1828 Türkmen Çayı Anlaşması ile Azerbaycan’ın kuzeyi Rusya’nın, güneyi Kaçar Hanedanlığının eline geçmiş oldu. Aras nehri, kuzey ve güney arasında sınır çizildi. Kuzey Azerbaycan’da yüzyılı aşan Rus işgalinden sonra, 1918’de Mehmet Emin Resulzade liderliğinde “Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti” adıyla bağımsızlık ilân edilmişken, 26 Nisan 1920’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) adıyla Azerbaycan, yeniden Rus işgaline uğramıştı.
Bugün Kuzey Azerbaycan bağımsız bir ülke iken, Güney Azerbaycan hâlâ Fars işgalini yaşamaktadır.
Nihayet 1991’de SSCB’nin dağılması ile Azerbaycan Cumhuriyeti, yeniden bağımsız olmuştur. Resulzade döneminde tespit edildiği gibi, ülkenin bayrağı kırmızı, mavi ve yeşil renk üzerine çizilen ay yıldızlı bayrak olduğu gibi, başkenti de Bakü olmuştur. SSCB diktatörü Stalin, Zengizor’u 1924’te Ermenistan’a vererek Nahcivan ve Azerbaycan anakarası arasındaki kara bağlantısını, dolayısı ile Azerbaycan ve Türkiye kara bağlantısını koparmıştır.
Başkent Bakü, Hazar Denizi’nin Batı kıyısında, Avşaron yarımadasının güney kesiminde kurulmuştur. 10’uncu yüzyıl coğrafyacılarından İstahri ve Mukaddesi’ye göre şehrin adı Bakuh, Biruni’ye göre Bakü, Mesudi’ye göre ise Baküh’tür.
Bakü hakkında, şiddetli kuzey rüzgârlarına maruz kaldığı için “Badbakü” (rüzgârların dövdüğü yer) denildiği iddialarına karşılık, Barhold bu görüşün sonradan uydurulduğunu ileri sürmüştür (Mirza Bala, İA, II, MEB 1993;259).
Ancak Bakü, yılın her mevsiminde rüzgârlıdır. Hazar’ın Bakü kıyıları petrol sızıntıları ile renklenmiştir. Hazar kıyıları sudan çok petrol havuzu görünümündedir. Bakü’nün her tarafında petrol kokusu hissedilmektedir.
Şehir sakinlerinin dilinde, hatta trafik tabelalarında Bakü gibi “Bakı” da kullanılmaktadır. Bakü’de petrol yerine “neft” kelimesi kullanılmaktadır. Rüzgârlar şehrin havasını, neft ise şehrin kokusunu önemli ölçüde değiştirmiştir. Dışarıdan gelen misafirler bu kokuyu daha çok hissetmektedir. Çünkü zamanla ortaya çıkan alışkanlık, neft kokusunun etkisini azaltmaktadır.
Kuzey Azerbaycan’ın nüfusu (2019 verilerine göre) 10 milyon iken Bakü’nün nüfusu 3 milyonu aşmıştır. Böylece ülke nüfusunun neredeyse üçte biri Bakü’de toplanmıştır. Azerbaycan ölçülerine göre oldukça büyük bir sayıdır bu. Azerbaycan toprakları genel olarak ağaçsız bozkırken, Bakü merkezi oldukça bakımlı, temiz, plânlı ve yeşil bir şehirdir. Günün pek çok saatinde, caddelerinde (Bakü’de cadde yerine Farsçanın etkisiyle “xıyaban” kullanılmaktadır) kalabalık bir trafik akışı vardır. Yollarda araçların sayısının çokluğu fazla ise de yayalar oldukça azdır.
Yine Bakü merkezinde SSCB döneminden kalan süslemeli taş yapılar oldukça fazladır. Buna karşılık, mahalle aralarına girilmedikçe cami yok gibidir. SSCB pek çok konuda olduğu gibi şehirlerin kimliklerinden ve görünümlerinden camiyi yok etmiştir. Camilerinde ise minare ya hiç yoktur ya da kısa olmaları nedeniyle kule görüntüsündedir. Bunun istisnası, 1990’larda Türkiye Diyanet Vakfı tarafından Şehitler Caddesi kenarındaki tepe üzerine yaptırılan iki minareli şehitler camisidir. Yine bir istisna sayılacak özellikteki Bibi Heybet Camisi de iki minarelidir. Şehitler Caddesi’nin her iki tarafında, 1918’de Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslâm Ordusunda Azerbaycan’ın kurtuluşu için şehit düşen askerlerin künyeleri sıralanmıştır. Bugünkü bağımsız Azerbaycan’ın teşekkülünde o şehitlerin tayin edici katkısı büyüktür.
Bakü’ye 35 kilometre mesafedeki Saruhan kasabasında bulunan Mecusi/Zerdüşt tapınağı (ateşgâhı) da artık turistik bir mekân özelliği taşımaktadır. Çünkü günümüz Azerbaycan’ında Mecusi (Ateşgede) yoktur. Bu yapı, dünyadaki sayılı ateşgâhlardan birisi durumundadır. Yapılış tarihi ise 16 ve 17’nci yüzyıllar arasıdır. İslâm’ın yayılması ile birlikte farklı dinlerin yok edildiği ve o dinlerin bağlıların kılıç zoruyla Müslümanlaştırıldıkları iddialarına karşılık Bakü Saruhan’daki ateşgâh, tümüyle bu iddiaların hayâl ürünü olduğunu göstermektedir.
Azerbaycan’ın dinî yapısı veya özellikleri üzerinde en çok etkili olan kişi, Safavi Devleti’nin kurucusu Şah İsmail’dir. Şiirlerinde Hatai mahlasını kullandığı için Azerbaycan’da “Şah İsmail Xatayi” olarak bilinmektedir. Caddelere, okullara, metro istasyonlarına adı verilmiştir. Pek çok kitapçı ve kırtasiye dükkânında Şah İsmail’in temsilî resmi bulunmaktadır. İsmail, Azerbaycan’ın “millî kahramanı” sayılmaktadır. Türkiye Azerbaycan kardeşliğinin vurgulanması bakımından Türkiye’de Şah İsmail adını taşıyan bir yerin olmayışı önemli bir eksikliktir. Aynı durum Azerbaycan’da Yavuz Sultam Selim adını taşıyan bir yerin bulunmayışı için de geçerlidir. Önyargıların yıkılmasında bu tür adlandırmalar önemli katkılar temin edebilir.
Bakü’den Ankara’ya
Mevcut Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in babası Haydar Aliyev, Azerbaycan’ın “ulu önderi” olarak görülmektedir. Azerbaycan’da tek adam (belki “tek aile” demeli) idaresi her yönüyle kendini hissettirmektedir. Bundan dolayı Haydar Aliyev’in ulu önderliğinin sorgulanması söz konusu değildir. Üstelik 2020 ve 2023 Karabağ Savaşları sonunda, işgal altındaki toprakların kurtarılmasından dolayı İlham Aliyev’in siyâsî itibarı artmıştır. Zengizur Koridoru’nun açılması çabalarının sürdüğü bu dönemde, Azerbaycan’ın bağrına taş basarak tek adam/tek aile yönetimini sineye çekmesi kaçınılmazdır.
Azerbaycan’da Halk Cephesi gibi milliyetçi muhalif hizipler etkisizken, ara sıra polis operasyonlarına hedef olan dinî muhaliflerse daha çok İran/Fars bağlısı olarak bilinmektedirler.
Bakü’deki yirmi bin kadar Ermeni nüfusun göç etmesiyle birlikte etnik bakımdan Azerbaycan, yeknesak bir toplum durumuna gelmiştir. Halkın yüzde 80 kadarı Şii Caferi iken, kalan yüzde 20 kadarı da Sünnî Hanefîdir.
Safavilerin kurulmasını takiben Şah İsmail Hatai, halkın önemli bir kesimini devlet zoruyla Şiileştirmiştir. Bunun için medreseler kurdurmuş ve Irak ile Lübnan’dan Şii mollalar getirerek Şia’nın kalıcı hâle gelmesini temin etmeye çalışmıştır. SSCB döneminin etkisiyle İslâm’ın toplum üzerindeki tayin ediciliği de önemli ölçüde azalmıştır.
Bakü’deki camilerde Dört Halifenin adları yoktur. Bu adların camilerde olması, İslâm’ın bir ilkesi veya emri değildir ancak Sünnî havzada bir gelenektir. Azerbaycan’daki camilerde bu adların yazılması, Sünnî dünya ile iyi ilişkiler için önemli bir araç olabilir. Çünkü Sünnî havzadaki camilerde Hazreti Ali ve oğullarının (Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin) adları yazıldığı gibi, nüfusun da önemli bir kısmı bu adları taşımaktadır.
Sünnî dünya içinde Türkler önemli bir yekûn oluşturmaktadır. Azerbaycan’ın Sünnî geleneklere karşı kardeşçe ve hoşgörülü bir tutum benimsemesi, geri kalan Türk çoğunluk ile de iyi ilişkilerini pekiştirecektir. Karabağ Savaşı’nda hiç yüksünmeden Azerbaycan’ın yanında Türkiye ve Pakistan’ın saf tutmasının anlamı büyüktür. Türkiye Diyanet Vakfı tarafından Bakü’de yaptırılmış olan Şehitler Camisi’nde de Dört Halifenin adları yazılı değildir. İki taraf arasında, iyi ilişkilere örnek ve güzel bir başlangıç teşkil etmesi için Dört Halifenin adları yazılabilirdi.
Azerbaycan Türklerinin Türkiye Türklerine karşı gözle görülür bir muhabbetleri vardır. Pek çok dükkân ve caddede Türk bayrağı ile İlham Aliyev ve Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafları asılıdır. Azerbaycan-Türkiye kardeşliği ya da iyi ilişkileri bakımından oldukça hoş bir görüntüdür bu.
Bugünkü Azerbaycan’ın temelinde, 1918’de Kafkas İslâm Ordusu Komutanı Nuri Paşa ile Mehmet Emin Resulzade’nin katkısı vardır. Buna karşılık hiçbir yerde Resulzade adının görülmeyişi ibretlik bir olaydır. Aynı şekilde, 1991’deki bağımsızlık sonrasında, Ermenistan ile Karabağ Savaşı’nda ilk Cumhurbaşkanı Ebul Fezl Elçibey’in hizmetleri de Azerbaycan’da yok hükmündedir. Bu durum Azerbaycan’ın hâlâ birtakım siyâsî korku ve takıntıların malulü olan bir anlayışla yönetildiğinin işaretidir.
Azerbaycan’da, hemen hemen her alanda Rusya etkisinin izleri devam etmektedir. Öncelikle isimlerin sonunda hâlâ “-ov ve -ova” eklerinin yer alması (Aliyev örneğinde olduğu gibi) büyük bir ayıptır. Bağımsız bir Türk ülkesinin böyle bir ayıbı taşımaya devam etmesi şaşırtıcıdır. Azerbaycan’da para birimi olarak liranın karşılığı bağlamında manat, kuruşun karşılığı bağlamında da kapik kullanılmaktadır. Her iki para birimi de Rus işgal döneminin kalıntısıdır.
Azerbaycan ile Türkiye’nin (diğer Türk devletleriyle birlikte) ortak para birimlerinin olması kaçınılmazdır. Aksi hâlde “İki devlet, bir millet” vurgusu, anlamsız bir bayramlık nakarat olarak kalacaktır. Altı yıl öncesine kadar 1 manat yaklaşık 1,7 TL iken, günümüzde 1 manat 20 TL olmuştur. Bu durumun geçici olduğu ve Türkiye’deki ekonomik krizin etkilerinin ortadan kalkacağı tezime karşılık, Haydar Aliyev Havalimanı ile Bakü arasında taksicilik yapan İhtiyar adlı sürücü, “Ölü nasıl dirilmez ise, Türkiye’nin ekonomisi de bir daha eski hâline gelmez” iddiasında ısrarcı olmuştur.
Azerbaycan’da Lâtin alfabesine geçilmesi, Türkiye’den gidenler için büyük kolaylık sağlamaktadır. Burada X, Q ve W gibi harflerin kullanılması, Azerbaycan Türkçesinin yapısına daha mutabık olmuş görünmektedir. Buna karşılık Türkiye’de kullanılan alfabede aynı harflere yer verilmeyişi Türkiye Türkçesini fena hâlde bozmuş, Azerbaycan Türkçesiyle arasındaki farkı büyütmüştür. Alfabenin ortak olmasına karşılık beş harfin Türkiye’deki alfabede kullanılmayışı da edebiyat ve haberleşme açısından büyük zorluk ve kayıplara yol açmaktadır. Oysa her iki ülkede de eksiksiz olarak aynı alfabenin kullanılması, gelecek için çok verimli olabilir.
Türk bankalarının şube sayıları ise Bakü’de oldukça yetersizdir. Ziraat Bankası’nın iki şubesini ancak görebildim. Banka şubelerinin artması, iki ülke arasında ticaretin artmasına da vesile olacaktır. Telefon haberleşmesinin de iki farklı ülke yerine aynı ülke sınırları içinde olacak şekilde bir düzene konulması, her iki ülkenin vatandaşlarının seyahatlerini ve ticaretlerini kolaylaştıracaktır.
Türkiye-Azerbaycan arasındaki kara bağlantısını temin edecek Zengizor Koridoru’na Rusya ve Ermenistan razı olmuşken İran’ın taş koymaya çalışması, Azerbaycan’ın geleceği için önemli bir tehdit kaynağıdır. İran, Karabağ’ın kurtulmasına engel olamadığı gibi Zengizor yoluna da engel olamayacaktır. O yol önünde sonunda açılacaktır. Bakü’den yola çıkan biri, pasaport olmaksızın, kara ve demiryolu ile Ankara ve İstanbul’a ulaşacaktır. Tarihin bu yöndeki akışını hiçbir fesat ve fitne çabasının engellemesi mümkün değildir.