Babamın gülüşü

Benim babamın öteki adı “gurbettir”, bizdeki yeri hasret. Hele bir gülümsemesi var, yüreği vuslata erdirir.

BABA; gölgesini görsen sarıldığın, yorgun ayaklarına terlik uzattığın, sabahın ayazında evden uğurladığındır. Bakışları öyle derin, öyle içtendir ki arkasında kamburlaşmış cefası, omuzlarında ömrünün ağırlığı vardır.

Baba olabilmek hayattaki en meşakkatli iştir. “Babasız bir ev, duvaksız bir gelindir.” Babasızlık, susuz kalan bir çiçeğin ağır ölümüdür. Baba olabilmek; tehlikeli bir yolun en başında yürümek, en zor anlarda gülebilmek, en güçsüz zamanlarda ayakta durabilmektir. Bambaşkadır.

Baba olmak her heybesi olana yaraşmaz. Herkes bu endamı ciddiyetle taşıyamaz. Baba dediğin, evladı için susabilen, tüm haksızlıklara bile “Eyvallah” diyebilendir. Bambaşkadır.

Baba dediğin, gözyaşlarını kirpiklerinden değil, ceketinin düğmesinden akıtan, kasketini eline alıp alnının terini yere düşürmeyendir. Bambaşkadır. Çok başka!

Benim babamın yüreği öyle bir “of” çeker ki yüreğim dile gelir. Kederimle dertlenip kaderimi güzelleştirir. Benim babamın öteki adı “gurbettir”, bizdeki yeri hasret. Hele bir gülümsemesi var, yüreği vuslata erdirir. Benim babam ekmek için, aş için mevsim mevsim, diyar diyar gezmiştir. Ömrü yollarda geçmiştir. Vefamız da, cefamız da bu sebeptendir. Çetin geçen gecelerin acımasızlığında ayazın tarifi olmuyor, olamıyor.

Rüya gibi geceler

Babam bize, parka gittiğimiz yaşlarımızın gecelerinde, masal niyetine anneme olan sevdasını anlatırdı. Beraber geçirdikleri zorlu günleri, kazançlarını ve kayıplarını bir bir anlatırdı. Anlamazdık o yaşlardayken. Şimdi daha iyi, çok daha iyi anlıyorum. Bu hayat onlar için hiç kolay olmamış. Ömürlerindeki mutluluk elle tutulup gözle görülmezmiş. Saçlarının beyazlığı sakallarına karışmadan evvel…

Bir babanın en güzel yanı, merhametidir. Evlâdına kıyamayışı, gözünden dökülecek yaşa tahammülü olmayışıdır. Masalları ile geceler boyu en huzurlu uykuları çocuğuna veren, başa çıkamadığı sorunlarda daima onu gözetleyen, güvendiğini belli edip evlâdının arkasında duran bir baba, evlât için paha biçilmez bir servettir.

Baba dediğin, sobası tüten evlerde odunlar kıran, yerleştiren, kardan kapanmış mahalleyi diğer çocuklar için küreyendir. Akşam ezanı okunduğunda “Nerede kaldı bu kızlar?” diyebilen, bir evlâdının gönlü buruksa o sofradan bir lokma dahi alamayandır. Çocuğu ağladığında ağlatana dünyayı zehreden, sırf yavrusunu üzdüler diye hiç düşünmeden onu üzeni üzmek isteyendir. Başkalarının elem verici sözleriyle değil, daima kendi aklı ile muhakeme edip adil, yürekli ve gözü pek olandır.

İçindeki sevgi, şefkat ve koruma içgüdüsüyle daima hazırda bekleyen baba, aldığı nefesin her zerresini evlâdı için harcayabilecek olandır. Başka hangi sorumluluk yapabilir ki tüm bunları? Kim vazgeçebilir hayatından? Kim nefesinden verir? Kim kendinden ödün vermiş ki? İşte tüm bu soruların bir tek cevabı var: Baba olabilmek…

Benim babam gibi gülebilmek

Benim babam gibi ciddiyetle, korku salmayıp sevmenin gücüne sığınan adamlar iyi ki varlar!

Sanmayın ki, sadece saçı sakalıyla bu gururu hak edenlerden bahsediyorum. Baba olmak için illâ “adam” olmak gerekmez. Kadın gibi kadınların güçlü duruşlarının minnetiyle bugünlerdeyiz. Bu iki kutsal sorumluluğu yerine getiren, hem anne, hem baba olan güzel yürekli insanlarımızın varlığıyla övünüyor, yollarının açık, pürüzsüz ve pek mutlu olmasını diliyorum.

Dertsiz dua soğuktur, sizinle sıcacık dualarda buluşuyorum.