Bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyetlerinin anısına “12 Kasım”

Bugün, bize göre sanki bir güneş, tam da o gök bayrağımızdaki hilâl ve yıldızın ta kendisidir! O kutlu günümüz olmasaydı geceler bitmez, zulmetler yarılmaz, mücadele yolumuz kendimizi aydınlatmazdı.

12 KASIM… 12 Kasım’da, bizi bize döndürmüş, bizi bize bildirmiş, bizi dünyaya tanıtmış olan bir gün… O gün, bağımsız Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti’nin 1933 ve 1944 yıllarında iki kez kurulduğu gün…

O iki gün, işgâlci Çinlilerin Doğu Türkistan’ı yutma rüyâsı ilelebet yerle bir olmuş, kahraman ecdâdımızın cihat rûhu, eğilmez ve hiçbir zaman sırtı yere gelmez azâmeti kendisini göstermiş ve hak dâvâmızın sağlam esâsının yaratıldığı iki gün…

12 Kasım… O gün, sadece bizim için değil, belki bütün İslâm dünyası için de çok anlamlı bir zafer günü... Çünkü Hilâfet yıkıldıktan sonra, İslâm dünyasının en ünlü mütefekkirleri, İslâm’ın devlet anlayışını ve siyâsî görüşlerini daha yeni yeni tanıtmaya ve dünyaya özendirmeye var gücüyle çabalamaya başladığı dönemlerde, Sabit Damollam önderliğindeki ulu devlet adamlarımız 1933 yılında ve de merhum Alihan Törem Hazretleri önderliğindeki mücahitlerimiz ise 1944 yılında, dünya tarihinin ilk “İslâm Cumhuriyeti”nin kurulduğunu ilân etmişlerdi.

Demek ki, o gün inancımızın ve millî mücadele tarihimizin miracının yaratılmış olduğu gün!

O gün, dünya tarihindeki ilk İslâm Cumhuriyeti yani Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti, iki kez kurulmuş idi. İşte bizler, bu kutlu günümüzün iftiharı ile bugün de dünyaya başımız dik ve onurla bakabiliyoruz!

Ama maalesef, şafağın atmasını sadece güneşin doğması olarak bilenler için o gün de bu günler gibi sıradan bir gün! Çünkü o güne olan hayranlık ve iftihar duygularını, kutlama heyecanlarını, bayramlık giysileri ile katlayıp dolaplarında kilitlediler. Bugüne, âdeta hiçbir şey olmamış gibi dünkü eski giysileriyle adım atmış olan hissiz insanlar, sadece güneş körlerinden başka bir şey değildirler.

Bugünümüzün iftiharı, bugünümüze kıymet veren, o kutlu günümüzle onurlanmayı ve onurlandırmayı bilenlere aittir! O günümüzü unutmayan ve unutturmayanlara aittir!

O gün, bize göre sanki bir güneş, tam da o gök bayrağımızdaki hilâl ve yıldızın ta kendisidir! O kutlu günümüz olmasaydı geceler bitmez, zulmetler yarılmaz, mücadele yolumuz kendimizi aydınlatmazdı.

Evet, o günümüzü tanıtmaya, bugünümüzü anlatmaya, bugünümüzü söylemeye sözler yetmez, dilimiz acziyet içinde kalır. Gerçi o kutlu günümüzü yazmak, o güzel günümüzün türküsünü söylemek, bize göre en kutlu, en ulu görev olsa da, lügatler âleminde harfler yetersiz kalır. Gözümün karasını kalem ve kalbimin bütün kanını mürekkep yapsam da, o kutlu günümüzün gerçek anlamını ifade etmemde hepsi yetersiz kalır. Çünkü o günün kendisi bir sonsuz mânâ, milyonlarca şehit atamızın kanlarıyla mükemmelleşen bir tantana!

Ne acıdır ki, tarihimizdeki o kutlu günü, o büyük İlâhî rahmeti çok çabuk kaybettik. Her iki bağımsız cumhuriyetimizin mutluluğunu çok uzun yaşayamadık. Hattâ bütün İslâm dünyası için de büyük zafer sayılacak olan o iki kutlu günümüzün kurucuları olan ulu liderlerimiz Sabit Damollam ve Alihan Törem Hazretleri’nin kadr-u kıymetini bile lâyıkıyla bilemedik. Onların bunca yıldan beri gömülü yatan eserlerini, ilim, hikmet, fikir, düşünce ve görüşlerini dünya dillerine çevirerek cihanı tanıtmak bir yana dursun, hattâ kendimiz bile onları iyice tanıyamadık. Hâtıralarımızda o büyük önderlerimizin şahsiyetlerini söndürmeye başladık ve o kutlu günümüz de sönmeye başladı.

O kutlu günümüz maalesef kimilerimiz için yastık ve mindere dönüşmüşse, yine kimilerimiz için de bakkalda harcanacak cebindeki bozuk paraya dönüştü. İşte şimdi ya ağlamak ya da gülmek arasında kararsız hâlde o kutlu günümüzü hatırlamaktayız! O kutlu günümüzü özlemekte, o kutlu günümüzün acı hasretini çekmekteyiz. Derin âh-u figân ile o kutlu günümüzü çağırmaktayız.

Millî tarihimizin mîracı olan o kutlu günümüz ise, şu an bize acımış hâlde halimize haykırmakta, Mehmet Cemal Kuntay’ın dediği gibi, “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/ Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır” diyerek vicdanımıza seslenmektedir. O kutlu günümüzü geri kazanabilmemiz için bizi kan vermeye, canlarımızı fedâ etmeye çağırmaktadır. O kutlu günümüzü yeniden inşâ etmek gibi hem dinî, hem de millî bir kutsal gâye üzerine birlik olmaya, nefretin eğri parmaklarında sallanmamaya, kısacası bizi yeni baştan biz olmaya çağırmaktadır.

Ey Keremli Ulu Rabbimiz! Bizi o şanlı ecdâdımızın izlerine gerçek vârislerden kılarak, üçüncü defa 12 Kasım’ı hayata geçirebilecek ve o günü ebedî bağımsızlık bayramı olarak gelecek nesillere mîras bırakabilecek vefâdar evlâtlardan eyle! (Âmin, sümme âmin!)