ÖLÜM, ruhun
bedenden çıkması mı, bedenin ruhu istememesi midir? Ruhsuz bedenler yaşarlar
mı? Beden ruha mı muhtaçtır? Yolda hiç yürüyen ölüler görmez miyiz?
İlk önce sizlerle “ba’su” kelimesinin ne
anlama geldiğini, bizdeki yerini irdeleyelim. “Diriltilmek, dirilmek” gibi
mânâlarda kullanılan kelimelerin İslâmcasıdır “ba’su”. Hazreti Âdem Babamızdan
önce biz nâmına bir şey yoktu bu tarlada, böyle iman ettik. Hazreti Âdem yoktan
yaratıldı ve Allah, varlığından ruh üfledi. Âdem oldu böylece. Bizler de bazı
yüzlerin ağarıp bazı yüzlerin kararacağı o elim günde belki sonsuz huzurun
teminatı olan Cennet’e, belki de sonsuz gazaba duçar olanların yerine gitmek
üzere rüyadaki uykudan sonsuzluk nâmına uyandırılacağız.
Biz Âdemler, dünyada derin bir uyku
içerisindeyiz. Bir gün ansızın bilâruh beden olduğumuzda, bizi biz yapan
ruhumuz yükselecek semâ-i a’lâya. Ölüm bizler için sonsuzluğa uyanmaktır. Çünkü
ölüm, bizler için bu bataklık tarladan sonsuz huzura kavuşmaktır. Ölümden
hiçbir zaman korkmayız; çünkü ölümden öte Cennet vardır.
“Ba’de” kelimesine geçelim... Anlamı,
“sonra” demek... Resûllullah’ın lügâtinde... “Sonralar” ve bilhassa “sonlar”,
bizim için çok değerlidir. Sonlarımız besmeledir bizim. Neden mi? Çünkü biz bir
iş yaparken, olmazsa yahut hiç yapamazsak, o tür işlerin sonlarında yeni bir
besmele vardır. Her besmelemiz yeni bir sabaha müjdecidir âdeta. “Ba’de”
kelimesinin bu cümledeki yeri de tam olarak budur bence. Neydi cümlemiz?
“Ölümden sonra dirilmek”... Hayatın her alanında bu vardır. Geceden sonra
sabah, hastalıktan sonra şifa, târumârdan sonra nizam... Sonradan öncesi hep
kötü görünse de “Her şerde bir hayır vardır” diye boşuna dememiş İlmin Sahibi.
Çevremizin bizim için kötü görüp üzüldüğü
ölüm öyle bir oluştur ki, sonrasında dirilmek üzere bekletir sanki bizi. Bir de
öyle ölmek gerek ki, “Yâdında mı doğduğun günler?/ Sen ağlar idin, gülerdi
âlem./ Bir öyle ömür geçir ki, olsun/ Mevtin sana hande, halka mâtem” demiş
şair. (Doğduğun günler hatırında mı? Sen ağlar idin, o vakit herkes, sen geldin
diye âleme, neşe içindeydi. Öyle yaşa ki, ölüm sana gülmek olsun.)
“Mevt” kelimesine geldik nihayet. Bütün
mânâ burada belki de. Ölüm nedir acep? Ölüm, şairin deyimiyle bayramdır,
felâhtır, sonsuzluğa uyanmaktır âdeta. Ölmekle olmak arasında iki nokta var.
Ölürsen, olursun. Ölürsen yanarsın, âdeta od olur, yakar ve öldürür seni,
geçirir kendinden. Ama olursan, ölürsün. İnsanoğlu öyle armut gibi olgunlaşınca
olmaz insan. Devamlı ölür, öldükçe olur.
Peki, şimdi büyük resme bakalım. “Ba’su
ba’del mevt”, ölümden sonra diriltilmek, aklın zor alacağı bir durum. Aklın
sınırları yetmez bunu tahayyüle, lâkin gayreti içinde olmadan zordur bunu
anlamak. Yazdıklarımı okuduktan sonra gözlerinizi kapatın ve hayâle çalışın...
Toprağın bütün soğukluğu sizi sarmış,
böcekler etrafınızda dolaşıyor. Görüyorsunuz sanki ama hissizsiniz işte,
cevapsızsınız yani. Belki Cennet bahçelerinden bir bahçe, belki de Cehennem
çukurlarından bir çukur... Zaman yok size orada. Bir ses duyuldu. Anlamadınız.
Ama o anda, yaşayan herkes öldü birden. Her nefis ölümü tadacaktır elbet;
bazılarına şerbetli tatlı, bazılarına sirke gibidir o an...
Bir kez daha ses duyuldu. Herkes uyanıyor
o anda. Anneler çocuklarından kaçıyor. Kargaşa o an ile mânâ bulmuş sanki. O
anda Huzûr-u A’lâ’dasınız. Kim zerre kadar hayır işledi veya zerre kadar şer
işlediyse görünüyor orada. Bir sancak görünüyor uzaklarda. Hacı Dede’nin ettiği
duâ aklına geliyor birden ve ondaki bir kelime: Livâu’l-Hamd... Sancakların en
kapsayıcısı ve en ferahlatıcısı odur. Dünyada dahi o sancak korur bizi ve
himayesi altında gölgelendirir...
Bin dört yüz yıl öncesinde yaşamış,
hiçbirimizin görmediği Resûlullah’ın sancağı, bütün Müslümanları
toplayabiliyordu. Hatırlarsan, payitaht İstanbul’da dedem Cennet Mekân Sultan
Abdülhamid Han, “Lâ ilâhe illâ Allah, Muhammedu’r-Resûllullah” diyor.
Pakistan’da bir Müslümanın kalbi titriyor o nidâ ile… Bilâhare seni belki
Cennet bahçelerinden bir bahçe kabul edecek, belki de Cehennem çukurlarından
bir çukur...
Bir lokantada enfes bir sofrada yemek
yediğinizi düşünün... Hesabı ödemeden dükkândan çıkmak olur mu? Olmaz! Oldu
diyelim, dükkânın sahibi onu affetmiştir. Dünya da o dükkân misâli... Dükkânın
sahibi Allah, yaptığımız hatâları hâddi aşmak olmadıkça dükkândan çıkmadan
söylediğimiz bir kelime ile affeder: “Allah’ım, Sen affedicisin, affetmeyi
seversin, bizleri de affeyle!”
Ezcümle, ölümden sonra dirilmek haktır.
İşittik, âmenna!