Ayrılan yollar ve yolcular

Sevgi ve nefrette ölçüyü kaçırmak, insan ilişkileri açısından problemlidir. Unutmayalım ki, bir gün gelir, dostlarımız düşman, düşmanlarımız dost hâline gelebilir. Ayrıca ayarını kaçırdığımız sevgi de nefret de gözümüzü kör eder ve hatâlar yapmamıza sebep olur. Yollarımızın ayrıldığı insanları yok saymaya veya yok etmeye çalışmayalım. Onlar varlar, bizim kadar var olmaya hakları var…

ORTAK bir hedef uğruna yola çıkıp yediği içtiği ayrı gitmeyenlerin bir süre sonra yollarının ayrılması durumu, belli bir hayat tecrübesine sahip her insanın başına gelmiş veya yakın çevresinde böyle bir ayrışmaya müşâhede etmiştir. Bu durum, insan psikolojisinin karmaşık yapısı ve sosyal ilişkilerinin dinamik özelliğinden kaynaklanmaktadır. Yolların ayrılması, iki insan arasında olabileceği gibi sosyal gruplar, kurumlar veya devletlerarası ilişkiler gibi farklı düzeylerde de yaşanabilir.

“Yolların ayrılması” tâbirini şu şekilde tanımlayalım: Daha önceden ortak birçok noktada buluşmuş, birbirleriyle kader birliği yapmış, yakın ilişkiler kurmuş, sevinçli ve üzüntülü zamanlarını birbirleriyle paylaşmış, birbirlerine karşı başkaları için yapmayacakları fedakârlıkları yapmış kişilerin (ya da kurumların) bu ilişkilerinin tam tersine dönmesi durumu…

Bu ayrım dramatik olmalı ki tam da bizim yazımızda işleyeceğimiz zemine otursun. Zorunlu hâllerdeki ayrılıklar ya da kısmî ayrılıkları ayırıp onları yan yolda yürüme olarak görebiliriz.

Meselâ, işyeri değişikliği sebebiyle bir kişinin sevdiği arkadaşlarından ayrılması, medenî ilişkiler gereği yeri geldiğinde iletişim kuruyorsa ve onlara karşı olumsuz duygular oluşmamışsa, buna yolların ayrılması demeyelim. Bu, aynı minvâlde devam eden, farklı şartların gerektirdiği ölçüde farklılaşmış bir ayrılık. Bizim kastettiğimiz “yol ayrılığı”, eski günleri arkada bırakmış, ortaklıktan rekabete dönüşmüş, birbirleriyle ilişkileri ve iletişimleri değişmiş bir ayrılık türü.

Bu yol ayrımını daha çok şirket ortaklıklarının bitmesinde, boşanmalarda, bozulan arkadaşlık ilişkilerinde, siyâsetçilerin partiden ayrılmalarında görmek mümkündür. Yol ayrımı ile birlikte sevdiklerimiz “sevmediklerimiz” hâline gelebilir, hâttâ nefret ettiğimiz kişilere dönüşebilirler. Eskiden akşam sabah beraber olduğumuz, sürekli dertleştiğimiz insanı sokakta uzaktan görmeye bile tahammül edemez hâle gelebiliriz. Yollarımızı ayırdıklarımız, yeni hayatımızın içinde yoktur ama zihin dünyamızda hep vardırlar. Yeni yolculuğumuzu onun zıddı bir tarafa çeviririz. Bu bazen duygu dünyasından çıkar, açık bir fizikî mücadeleye bile dönüşebilir. En şiddetli kavgalar genellikle bu tür yol ayrılıklar sonrası yaşanır. Medyada son zamanlarda sıkça duyduğumuz “sevgili cinâyetleri” işte bu türden bir hâdisedir. İçinde “sevgili” ve “cinâyet” kelimelerini yan yana barındırması ilginç değil midir? Birbirlerini seven iki kişi nasıl olmuş da bu raddeye gelmiştir? Demek ki insan ilişkileri iyi yönetilemezse böyle bir sonucun ortaya çıkma potansiyeli bulunmaktadır.

Yol ayrılığının hiç yaşanmadığı bir beşerî münasebet düşünemeyiz. İnsanın karmaşık yapısı, hayatın dinamiği öyle ya da böyle bu tür ayrımlara bizi itebilir. Kendimize baktığımızda bile anlarız ki, bugünkü biz, dünkü bizden birçok yönüyle farklıdır; gelecekteki biz de bugünkü bizden farklı olabilir. Zaman değişir, insanlar değişir ve biz değişiriz. Bu değişim sebebiyle dün göklere çıkardıklarımızdan bugün nefret ederiz. Dün selâm vermekten imtina ettiklerimizle ya da hiç tanımadıklarımızla “can ciğer kuzu sarması” türünden bir dostluk ve arkadaşlık ilişkisi de kurabiliriz. “Bu şehrin onsuz hiçbir anlamı yok” diye gördüklerimizle bir zaman sonra aynı şehirde yaşıyor olmaya bile tahammül edemez hâle geliriz.

Bu bir imtihan sürecidir, insanların gerçek yüzlerini böyle zamanlarda daha net görürüz. O hâlde, yol ayrılığı durumunu yaşadığımızda bize düşen insanî tavır ne olmalıdır? Buna şimdilik “yol ayrılığı ahlâkı” diyelim. Peki, nasıl olmalıdır ayrılan yolların yolcularına düşen ahlâkî görev?

Tartışmaya ve geliştirilmeye açık bir konu ama birkaç maddede özetlemeye çalışalım:

1. Ayrılma sürecinin kritik edilmesi: Öncelikle kendi içimizde böyle bir yol ayrılığının kritiğini yapalım. Kendi açımızdan nerelerde ve ne tür hatâlar yaptığımızı düşünelim ve gerekçelerimizi çevremizdekilere ayrılık hukukuna uygun olarak açıklayalım. Meselâ, partisinden ayrılıp başka bir siyâsî yolculuğa çıkan siyâsetçilerin ayrılma gerekçelerini kamuoyuna açıklamaları önemlidir. Çünkü ayrılma süreci sadece kendilerini değil, toplumu da ilgilendirmektedir. Yol arkadaşlarımız hatâ yapmış olsalar da kendi hatâlarımızı da en azından kendi içimizde itiraf edelim. Bu kabulleniş, yolculuğun sonraki sürecinin sağlıklı olması açısından önem taşımaktadır.

2. Hatıra hukukunun korunması: İyi zamanlarımızda yaşadıklarımız, yol ayrılınca özel olarak muhafaza edilmeyi hak eder. Bir kere onların mahremiyeti vardır. Taraflardan birinin râzı olmayacağı bir hatırayı diğer taraf, onun aleyhine olacak şekilde kullanmamalıdır. Bugün dünkü arkadaşlarının hâllerini ortaya dökenlerin, yarın bugünkü arkadaşları için de aynı şeyi yapacakları unutulmamalıdır. Hatıralar, kendi zamanında, o günün şartlarında bir değer ifade ederler, şimdi ise bize onları bir tarihî varlık gibi korumak düşer.

3. Geçmişten çok geleceğe odaklanmak: Yol ayrılığı yaşayanların zihinlerinin terk ettikleri insanlara saplanıp kalması, yeni yolu da karartacaktır. Özellikle sevginin nefrete dönüştüğü durumlarda yolların fizikî olarak ayrıldığı ama kafanın bir türlü eskilerden kopamadığı durumlar tehlikelidir. Madem bir yol ayrımı yaşanmıştır, yapılacak şey, geçmişe sadece ders çıkarmak için bakarak ileriye yönelmektir. Sürekli eski yol arkadaşlarına çatan, onlarla hesaplaşma derdine düşen, sanki hiç beraber yol arkadaşlığı yapmamış gibi onlara hakaret edenler (siyâsetçilerde daha çok görünür bu durum), “En yakın arkadaşlarını satanlar yarın bizi de satar” diye düşünülerek çevrelerine de güven vermezler.

4. Sevgi ve nefrette ayarı kaçırmamak: Sevgi ve nefrette ölçüyü kaçırmak, insan ilişkileri açısından problemlidir. Unutmayalım ki, bir gün gelir, dostlarımız düşman, düşmanlarımız dost hâline gelebilir. Ayrıca ayarını kaçırdığımız sevgi de nefret de gözümüzü kör eder ve hatâlar yapmamıza sebep olur. Yollarımızın ayrıldığı insanları yok saymaya veya yok etmeye çalışmayalım. Onlar varlar, bizim kadar var olmaya hakları var.

5. Tekrar yolların birleşebileceğini unutmamak: Hayat, bazen çıkılan kapıya geri dönmeye, “Bir daha hiç işim olmaz” dediklerimizle aynı masaya oturmaya mecbur bırakabilir. Bu yüzden yol ayrılığında ileride ayağımıza dolanacak lâflar söylememeliyiz. Bu ihtimâlin aklımızda olması, yol ayrılığı yaşadıklarımızla daha makul bir ilişki ortaya çıkmasına sebep olacaktır.

Özetlemek gerekirse, gerçek karakterimizin ortaya çıktığı zamanlar, öküzün ölüp ortaklığın bittiği zamanlardır. Aynı zamanda kazanılması zor bir “insanın insanla imtihanı”dır. Böyle durumlarda yol ayrılığı ahlâkının gereklerine uygun hareket etmeye çalışılmalıdır.