 
																BU yazımızda, bundan 108 sene önce, 13 Ocak 1913 günü,
İttihat ve Terakki’nin elebaşıları (Talat, Enver, Yakup Cemil, Ömer Naci vs.) tarafından
gerçekleştirilen hükûmet darbesinden bahsedeceğiz…
Baskın diye geçiştirilen
kanlı darbe
Darbeciler “Babıali” denilen
hükûmet merkezini basmış, toplantı hâlindeki bakanlar kurulu odasına girmiş,
Harbiye Nazırını ve yaverini şehit ettikten sonra devrin sadrazamı Kamil
Paşa’yı silah zoruyla istifa ettirip yönetimi teslim almışlardı.
(Enver Paşa, yanında bir grup fedai
ile Babıali’deki hükûmet merkezini güpegündüz kabîne toplantısı sırasında
silahla basarak cehenneme çevirmiş, Enver ve fedailerinin tabancalarından çıkan
kurşunla Başbakanlık Yaveri Nafiz Bey, Harbiye Nazırının Yaveri Tevfik Bey,
Polis Komiseri Celal Bey, Harbiye Nazırı Müşir Nazım Paşa vurularak
öldürülmüştü.)
Bir Batılı mütefekkir,
“Tanımlamalar masum değildir” demektedir. Bizim yakın tarihimiz İttihatçılar
tarafından yazıldığı için, “31 Mart Darbesi”ni “31 Mart Vakası” adıyla,
“Babıali Darbesi”ni de “Babıali Baskını” adı altında ambalajlayarak, tarihimize
karşı işledikleri bu büyük cinayetleri ustaca gizlerler.
Türkiye’de darbeci gelenek
nasıl ödüllendirildi?
Bu yazımızda önce
ülkemizdeki darbeci geleneğin nasıl ödüllendirildiğine dair bazı gerçekleri
paylaşmak istiyorum...
Bundan yaklaşık 110 yıl önce
Rumeli’nde asayişi yeniden tesis etmek üzere hükûmet tarafından gönderilen
Şemsi Paşa, Manastır’da güpegündüz vurularak öldürüldü.
Şemsi Paşa’nın katili genç teğmen
Atıf, onun azmettiricisi ise bölüğü ile birlikte hükûmete isyan ederek dağa
çıkan İttihatçı kolağası Resneli Niyazi idi. Resneli Niyazi, kışlasından 160
kişilik taifesi için ikişer tüfek almış, içinde 550 lira bulunan kışlanın
kasasını da boşaltmıştı.
Tarih
kalpazanlığının numune örneklerinden biri olarak bu katil azmettiricisi Mason
asker, sonradan hürriyet kahramanı olarak ilân edildi. 
Şemsi Paşa’nın katili olan Atıf
Kamçıl ise Cumhuriyet’in kurulmasının ardından TBMM’de 6 ve 7’nci dönemde
Çanakkale’den mebus tayin edilerek ödüllendirildi. 
Resneli Niyazi ile dağa çıkan
Binbaşı Eyüp Sabri de Birinci Meclis’te Eskişehir mebusu yapılarak
ödüllendirilen bir başka şahıs oldu.
Meşhur hikâyecilerimizden Ömer Seyfettin, dönemin en güçlü fikir ve siyâset akımı
olan İttihat ve Terakki’nin genç kurmaylarındandı. Bir kayda göre, “Babıali
Baskını” denilen ve 1913 yılında gerçekleştirilen hükûmet darbesine, bizzat
olay mahalline kadar giderek destek verenlerden biriydi. 
Dönemin ünlü İttihatçılarından Ağaoğlu Ahmet
Bey de oğlu Samet Ağaoğlu’nun hatıralarında ima ettiğine göre, darbenin plânlayıcıları
arasında görünüyordu: “Babam bir başka
gece yarısı, fakat bu sefer tutularak değil, onu almaya gelmiş birkaç dostu ile
gitti. Ertesi günü hükûmet devrilmiş, Nazım Paşa vurulmuştu.” (Ağaoğlu
Samet, 2013:40)
13 Ocak Babıali Darbesi’nin kurmaylarından biri de İttihatçı hatip/subay Ömer Naci idi. Ömer Naci, tutulduğu tifüs hastalığından dolayı öldü. Bundan sonrasını yine dönemin şâhidi Samet Ağaoğlu’ndan dinleyelim: “Şehirde, Bentderesi’nde Ömer Naci’nin ailesi oturuyordu. Naci’nin hanımı ve çocukları Ankara’ya aldırılmış, oğlu Hikmet, Hariciye Vekâlet’inde işe yerleştirilmişti.” (Ağaoğlu Samet, 2013:160)

13 Ocak darbe günü
Şimdi gelelim 13 Ocak darbe gününe… 
Bu olayı da dönemin şâhitlerinin kaleminden
okuyalım. Devrilen kabînenin Dâhiliye Nazırı Ahmet Reşit Rey, bu cinayetin
önceden ihbar edildiğini, ancak gerekli tedbirlerin alınmadığını şöyle
anlatıyor: “Kamil Paşa kabînesinin kurulmasından
yirmi gün sonra İttihat ve Terakki Komitesi’nin faal üyelerinden bazılarının,
sadrazam ve bazı vekiller hakkında suikast plânlamaya çalıştıkları haberi
polisin bilgisine ulaştı. Bunların arasına sokulan bir şahıs, bu teşebbüs
hakkında kayıtlara ek olarak bir de yazılı belge elde etti. Bu sebeple
tutuklanan üç veya dört kişi, soruşturma evrakı ile beraber divan-ı harbe
teslim olundu. Fakat divan-ı harp yine uyanmadı.”  (Rey, 2007:239:240:241)
Dönemin bir başka şâhidi Mehmed Selahaddin
Bey, 13 Ocak Babıali Darbesi’ni şöyle anlatıyor: 
“Bu minvâl üzere İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihtilâlcileri, vahşi ve
hain bir sûrette Babıali’ye hücûm ederek meclise girmek ve mebusları da
katletmek istemişlerdir. Önlerinde reis-i azamları Talat, şehir katilleri Enver
ile hatipleri Ömer Naci ve diğer fedaileri olduğu hâlde harekete geçtiler. 
Önceden yaptıkları gibi tedbirlerle büyük salona girip sadaret dairesini
ele geçirmeye çalıştıkları bir sırada, orada hazır bulunan sadaret
yaverlerinden Yüzbaşı Nafiz ve Harbiye Nezareti Yaveri Tevfik Beyler ile bazı
sivil polis memurları, bunların cinayetlerini engellemeye çalıştıklarından,
Yaver Tevfik Bey ile bir sivil polis memurunu şehit etmeleri üzerine, Yaver
Nafiz Bey de mecbur kalarak silah kullanmaya başlamıştır. Nafiz Bey’in Enver
Paşa’ya attığı kurşunlardan bir tanesi, ihtilâlcilerden Mustafa Necib isimli
birine isabet ettiğinden adam ölmüş ve Nafiz Bey diğer ihtilâlcilerin
silahlarına hedef olarak yaralanmış ve bir iki fedai, ‘Daha gebermedi’ diyerek
kamalarla şehit etmişlerdir. 
O sırada Sadrazam Kamil Paşa, padişahın bazı isteklerini bildirmek üzere
Babıali’ye gelen Mabeyn-i Hümayun Başkâtibi Fuad Bey ile sadarete mahsus
odaların birinde olduğundan mecliste bulunmuyordu. Ancak dışarıdaki bu
gürültüyü, mecliste bulunan başkumandan vekili ve Harbiye Nazın Nazım Paşa
duymuş ve dışarı çıkmıştı. Fakat gördüğü hâdiseyi önleyemeden, gereken
tedbirleri almadan, küçük salonda Enver Paşa tarafından atılan kurşunla şehit
olmuştur. Bir müddet sonra sadrazamlığa tayin ettirdikleri Mahmud Şevket Paşa
Babıali’ye geldiğinde, kapı önündeki ihtilâlcilere işittirmek için,
alışılagelmişin aksine, merdiven başında hatt-ı hümayunu okuttuktan sonra arz
odasına gelip bütün katillerin tebriklerini kabul ederek gereken hazırlıkları
yapmaya başlamıştır.” (Selahaddin, 1989:65-66-67)
23 Ocak 1913’te gerçekleştirilen Babıali Darbesi’nden sonra
sadrazamlığa Mahmut Şevket Paşa getirilmişti. Mahmut Şevket Paşa’nın bir
suikastla öldürülmesinin ardından darbeciler tarafından bu kez sadrazamlık
görevine Mısırlı entellektüel Sait Halim Paşa getirilmişti. 
“Bir dindar aydın, kanlı bir darbe ile elde edilmiş bir
hükûmette nasıl sadrazamlık yapabilir?” diye hep düşünmüş ve bu tercihi
“Buhranlarımız” kitabın sahibine yakıştırmamışımdır. Nitekim onun da sonu iyi
olmamış, Sait Halim Paşa da selefi Mahmut Şevket Paşa gibi bir suikasta kurban
gitmiştir.
13 Ocak 1913 günü Babıali Baskını şeklinde
gerçekleşen kanlı darbe, yeni nesiller tarafından unutulmamalı, ülkemizin
demokratik yönetimleri tarafından da unutturulmamalıdır.
Kaynaklar
Ağaoğlu Samet,
(2013), Hayat Bir Macera,
İstanbul: YKY Yay.
Rey
Ahmet Reşit (2014), İmparatorluğun Son Dönemlerinde Gördüklerim Yaptıklarım,
İstanbul: İş Bankası Yayınları
Selahaddin Mehmed,
(1989), İttihat ve Terakki’nin Kuruluşu ve Osmanlı Devleti’nin Yıkılışı, İnkılap
Yay., İstanbul



