Bâki muhabbet

Erkek evin hükümranlığını kadına teslim ederse, o da saadet ve huzurdadır. Birbirlerinden rol devşirmeden yürütülen evlilikler uzun ömürlü ve saadetlidir. Evinde huzuru tam olanın dışarıda gücü doruktadır. Eşinden sevgi gören kadının pişirdiği aş Cennet taamı, kotarıp derlediği yuva Cennet bahçesidir adeta.

İLK insan ve ilk peygamber Âdem Babamız ile Havva Anamıza dayanır evliliğin başlangıcı. O günden bugüne tarih sayfalarında önem ve önceliğini korumuştur evlilik ve böylece birbirine bağlanan eşlerin oluşturduğu aile.

Nice imparatorluk evlilik bağıyla güçlendirilmiş, nice ülke tarihten silinmiştir evliliklerden doğan fitne fesatla. Evlilik bir kutsal mesele. İbadet hükmünde çünkü. Yuva kurmak maksadıyla iki farklı cinste yaratılmış insanoğluna bahşedilmiş bir lütuf ve nimet. Rabbinin sonsuz hazinelerinden bir bağış. Soy/nesep devamlılığı onunla mümkün.

İnsan eksik/noksan varlık. Ancak imanla tamamlanan ve kâmil insan olma potansiyelinde. Erkek bu kutsal kurumun, evliliğin, evin, yuvanın temeli; direği, çatısı. Kadın; yuvanın tüm tezyini, rengi, neşesi, kokusu, tadı, adâbı, edebi yani iç mimarı. Evlilikler her çağa göre farklılıklar gösterse de zahirde, asıl amaç daru’s-saadeti kurabilmektir dünyada. Yuvada aslolan huzurdur. Huzur çemberinin içindedir tüm güzellik ve iyilikler; sevgi, saygı, güven, sadakat, fedakârlık. Sevgi bağlar eşleri birbirine. Sevgi muhabbetten doğar.

Eskiler, yeni evlenen çiftlere mutluluk değil muhabbet temenni eder, “Muhabbetli olun” diye dua ederek bedenimizde yaratılan tüm organların çift ama kalbin tek olmasının sebebini eşinin kalbiyle birleşmesine bağlarlardı. Muhabbet, eşler arasında sadece kalbî sesin dile dökülüp lisana aktarılması değildir. Yani yalnız sözde, dilde değildir alışveriş. Anlam arama ve anlam bulma hâlde, gözde, kalptedir. Evliliklerde akla hüküm kalbin ukdesindedir.

Hakikî muhabbet insanı daimî saadete götürür. Varda yokta, güzellikte zorda muhabbet zırhını giydiyse çift, kolay aşar eşikleri. Muhabbetin ilk adımı gözdür. Bakar önce insan gözün ruhu yansıtan aynasına. Orada hem kendini, hem sevgiliyi görebiliyorsa muhabbet pınarının ilk yudumu içilmiştir. Sonra anlama ve anlatma ihtiyacı devreye girer. Meraklıdır insanoğlu; hele şimdiye kadar bulmayı umarak aradığı sevgiliye kavuşmuşsa, onun gözünde gördüğü kendini onun gönlünde tanıma telaşına düşer. Bir ve beraber olmak başlamıştır; onun adına düşünmek, onu düşünmek, onu mutlu etmek, duygu ve düşüncelerini anlamak iştiyakı… Artık tek değildir kalbi, eşini bulmuş ve “ben”den “biz”e yönelmiştir. Muhabbet “biz”le olur. Tekil bir duygu değildir aşk gibi. Aşk, karşılıksız da sevmektir. Nice âşıkların ömrü sevdiğine kavuşamamamın veya sevgisine karşılık görememenin acısıyla geçmiştir.

Evliliğin sırrı muhabbettedir. Gönül fatihi dil, bir araçtır muhabbette. Birbirine gönül vermiş iki gencin evlilik akdinden sonra kurduğu yuva, bir Cennet cüzüdür dünyada. Değil mi ki Âdem ve Havva atamız Cennet’te Rabbim tarafından eş kılındı, bundan bize düşen payı almamız gerekmez mi? Dünyanın cenneti de birbirini tamamlayan kalplerin kurduğu yuva değil mi? Dünya ahiretin tarlası değil mi? Burada neyi eylersek orada onu bulmayacak mıyız? Cennet’te bile birlikte olmak gayesiyle sevip evlenmiyor muyuz? O evliliğin meyvesi değil mi doğan çocuklar? Eviniz cennetse, ömrünüzü ferah kılan evlat da cennet meyvesi değil mi? Daru’s-saadet değil miydi dünya? Burada evimiz, oradaki arzu ve ümit ettiğimiz Cennet’ten bir bahçe olamıyorsa, oradaki Cennet’i nasıl kazanacağız? Sevmez, bize emanet edileni koruyup kollamazsak nasıl Rabbin huzurunda hesap vereceğiz?

İnsanın insana emanet edildiği iki oluş var dünyada: Biri eşlerin birbirinin emanetine verildiği evlilik akdi; diğeri, Rabbimin ana-babaya emanet ettiği evlat. Emanet Rabbindendir. Hayatın pahasına koruyup kollayasın diye o emanetle birlikte sevgi ve şefkati de paketleyip vermiştir ana-babaya. O nimet hazır olarak bahşedilmiştir. Cinsiyet, fıtrat, fizikî ve ruhî özelliklerini seçemezsin. Ayette, “Eşler birbirinin örtüsüdür. Ve ruhlarınız birbirinde sükûn bulur” denilen evlilikte söz sizdedir. Eşinizi siz seçmişsinizdir. Siz karar vermişsinizdir cüz’î iradenizle. Onunla bir ömür hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde birlikte olmaya ve bu birlikteliği saadet yurdu yapmaya söz vermişsinizdir; hem birbirinize, hem de sizi yaratan Rabbinize. Bu dünyaya O’na verdiğimiz ahdi yerine getirmeye gelmedik mi? İşte size yazılı-sözlü imtihan! Sözünü verdiğiniz hayatı yaşamaya ve yaşatmaya talip olduğunuz bu imtihan sahası sizindir artık. Sınavı burada kazanmak, dünyanızı Cennet yahut Cehennem’den bir cüz, sizin seçiminizdedir.

Evlilik, ben olma hâlinden “biz olmak” hâline geçiştir. Yani bizle bir olmaya yönelmenin ilk basamağı. Benden bire varılmaz, bizden “bir”e yol alınır. İlk biz olma hâli eşle başlar, evlatla devam eder. Kendinden başkası için çaba sarf etme, emek verme, onu mutlu etmeye adanma ve o mutluysa mutlu olabilme, evliliği cennet bahçesi yapabilmenin yollarıdır. İnsanoğlu bencildir, evlilikse onun ıssız/yalnız yüreğini yeşertmenin meyve verecek bahçelere döndürmenin ilk adımıdır.

İnsan yalnızlık için yaratılmamıştır. Atalarımız, “Yalnızlık Allah’a mahsus” derler. Evlilik denen uzun yolculuğu aşk denen anlık bineğe yükleyen yaya kalır bir süre sonra. Aşk, ele geçmeyen uçarı bir buluta benzer. Kâh yağar, kâh kaçar. Vakti ve yeri belli değildir. Uzun soluklu bir yolculuk için iyi bir yoldaş değildir. Kâinatta sadece insana verilmiştir sevme duygusu. Yâr, yâren, mahbub, habîb, sevgiliyle hâl olma, hasbihâl etme, yakınlık, anlama, duyma, görme, bilme, dertlenme, derdini dökme, tanıma, tanıtma, benden bize (suretten sirete) zuhur hâli… Bildikçe sever, anladıkça hak veririz. Ben değil, “biz” diyebiliriz. Türküler yakılmıştır yâr, yaren, sevgili üzerine. Kitaplar dolusu fikir, roman, hikâye, destana rağmen bitmemiştir insanın sevdaya, sevgiliye, yâre anlatacakları.

Helâlidir eşler birbirinin. Gizli saklı olmamalıdır aralarında. İki su damlası gibi şeffaf, temiz olmalıdır ilişki. Onları birbirlerine emanet eden Rab’dır çünkü. Rab’dan bahşedilen bu emanete kıymet vermek, emanetin sahibine hürmetten şarttır. Sevgi ve muhabbetle kurulmuş bir yuvada Allah korkusu ve sevgisiyle yetiştirilen evlat, geçip gittiğimiz bu dünyada bizden kalan canın/cananın devamıdır. Ölümsüzlüğü hayâl eder insanoğlu ölümlü olduğunu bile bile. Evlat, giderken bırakacağımız nişanıdır bizim de bir zamanlar var oluşumuzun.

Sevgiliyle muhabbet baldan tatlıdır çoğu kez. Muhabbetin meyvesi sevgidir. Anladıkça, tanıdıkça, emek verdikçe sever, sevdirirsin. Sevgi ışığıdır ruhlarımızın Rabbin rahmet pınarından yeryüzüne, insanlara bahşettiği. Sevgiyle aydınlanmış bir yuva, huzur ve saadetin membaıdır. Yuvada sükûn bulur insan ruhu. Eşinde dinlenir yorgunluk. Bir sonraki güne yuva hazırlar kişiyi.

Elbette dünya sadece huzur bulduğumuz bir saadet yurdu değildir. Eşlerin birliğe vardığı evliliklerde hayatın fırtınalarına, yüküne, hastalık, acı, zorluk, ölümüne kabulleniş ve ona gösterdiği dirayet, birliği kuramayıp savrulup duran evliliklerden daha güçlü göğüslenilir; kabulleniş daha kolaydır, daha metin yaşanır acılar. Evliliğin önemli bir ayağı sevgi, daha da önemlisi güvendir. Güven yoksa eşler arasında kavga ve ayrılık kaçınılmazdır. Güveni kurmanın yolu muhabbetten geçer. Konuşulursa her şey ayan beyan, saklanmazsa bir şeyler, söylenmezse yalanlar, güven, seven kalpte yerini bulmuştur. Birbirine karşı hiçbir gizlisi, aması veya acabası olmadan dile dökülürse, güveni sarsacak bir şey kalmaz.

Yuva, her şeyin paylaşıldığı ve aile bireylerinin katılımcı olduğu ortak yaşam alanı. Hiçbir yük tek başına bir bireye yüklenmemeli. Gerektiğinde birinin yetişemediğine öbürü destek vermeli gücü ve becerisi kadar. İki damla suyun şeffaf bir zeminde dansı gibi eşit, açık ve temiz olmalı evdeki güç dengeleri. Eşlerin biri diğerinden eksik veya üstün değil. Farklı sadece fıtrat gereği. Erkek, evin otoritesi; ezmek veya üzmek için değil, dengeyi sağlamak, yuvayı sağlam zemine oturtmak için. Kadın bunu bilir, ona güvenir ve bunu eşine hissettirse, huzur bulur yuvasında. Kadın erkeğin tamamlayıcısı; yön veren, toparlayan, bağlayıcı güçtür yuvada fıtratı gereği.

Erkek evin hükümranlığını kadına teslim ederse, o da saadet ve huzurdadır. Birbirlerinden rol devşirmeden yürütülen evlilikler uzun ömürlü ve saadetlidir. Evinde huzuru tam olanın dışarıda gücü doruktadır. Eşinden sevgi gören kadının pişirdiği aş Cennet taamı, kotarıp derlediği yuva Cennet bahçesidir adeta.

İyi evlilik hakkında “Ağzınızın tadı bozulmasın” diye dua ederler. Bu, huzurun hazzıdır. Huzurunuz bâki olsun efendim…