Bakan emriyle sınıf geçme ve eğitim sisteminin yozlaşması

Bu ülkeyi gerek siyâsî, gerek ideolojik, gerek ekonomik, gerekse de pedagojik olarak sık sık çıkarılan aflar ve uygulanan popülist politikalar bu hâle getirmedi mi? Siyâsî aflar, ideolojik aflar, vergi afları, eğitimle ilgili aflar bu cümleden değil midir?

BANA bu makaleyi yazdırmaya sebep teşkil eden temel saik, 5 Ekim 2022 târihli bazı internet gazetelerine düşen bir haberle ilgili olmasıdır.

Haberin içeriği kısaca şöyle: “Millî Eğitim Bakanı’nın emriyle, özel ve resmî meslekî ve teknik ortaöğretim kurumlarının (genel ortaöğretim ve imam hatip okulları hariç) 11’inci sınıfında okuyup da başarısızlık, devamsızlık ve disiplin suçundan sınıfta kalan öğrenciler bir defaya mahsus olmak üzere hiçbir şart aranmadan 12’nci sınıfa geçirildi.”

Bir kez daha altını çizelim: Genel ortaöğretim ve imam-hatip okulları hariç! 

Sadece meslekî ve teknik ortaöğretim okullarının öğrencileri bu “haktan”yararlanabiliyorlar.

Konunun gündeme gelmesi ve gerçekleşmesi, Meslekî ve Teknik Eğitim Genel Müdürü’nün teklifi ve Sayın Bakan’ın da tensipleriyle oluyor.

Bakanlık çalışanlarından edindiğim bilgilere göre olayın aslı ve gerekçesi şu şekildedir: 10’uncu sınıfta okuyan öğrencilerin 11’inci sınıfa geçmeleriyle birlikte atölyelerde oluşan aşırı yoğunluk ve 12’nci sınıfta öğrenci kalmamış olması sebebiyle bu karar alınmış ve uygulamaya konulmuştur.

Ancak, sebep ne olursa olsun, ne kadar iyi niyetlerle yapılırsa yapılsın, böyle bir uygulama birçok sorunu ve sıkıntıyı beraberinde getirmektedir.

Şöyle ki…

Her şeyden önce böyle bir uygulama Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki “Eşitlik” prensibi ile Millî Eğitim Temel Kanunu’nun “Genellik ve Eşitlik” ilkesine aykırıdır.

Bu prensip ve ilkeyi öne sürerek diğer okullarda okuyan öğrenciler de aynı uygulamadan yararlanmak isterlerse o zaman ne olacak?

Böyle bir uygulama sistemin çöküşünün ilânı değil midir? Ne zamandan beridir Bakan emriyle sınıf geçilmektedir?

Eğer Bakan emriyle sınıf geçilecekse, o zaman eğitimin, öğretimin, öğrenmenin, sınav yapmanın, imtihan etmenin anlamı nedir?

Böyle bir uygulama pedagojik midir? O zaman öğretmene ve ders yapmaya ne gerek vardır?

Bir emirle sınıf geçilecekse, geçenler de başarısız, devamsız ve disiplin suçu işledikleri hâlde sınıf geçiyorlarsa, o zaman gece-gündüz ders çalışıp başarılı olanlara ve disiplin kurallarına uyanlara haksızlık yapılmış olmuyor mu? O zaman başarısızlık, başıboşluk, kuralsızlık ödüllendirilmiş olmuyor mu? Bu durumda başarılı olan öğrencilerin bu uygulama karşısında moral ve motivasyonları olumsuz yönde etkilenmeyecek midir? Bu durumda şu soru akıllara gelmeyecek midir: “Nasıl olsa çalışan da geçiyor, çalışmayan da. O zaman biz neden ders çalışalım ki?”

Böyle olumsuz bir yargı öğrencilerin zihinlerinde oluşursa, o zaman ülke nasıl kalkınacak ve nasıl ileriye gidecektir? Bu durumda bunun müsebbipleri kim olacak ve bu millete nasıl hesap vereceklerdir?

Sınıf geçme ve geçirme olayları yıllara sâri ve ilköğretimden tutunuz da üniversiteye varıncaya kadar hep böyle kolaylaştırılacaksa, hatta sınıfta kalma olmayacaksa veya çok düşük notlarla sınıf geçilecekse (zâten çoğunlukla böyledir), o zaman eğitimin kalitesinden bahsetmek mümkün müdür?

Onlarca yıl öncesinde, bırakınız kolayca sınıf geçmeyi de, sene içinde geçildiği hâlde öğrencilerin yıl sonunda olgunlaşma ve bitirme sınavlarına temel derslerden tekrar katılmaları zorunlu değil miydi? Bu uygulamalar birbirleriyle mukayese edildiğinde acaba hangi uygulama kaliteyi daha çok artırmış veya düşürmüş oluyor?

Dünyanın sayılı, kaliteli, ciddi ve disiplinli eğitim kurumlarında (ilköğretimden yükseköğretime varıncaya kadar) böyle kolaylıkla veya bir emirle sınıf geçme var mıdır? Disiplin olmayan yerde başarı olur mu? Meselâ eğitim ve kalkınmışlık açısından Alman disiplini ve Almanya hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sınıftan (derslerden) kolaylıkla geçileceğini bilen öğrencilere ders anlatmak, dersi dinletmek ya da onları sınıfta tutmak mümkün müdür? Hâl böyle olunca uyuşturucu, şiddet, akran zorbalığı ve siber zorbalık gibi disiplin olaylarını ve ahlâkî problemleri çözmek nasıl imkân dâhilinde olacaktır? İlgililer ve yetkililer bu ve buna benzer kararları (şartsız sınıf geçme gibi) verirlerken bunları hiç düşünmüşler midir? Örneğin, bu sayılan disiplin suçlarını işleyen öğrencilerin istatistik olarak oranları ve sayıları nedir ve trend hangi yöndedir? Ayrıca bunların yaş aralığı ve okullaşma seviyeleri hangi kademeleri göstermektedir?

Eğer böylesi uygulamalar “Başarısız, devamsız ve disiplin suçu işleyen öğrencileri sokağa salmaktansa okulda tutmak yeğdir” anlayışıyla yapılıyorsa, bilesiniz ki bu çözüm değildir. Böyle pansuman tedbirlerle ve popülist politikalarla bir yere varmak da mümkün değildir. Böylesine melodik bir şarkı kulağa hoş gelmekten başka bir işe yaramaz. Eğer başarısız, devamsız ve disiplin sorunları olan öğrencilerin problemleri gerçekten çözülmek isteniliyorsa, o zaman aileleri de işin içine katarak ve köklü pedagojik formüller üreterek bu sorunların kökten çözülmesi gerekiyor. 

Zâten bu ülkeyi gerek siyâsî, gerek ideolojik, gerek ekonomik, gerekse de pedagojik olarak sık sık çıkarılan aflar ve uygulanan popülist politikalar bu hâle getirmedi mi? Siyâsî aflar, ideolojik aflar, vergi afları, eğitimle ilgili aflar bu cümleden değil midir? Siz gelişmiş, kalkınmış, medenî dünyada böyle aflara hiç rastlıyor musunuz? Gerek kalmıyor ki. Neden? Çünkü sistemlerini çok önceden kurmuşlar. Sistemleri tıkır tıkır işliyor. Bizde ise çalışan, başarılı olan, vergisini, borcunu zamanında ödeyenler cezalandırılıyor maalesef! Hiç böyle bir sistem ve yönetim anlayışı olur mu? Bu tamamen haksızlık ve adâletsizliktir.

İşte bütün bu uygulamalar gerek yönetim sistemini, gerekse de eğitim sistemini yozlaştırıyor ve zaafa uğratarak başarısız kılıyor. Onun için bu gibi günübirlik hatalı uygulamalardan derhâl vazgeçilmelidir. Aksi takdirde bir yere varabilmemiz mümkün değildir. Hakkı söylemek gerekirse, bu tür uygulamalarla kendimizi kandırmak ve avutmaktan başka bir şey de yapmış olmuyoruz ne yazıktır ki…

Konuyla alâkalı olarak şimdilik bu analizle yetinmiş olalım. İnşâ-Allah sesimizi duyan ve müşterek hicranımıza kulak veren olur diye düşünmek istiyorum. Pek de ümidim yoktur ama…