edemediğiniz bir metni ibâdet amacıyla farklı dilde kullanamazsınız.

Yani mesele, Türkçe ibâdet, Türkçe ezan, Türkçe Kur’ân meselesi değil aslında. Beş yılda Türkiye’yi uçuracağını iddia edenlerin, bizi birbirimize en sıkı şekilde bağlayan dinî değerlerimizin altına koymaya çalıştığı bir dinamitten başka bir şey değildir bu. Ensar Vakfı’nda yaşanan rezil olayı, bırakın bütün bir vakfa, camiaya, neredeyse tüm Müslümanlara mâl etmek de toplumsal dinamiklerin altına koyulan bir bombaydı. O bombanın çok daha büyüğü, kendi partilerinde ortaya çıkınca ellerinde patladı.

Ama utanmazlığın diz boyu olduğu CHP, kendi içindeki taciz ve tecavüz olaylarını bile AK Parti’ye bağlayarak acziyetini bir kez daha gösterdi.

Şimdi sanığa son sorum şu: Siz, uçmak için kendi kullandığınız keyif verici maddelerle mi Türkiye’yi uçuracaksınız?