
MÛSÂ’nın (aleyhisselâm)
odunculuk ile geçinen iki komşusu varmış. Biri sırtında, diğeri de sahip olduğu
eşekle odun taşırmış. Her ikisi de ormandan topladığı odunları şehre götürüp
satar, böylece ailelerini geçindirirlermiş.
Gel
zaman, git zaman, komşular ihtiyarlamışlar. Sırtıyla odun taşıyan zorlanır
olmuş. Lâkin elinden başka bir iş gelmediği için odun taşımaya devam ediyormuş.
Oduncu,
bir gün Mûsâ’nın (as) yoluna çıkmış ve ondan şöyle bir ricada bulunmuş: “Ey Mûsâ!
Tûr’a (Mûsâ’nın münacaatta bulunduğu dağ) çıkınca Rabbine söyle de bana bir
eşek versin. Bilirsin, ben odunculuk yaparak geçimimi sağlıyorum. Lâkin artık
ihtiyarladım. Sırtımda odun taşımakta zorlanıyorum. Eğer Allah bana bir eşek
verirse onunla kimseye muhtaç olmadan rızkımı kolayca kazanır, geçinir
giderim…”
Mûsâ
(as) Tûr’a çıkınca, Allah’a münacaatında ona da yer vermiş. Komşusu için
Allah’tan bir eşek talep etmiş. Allah, Mûsâ’ya (as) şöyle vahyetmiş: “Komşun,
diğer komşuna ikinci bir eşek vermemiz için bize duâ etsin, biz de ona bir eşek
verelim.”
Mûsâ
(as), bu basit şartın komşusu tarafından kolayca yerine getirileceğini
düşündüğünden, istediğinin kabul edildiğine sevinerek Tûr’dan ayrılmış. Şehre
geldiğinde Tûr’dan gelecek haberi heyecanla bekleyen adam, Mûsâ’nın (as) önüne
çıkarak, “Ey Mûsâ! Allah bana bir eşek verecek mi?” diye sormuş. Mûsâ (as)
gayet emin bir ses tonuyla, “Evet, Allah sana bir eşek verecek. Lâkin küçük bir
şartı var” demiş.
Adam,
“Nedir o küçük şart?” diye sormuş. Mûsâ (as) yine gayet sakin bir ses tonuyla,
“Komşunun eşeğinin iki tane olması için Allah’a duâ edeceksin” demiş.
Adamın
tavrı birden değişmiş, yüzü sinirden kıpkırmızı olmuş, eli ayağı titremeye
başlamış ve “İstemiyorum ben onun eşeğini! Yine eskisi gibi sırtımda odun
taşır, geçinir giderim. Komşunun eşeğinin iki tane olması için duâ edecekmişim,
peh! Yahu kardeşim, ben onun bir eşeğini çekemiyorum. İki tane olursa çatlar
ölürüm” diye söylenerek Mûsâ’nın (as) yanından uzaklaşmış.
***
Babam,
“Oğlum, bu hikâyede birçok ders var, ama ben ise sadece ikisini söyleyeceğim,
gerisini de siz düşünün?” dedikten sonra şunları söylemişti:
“Bir, her zaman
söylediğim gibi rızık, Allah’tandır. Lâkin emek olmadan rızık kendiliğinden
gelmez. Gençlik bâki değildir. Ömrü olan, ihtiyarlar. Güçten düşer, eli ayağı
tutmaz olur. O yüzden kazandıklarınızdan geleceğiniz için tasarruf edin,
elinize geçen tüm parayı harcamayın.
İki, başkalarının
malına göz dikmek ve haset etmek kötü bir huydur. İnsanı içten içe çökertir.
Siz, siz olun, kimsenin malını mülkünü kıskanmayın. Bilakis çevrenizdekilerin
mal mülk sahibi olması için duâ edin. Komşularınızın ve arkadaşlarınızın sizden
daha varlıklı olmasını isteyin. Gün gelir, size de faydası olur. Hiç olmazsa borç
alırsınız. En azından size muhtaç olmayacakları için gözleri üzerinizde olmaz…”