Bahar geldi, yüreğime bir kelebek kondu

Yaşam döngüsü, fiziksel ve içsel özellikleri ile mucize olan kelebeklerin ömrü bir gün değilse bile pek de uzun sayılmaz. Kısa hayatlarında, görebilen için birçok hakikat barındırmakta. Kelebeğe sadece güzel bakmak yetmez, arkasında onu Yaratan’ı görebilmek, duyabilmektir önemli olan. Bizler de sınırlı zaman diliminde nerede biteceğini bilemediğimiz ömürde ne kadar iyi şeyler biriktirebilirsek, her biri kârımızdır.

KELEBEĞİN kanat çırpışına benzedi son günlerde yüreğimin sesi. Baharın müjdecisi cemrenin sesini duymuş olmalı. Cemrenin ilki havaya, ikincisi suya ve üçüncüsü de toprağa düşer. Çocukluğumda, “Bu yıl cemreler ne zaman düşüyor ola?” derlerdi büyükler. Sanırdım ki, gözle görülüp elle tutulabilen bir şey… Ama ne teker teker düşüyor? Sonradan anladım cemrenin insan ruhunun sadece bu mevsimde hissedebileceği “ateş, kor, köz” anlamına gelen bir müjdeci olduğunu.

Bahar geldi yine; badem ağaçları çiçek açtı, her yer papatya tarlasına döndü. Doğanın kokusu başkalaştı. Yüreğimin ilkbaharla vuslatındaki pır pır edişler bu sefer daha da hızlı. Uzun bir süredir salgın nedeniyle tüm dünyanın gidişatındaki “dur” kelimesinin getirisi olan hissizlik sarmaya başlamıştı her yanımızı. İşte tam da bu nedenle baharı bekledik dört gözle!

Ömer Seyfettin’in “Bahar ve Kelebekler” kitabında 97 yaşındaki nine, torunun torununa şöyle anlatıyor baharı:

“Evet yavrum, biz sizin gibi ‘Ne yapalım?’ diye düşünmezdik. Buna lüzum yoktu. Can sıkıntısının ne olduğunu bilmezdik. Hâsılı her şey gülmeye, eğlenmeye vesile idi. Mesel bahar… Ah, siz odalarda kapalı oturuyorsunuz. Bahar geldi mi, biz hepimiz bahçelere dökülürdük. Baharın kendine mahsus eğlenceleri, ananeleri vardı...”

“Ne gibi büyük nineciğim?” diye soran torunun torununa anlatmaya devam eder baharı:

“Biz bir senelik hayatımızı baharda tefeül (uğur sayma, hayra yorma) eder, güler, eğlenir, oynardık. Bahar gelip ağaçlar çiçek açmaya, yapraklar yeşillenmeye, çimenler baş göstermeye başladı mı, bizim gözümüz artık odalarda duramazdı. Bahçeye koşar, baharın ortasında gezinirdik. İlk göreceğimiz kelebek bir senelik talihimizdi. Onu arar, onu beklerdik. İlk kelebeğin beyaz, pembe olması için maniler söyler, sarı ya da siyah kelebek göreceğiz diye korkar, ne kadar heyecanlar geçirirdik…”

Çünkü kelebeklerin birer mânâsı varmış. Beyaz kelebek mutluluk ve talihe; pembe kelebek sıhhat ve afiyete; sarı kelebek keder ve hastalığa; siyah kelebek felâket ve mateme işaret edermiş.

Ah bu kelebekler! Naif görüntülerine rağmen bir o kadar da güçlü yapıya sahip bu canlılar, baharın gelişiyle birlikte kendilerini doğaya bırakırlar. Sadece hikâyelere konu olmakla kalmaz bu. Kimi zaman ressamın tablosunda yer bulur, gün gelir Anadolu’nun nakışlarına desen olur, gün gelir kızların saçlarına toka... En çok da hislerimize tercüman olur, şiirler, şarkılar dökülüverir dudaklardan. 

İlkbaharın gelişiyle çıktığınız doğa yürüyüşlerinde benim gibi sizin de gözleriniz her yerde kelebekleri arıyorsa, buyurun kelebekler dünyasına…

Kelebeklerin yaşam süreci

Başkalaşım (metamorfoz) olayının muhteşem resmi kelebekler, baharın müjdecileri olmalarının yanında renkleri ve desenleriyle zarafetin, özgürlüğün, umudun sembolüdürler. Yumurta evresinden larva dönemine geçişi ve uykuda olduğu pupa evresinden kelebeğe dönüşmesi hayret uyandıran bir mucizenin ta kendisidir kelebek.

Kelebek, hayvanlar âleminin böcekler sınıfındaki lepidoptera (pullu kanat) takımında yer alır. Dikkatli bakıldığında kelebeklerin kanatlarında pulsu şekiller görülebilir. 150 bin kadar türü olduğu bilinmekte. Antarktika dışında her yerde rastlamak mümkün. Diğer tüm böcekler gibi altı bacaklıdır ve gövdesi kafa, göğüs ve karın olmak üzere üç bölümden oluşur. Kafasında iki anteni ve iki petek göze sahiptir.

Kelebekler bir gün yaşarmış. Üzülürdüm bu duruma. Tâ ki bunun bir efsaneden ibaret olduğunu öğreninceye kadar... Oysa kelebekler cinsine göre bir haftadan birkaç yıla kadar süre yaşayabiliyorlar. Ömrü sadece bir güncük olan, fizyolojik olarak kelebeğe çok benzeyen Mayıs sineğidir.

Kelebeklerin başkalaşım (metamorfoz) süreci; yumurta, tırtıl, pupa (koza) ve yetişkinlik olmak üzere dört aşamalıdır. Süreç, dişi kelebeğin yumurtalarını bir yaprağa bırakmasıyla başlar. Birkaç gün sonra tırtıllar yumurtadan çıkar ve tez zamanda büyümek için yapraktan sürekli yer. Yaklaşık iki hafta süren bu dönemde dört beş kez deri değiştirir. Tırtıl pupa hâline gelmek için bir hafta kadar kozanın içinde kapalı kalır ve beslenemez. Kimi türlerde koza dönemi bir yıldan fazla sürermiş. Metamorfoz süreci tamamlandığında kelebek, kozasını salgıladığı bir enzim yardımıyla yumuşatır ve dünyaya merhaba der.

Kozanın kelebeği doğurma süreci bazen saatlerce sürebiliyor. Doğumu gerçekleşen kelebek, kanatlarının sertleşmesi ve uçabilmek için kanatlarına kan pompalar ve kuruduktan sonra bir iki saat içinde uçmaya başlar.

Kelebeğin bu yaşam döngüsünü insanın doğumdan ölüme kadar yolculuğunda olgunluğa ulaşma çabasına benzetirim. İnsanın yaşamı boyunca ruhu ve bütün duyu organları olağanüstü bir bekleyiş içindedir. Beslenme kaynaklarını arar durur.

Baharla birlikte kendimi pupa dönemini tamamlayıp kozasından çıkmış kelebek gibi hissediyorum. Baharla birlikte uyanmak, uzaktaki sevdiklerime seslenmek istiyorum. Salgın nedeniyle kısıtlı özgürlüğüme koşmanın artık hakkım olduğunu düşünüyorum.

Kelebekler, “gece ve gündüz kelebekleri” olarak iki gruba ayrılıyor. Bunlardan gece kelebeği, kalın ve ağır vücuda sahip olup alacakaranlıkta veya gece uçar. İnce, kıl gibi olan antenlerinin ucu sivridir. Genellikle renkleri mat görünümdedir. Diğer kelebeklere göre daha hızlı uçar, uçuş süreleri ise daha kısadır. Bir yere konduklarında kanatlarını tıpkı bir çatı gibi gövdelerinin üzerine kapatır veya tamamen açık bırakır. İşitme ve koku alma duyguları çok hassastır.

Gündüz kelebeği, gece istirahat edip gündüz uçar. İnce ve hafif vücutludur. Antenlerinin ucu topuzludur. Kanatları gayet güzel renk ve desenlerle süslenmiştir. Uçuşları yavaş olmakla birlikte bir yere konduğu vakit gece kelebeğinin aksine kanatlarını yukarıya doğru dik tutar.

Bu kelebeklerin haricinde, istisna durumda olan kelebekler vardır. Gündüz uçan fakat gece kelebeğinin özelliklerine de sahip olanlar vardır. Örneğin “skiper” denilen türde pervane olmadığı hâlde antenleri incedir. Vücutları kalın ve renkleri mattır. Gündüz uçarlar ve genellikle pervane ile karıştırılır.

Kelebek nasıl beslenir?

Tırtıl iken yaprak ve diğer bitki parçaları ile beslenir kelebekler. İhtiyaç duydukları suyu da bitkilerden sağlarlar; su içmelerine gerek yoktur. Kelebek olduklarında -ağızları olmadığı için- beslenmelerini hortuma benzeyen iki adet tüp sayesinde sağladıklarından, çiçek nektarlarından beslenebilirler. Tat alma duyuları ayaklarındadır. Ayakları ile besini kontrol edip tüpler ile sıvıları emerler. “Proboscic” adı verilen ve kelebeğin boyunun üç katı kadar uzayabilen tüp şeklindeki organlarını kullanmadıkları zaman helezon şeklinde içeriye doğru sarıyorlar.

Kelebekler ne kadar uzağa kanat çırpabilir?

Kelebeklerin kanatları vücut boyu ile kıyaslandığında olağan dışı büyük ve geniştir. Aynı zamanda çok güçlüdür. Geniş kanatlara sahip olanlar uzun uzun süzülürken, ince kanatlılar hızlı uçar ve çok hızlı yer değiştirebilirler.

İsveç’teki Lund Üniversitesinden bir grup araştırmacı, kelebeklerin bir rüzgâr tünelindeki aerodinamiklerini incelemişler. Kanatlar, yukarı yönde çırpma sırasında çanak biçimini almış ve aralarında havayla dolu bir cep oluşmuş. Kanatlar birbirine çarptığında bu hava dışarı itilmiş ve kelebekleri ileri doğru iten geri yönlü bir jet ortaya çıkmış. Kelebekler havada kalmış ve yere düşmemiş. Araştırma sonucu, kelebeklerin yüksek ölçüde verimli bir kanat çırpma tekniği kullandıklarını ve bu sayede eşsiz kanatlarından faydalandıklarını ileri sürüyor. Bu durum aynı zamanda yırtıcılardan kaçarken hızlı bir şekilde havalanmalarına yardımcı oluyor.

Bazı kelebek türleri kışı sıcak yerlerde geçirmek için 5 bin kilometreden fazla uçabiliyor. Kuzey Amerika kral kelebeğinin en bilinir özelliği, sonbaharda, Kuzey Amerika’dan Meksika’ya kadar uçarak 3 bin 200 kilometre yol kat etmesi. Bilim insanlarına göre, bu göç sırasında yolculuklarını içsel bir manyetik pusula kullanarak yönetiyorlar. Bu pusula, “kriptokrom” olarak bilinen ve kelebeklerin antenlerinde yer alan, ışığa ve manyetik alanlara duyarlı moleküller sayesinde çalışabiliyor.

Görüldüğü üzere yaşam döngüsü, fiziksel ve içsel özellikleri ile mucize olan kelebeklerin ömrü bir gün değilse bile pek de uzun sayılmaz. Kısa hayatlarında, görebilen için birçok hakikat barındırmakta. Kelebeğe sadece güzel bakmak yetmez, arkasında onu Yaratan’ı görebilmek, duyabilmektir önemli olan. Bizler de sınırlı zaman diliminde nerede biteceğini bilemediğimiz ömürde ne kadar iyi şeyler biriktirebilirsek, her biri kârımızdır.

Bahar yeniden başlamaksa, hayata bakışımız da yenilenmeli o zaman. Baharla birlikte eriyen karlar nasıl ki içilesi buz gibi sulara dönerse, kalplerdeki katılık da erir. Öyleyse kırdığımız kalpleri düzeltme vakti gelmiştir. 

İçinde bulunduğumuz coğrafya, baharın en çok hissedilebildiği topraklardır. Yaşadığımız bu toprakların farkına varalım. Toplumların baharı, birlik, beraberlik ve barıştır. Sizin de yüreğinize konan kelebeğiniz olduğunu umuyor ve hayatınıza yenilikler ve de güzellikler getirmesini diliyorum…

 

https://evrimagaci.org/kelebeklerin-dunyasi-5371

https://tr.wikipedia.org/wiki/Kelebek

https://popsci.com.tr/kelebeklerin-kanat-cirpisi-ucmanin-gizemini-acikliyor/

https://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/06/140625_kral_kelebekleri