Bağlılık gerek

Cebimizde, birçoğumuz “Ben bağımlı değilim” dese de onsuz olmayan, son on yılın en büyük belâsı telefon... İlk başta sadece iletişim için yapılan telefonlara, şu an yanımızdaki arkadaşımızla bile mesajlaşma uygulamalarından konuşacak kadar esiri olduk.

HAYATTAN bizi koparan, bizi kendine esir yapan her şeyin adıdır “bağımlılık”. Bizi kendine köle yapar ve bunun farkına varamayız. Bizi içten içe kemirir bağımlılıklar.

Alkol, sigara ve cebimizdeki küçük silahların her biri bizi birer sosyal köle hâline getiriyor. İlk başta cazip görünüp bizi hayattan alıkoyuyor. Ve sonunda acı bir gerçek, üçüncü sayfa haberi: “On yedi yaşındaki genç, uyuşturucu komasına girdi!”

Peki, bu bataklığa sürükleyen şey ne? Belki sevgisizlik, belki de yalnızlık… Belki de bu bedenin bir emanet olduğunun farkına varamamak...

Sorumluluk kimde? Sigaranın zehriyle ciğerlerini temizlerken sigara içtiği için oğlunu döven babada mı? Yoksa bebeğini sokağa bırakan baba ve annede mi? Yoksa başını okşamadan evlâdını büyüten annede mi? Çevremizde görmesek de bu gibi insanlar var ve onlar yalnız oldukları ya da yanlış çevrelere atıldıkları için bu hâldeler. Birçoğumuz bu insanlardan âdeta kaçarız üstü başı pis diye. Onlarsa, sadece kendilerine sıcak davranarak onları kötü yola iten insanlar olduğu için bu yola giderler.

Belki onlara vereceğimiz sıcak bir selâm onları bu bataklıkta birer gül yapacakken, onları kaderlerine terk ediyoruz...

Kendilerini bir anlık mutlu etmek için alkole başvuran, hayatına kötü birer leke damlatan, sonra ise eşini, çocuklarını döven insanların hâlini sadece uzaktan ah vah ederek izliyoruz. Onların aklı başında değil, lâkin bizim aklımız başımızda olmalı. Onların ruhları bedenlerinden gitmeden onları uyarmak, onlar için sivil toplum kuruluşlarından destek istemek, onlar için yapabileceğimiz en iyi hareket olmayacak mıdır?

Bizleri bağımlılıktan kurtaracak en iyi şeylerden biri kitaptır. Çünkü her kitapta yeni bir başlangıç olacaktır yeni hayatlara, yeni düşüncelere. Boşluğa düşeceğimiz anda uzanan bir el olacaktır kitap. Rasim Özdenören’in dediği gibi, “derdi olan insan okur, derdi olmayan da okuyarak dert sahibi olur”. Asıl mesele, bir derdimizin olmasıdır. Derdimiz, sokakta hap satın alan çocuklar! Bizim de çocuğumuzun bu yollara sapma ihtimâli var.

Allah’ın haram kılması bizi motive edebilmeli, sahabelerin içkinin haram kılınması ayetinden sonra Mekke sokaklarını içkilerini dökerek âdeta bir göl yapması gibi bizlere de yetebilmeli. Allah'ın emri, belki biz bu ayetleri bilen Müslümanların anlatmamasından dolayıdır. Lâkin yine anlatamıyoruz; çünkü derdimiz yok. Derdimiz olsa bile okumuyor, konuşacak kelime bulamıyoruz.

Cebimizde, birçoğumuz “Ben bağımlı değilim” dese de onsuz olmayan, son on yılın en büyük belâsı telefon... İlk başta sadece iletişim için yapılan telefonlara, şu an yanımızdaki arkadaşımızla bile mesajlaşma uygulamalarından konuşacak kadar esiri olduk. Mağazaya gidip satın aldığımızda sanıyoruz ki biz onun sahibi oluyoruz. Aslında o, reklâm panolarına konulan afişle bizi satın almıştı zaten...

Bu dünyaya o kadar bağımlı yaptılar ki pantolona ihtiyacımız yokken dahi o pantolonu aldık. Her teşhir bir tacizi doğurur ve her taciz, içinde bir tahrik barındırır. Sosyal hayatta reklâm panolarına o kadar bağımlı olduk ki, örneğin bir reklâm panosunda ayakkabıyı öyle bir teşhir ediyorlar ki o reklâm karşısında taciz oluyor yani aciz kalıyoruz. Ve her aciz kaldığımızda tahrik olup harekete geçiyoruz. Bunun sonuncunda ise, 90’lardan bu yana yurdum insanının cebinde duran o küçük kartla bir saniye garantimizin olmadığı bu dünyada altı ay borçlanarak o ayakkabıyı alıyor ve kendimizi kısır döngüye, o çarkın içine atıyoruz.

O yüzden bizim olmayan, bu rüzgârda dahi ayakta zor duran aciz bedenimizi, devamlı bilgi alan beynimizi zehirlere, teknolojiye, paraya kaptırmayalım: “Bağımlı değil, bağlı ol/alım!”