Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının tarihî arka plânı nedir?

Bugün yaşanan söz konusu çatışmanın devam etmesi, Rusya’ya bölgedeki siyâsî, askerî ve ekonomik nüfûzunu tahkim etme şansı yaratmaktadır. Azerbaycan’ın Tovuz bölgesine yönelik Ermeni saldırıları, Türkiye’nin merkezinde olduğu enerji jeopolitiğini hedef aldı. Bu yönüyle saldırının niteliği, bir Ermenistan şımarıklığının çok ötesindedir!

OSMANLI Devleti’nde, diğer milletler gibi Ermeni tebaası da önemli bir yere sahipti. Müslüman tebaa hâricinde Ermeniler, gerek devlet kademelerinde, gerekse sosyal alanda önemli mevkilerde bulunuyorlardı. Cephelerde bulunan Türklerin yerine devlet kademelerinde, bürokraside yer almaları, bunun yanında zanaat, tarım ve ticarette söz sahibi olmaları, Müslüman halk ile uyum içinde olmaları, Ermenilerin “millet-i sâdıka” (sâdık millet) diye adlandırılmasında rol oynamıştır.

Bu sâdık tebaaya ne oldu da kendilerine atfedilen bu onura rağmen -ne yazık ki- en ufak çıkarlarında, bağlı bulundukları devlete nankörlükle cevap verdiler ve kardeşlikten ihanete uzanan bir süreç yaşandı? Bugün bile kardeş Azerbaycan’a tebelleş olmalarının nasıl bir izahı olabilir?

Yakın tarihimiz’deki “ASALA” adlı Ermeni terör makinasının cinayetlerini ve dünyadaki Ermeni diasporasının kimler tarafından finanse edilip Türk Devleti’ne savaş açtığını unutmuş değiliz. Bu yazıdaki mevzu, “Ermenistan” denilen kukla devletin neden Azerbaycan’a saldırdığı meselesidir. Bunun yanında, Orta Doğu, Şimâl-i Afrika ve en son Libya’da sık sık gündemimizi işgal eden olayların arkasındaki diğer peyk devletçiklerin de durumları bundan farklı değildir. BAE, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Beşar Esed’in  Suriye’si, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ve sair unsurun cemaziyelevvelleri epey kirli ve şeytanî plânla dolu. Bizim yazacağımız, Azerbaycan-Ermenistan bahsi.

Konunun vuzuha kavuşması için biraz tarihî serencâmına bakmakta fayda var. Yoksa durup dururken bu tür emperyalist niyetler âniden zuhur etmiyor.

Yeryüzünü parselleyip silah ve cebirle toplumları baskı altında tutan zalim tiranlar ve başında bulundukları sömürü imparatorluklarının politikalarının ana fikri, kendilerine kimi zaman birkaç tane yedek feodal beylik seçerek, uzak diyarlara ordular göndermeden, o diyarlardan satın aldıkları Mankurtlar vâsıtasıyla menfaatlerini korumaktır.

Özetle anlatmaya çalıştğımız, yaşadığımız dünya hayatının hâlihazırdaki durumudur. Küfür rejimlerinin insanlığa verdikleri en büyük zarar, insan haysiyetinin cellâtlar tarafından yok sayılmasıdır. “Lâ ilâhe illâ-Allah” şiarı ile gelen Son Peygamber Hazreti Muhammed’den (sas) sonra büyük bir coğrafyada beşeriyet, Asr-ı Saâdet’i yaşadı. İslâm coğrafyası en son, Selçuklu ve Osmanlı Cihan Devletlerinin asırlar süren idareleriyle, istisnalar dışında huzur ve sükûn içinde ömür sürdü.

Karanlık bir zaman dilimi yaşayan Batı’nın sömürgeci devletleri nihâyet aradıkları fırsatı (!) buldular ve 19’uncu yüzyılın sonunda Osmanlı Cihan Devleti’nin ağır yükünden bilistifade, Batı düzeninin köle-efendi diyalektiğine dayalı düzenini, Skyes-Picot Anlaşması’nın neticesinde, Arabistan yarımadasında cetvel devletler, diğer bazı coğrafyalarda ise kendilerine bağlı krallık ve peyklerle oluşturdular. Başta Mağrip ve diğer Afrika ülkelerinde ise sömürü düzenlerini devam ettirecek mekanizmaları “demokrasi” (!) palavrası üzerine “yeni ve  süslü istikbâller” diye tavsiye ettiler.

Hatırlayalım, Skyes-Picot’un tarafları, Fransa ve İngiltere ile birlikte bu parsadan en büyük paylardan istifade edecek Rusya idi. Bugünün emperyalistleri ise Orta Doğu’da İngilizlerin izdüşümü ABD, Fransa, diğer Batılı ülkeler ve Sovyet Rusya’sı; Doğu Akdeniz ve Libya’da Körfez koalisyonu (Suud, BAE, İsrail, Mısır, Yunanistan ve Sovyet Rusya) ile tabiî ki yine görünmemeye çalışan (!) ABD ve İngiltere ile Almanya’dır. Bu liste uzayıp gidiyor...

Rusya’nın aradığı ne?

Libya’da foyası meydana çıkan Sovyet Rusya’nın yeni cephe hattı belli oldu: Ermenistan...

Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki çatışmanın kaynağı, şüphesiz Dağlık Karabağ meselesidir. Literatürde “donmuş çatışma” olarak karşımıza çıkan, aktif çatışmanın olmadığı ancak her an sıcak çatışmaya evirilebilecek potansiyele sahip bir sorun olarak tanımlanmaktadır bu mesele. Minsk Grubu’nun bu konuda problemi çözmek istemediğini söylemek durumundayım. Gazeteci dostumuz İsa Tatlıcan da şöyle bir tespit yapıyor: “Çatışmanın temeli, genel kanının aksine 1990’lara değil, aslında 1900’lere ve hattâ 1800’lerde başlayan, Çarlık Rusya’sı tarafından uygulanan iskân politikalarına dayanmaktadır. Söz konusu iskân politikaları ile Rusya, bölgede yönetilebilir bir demografi oluşturmayı hedeflemekteydi. Nitekim nüfus sayımlarına baktığımızda 1830-1880 arasındaki 50 yıl içerisinde bölgedeki Ermeni nüfusunun yüzde 35’ten yüzde 50’lere çıktığını görmekteyiz.”

Ermenistan, provokatif saldırılarıyla dikkatleri Dağlık Karabağ meselesinden başka yerlere kaydırmak istemekte ve soruna farklı boyutlar katarak milletlerarası toplumun dikkatini bu meseleden uzaklaştırmayı hedeflemektedir. Azerbaycan ve Nahcivan özerk bölgesi arasına sokuşturulan/sokulan kılıç misâli, Ermenistan’ın durumunu dikkatle incelemek gerekir. Bu sayede çözüm yolunda atılan adımların önüne geçmeyi plânlamaktadır Rusya.

Rusya’nın söz konusu çatışmaların arkasında olduğu ve ara ara körüklediği bilinmektedir. Özellikle her dış politik millî meselede Rusya’nın karşımıza çıkması, pek hayra alâmet olmasa gerektir.

Bugün yaşananların tarihî arka planını iyi bellemek lâzım gelir. Rusya her iki ülkeye de silah satışı yapmakta, aynı zamanda bu çatışmalar minvâlinde Ermenistan’da askerî üsler bulundurmaktadır. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 2016 yılında, Ermenistan ile ortak ordu grubunun oluşturulmasını öngören anlaşmayı imzalamıştı. Bu anlaşma ile kurulacak ortak ordu grubunun temel görevi, Rusya veya Ermenistan’a yapılacak olası bir silahlı saldırıyı “tek strateji ve tek plâna göre” püskürtmek… Bunun için ortak bir komuta merkezi kurulacağı belirtilmektedir.

Erivan ile Moskova arasındaki stratejik ortaklığa yeni bir boyut kazandıran anlaşma, günümüzde olup bitenlerin arka plânını ifşa etmektedir. Bugün yaşanan söz konusu çatışmanın devam etmesi, Rusya’ya bölgedeki siyâsî, askerî ve ekonomik nüfûzunu tahkim etme şansı yaratmaktadır. Azerbaycan’ın Tovuz bölgesine yönelik Ermeni saldırıları, Türkiye’nin merkezinde olduğu enerji jeopolitiğini hedef aldı. Bu yönüyle saldırının niteliği, bir Ermenistan şımarıklığının çok ötesindedir!

Konu Azerbaycan-Ermenistan’la sınırlı değildir, yeni bir “çok uluslu senaryo”nun sinyalleri verilmiştir. Doğu Akdeniz’deki enerji pazarlıkları, hesaplaşmaları, hattâ çatışmaları Güney Kafkaslara taşınmaktadır.

Ermenistan, kuzeyin terör örgütü mü yapıldı?

Doğu Akdeniz’deki enerji denkleminin, Akdeniz’in tamamındaki jeopolitik güç hesaplamasının bütün tarafları burada da vardır. Saldırının Libya ve Suriye’deki durumla, Akdeniz’deki enerji kaynaklarıyla birebir bağlantısı vardır. Ermenistan’a bu büyük hesaplaşmanın sadece ihalesi verilmiş, bu ülkeye bir tür terör örgütü pozisyonu tanımlanmıştır. Bu, Irak ve Suriye’deki PKK ve DEAŞ’a yüklenen (günümüz moda deyimi ile) misyonun (vazîfenin) aynısıdır. Libya’da terör baronu Hafter’e yüklenen vazîfenin aynısıdır.

Projenin ikinci aşaması olarak Ermenistan’ın Karabağ’ı ve Karabağ dışındaki Azerî topraklarını işgal sebebi de bugünkü durum içindir. O zaman Rusya ve İran, Ermenistan’la beraber hareket etmiş; nitekim İran en son İran’daki Türklerin, son Ermenistan saldırılarını kınamak üzere yapılacak faaliyetlere müsaade etmemiştir. Bunun başka sebeplerinin olduğunu izah etmek, ayrıca bir makale konusu… Rusya, Türkiye ile Türk dünyasını birbirinden yalıtmaya, Hazar enerji kaynakları üzerinde kurulacak denklemi daha o zamandan tanımlamaya çalışmıştır. Nitekim Sayın Devlet Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Bu olanlar Ermenistan’ını çapını, boyunu aşar” şeklindeki ifadesi, Devlet aklının durduğu nokta ve karşıdaki şımarıklığa verilen en tarihî ihtardır.

Devlet Başkanımızın sözlerinden sonra Rusya’dan gelen “Türkiye ile iyi münasebetlerimiz devam ediyor” şeklindeki diplomatik ifade, zımnen Ermenistan’la olan ortaklıklarının beyanıdır. Bu konuda bir uzmana kulak verelim…

Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Haluk Selvi şöyle diyor: “Karabağ meselesinin bir uzantısı olarak Tovuz’daki hâdiseler, âdeta Hocalı’yı yeniden canlandırmasının bir netîcesidir. Ermenistan’ın hedefi, Kafkasya’daki bu kaos ve karmaşanın sebebi, Bakü petrolleridir.

Bu huzursuzluk ABD ve Rusya’yı bu coğrafyaya çekiyor. Çünkü Ermenistan, Azerbaycan’a karşı desteğe ihtiyaç duyuyor; Azerbaycan, Ermenistan’a karşı desteğe ihtiyaç duyuyor. Büyük devletlerin çatışma politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıkıyor bu kaos durumu.

Türkiye; Suriye, Libya, Kafkasya ve Karabağ meselesinde uluslararası hukuk ve insan hakları çerçevesinde hareket ederek adaleti tesis etmek istiyor. Uluslararası hukuku gerçekleştirecek sistem, şu an dünyada çalışmıyor. Bu sistemsizliğin netîcesi Karabağ’daki olaylar… Türkiye Tovuz meselesinde diyor ki, ‘Biz haklı olanın yanındayız, uluslararası hukuku işletmek için buradayız’. Kafkasya’nın güvenliği; Van, Erzurum, Artvin’in güvenliğidir.”*

Son söz

Netîce olarak, milletlerarası meselelerde dostluklar yoktur. Her ülkenin kendine göre plânı ve stratejisi vardır. Orta Doğu’da PKK’yı sopa olarak kullanan emperyalistler, şimdilerde Ermenistan’ı aynıyla kullanmak istiyorlar. Bu işi tarihte en iyi yapan usta ise sömürge ruhlu ABD, Fransa, Hollanda ve komünizmin vârisi Rusya. Meşhur İngilizlerle Almanları saymıyorum bile; onların yerini ABD ve İsrail aldı.

Şair ve hekim Abdülhak Molla’nın bundan 150 yıl öncesinden âdeta bugüne seslenen beytine kulak verelim: “Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh/ Hazır ol cenge, eğer ister isen sulh-u salâh.” (Huzur ve felâha ermenin, sulhu korumanın yolu, güçlü bir devlet yapısına, yerli ve millî bir duruşa sahip olmakla olur.) Vesselâm…

 

*Star, Elektronik Gazete, 21.07.2020