Ayıdan post, gâvurdan dost olmaz

Umudumuzu kesmeden ve büyük bir temenniyle diyelim ki, CHP’nin vatanseverleri, İyi Parti’nin milliyetçileri, SP’nin duyarlı insanları Türkiye eksenine dönmeli. Hırsın ve nefsin ötesindeki maverayı görmek, kulun gayretine ve iyi niyetine bağlıdır…

“BİSMİLLAH” deyip, bir anekdotla konuya girizgâh yapmak istedim. Eski Osmanlı mülkü olan Revan şehrinin Ermenistan’a verilmesinden sonra plânlı bir şekilde Türkiye’ye hudut olan köylere, bilâ-isteye Ezdileri (lîsanımızda Yezidi olarak geçse de doğrusu Ezdi’dir) yerleştirirler. Çünkü onlar da Kürtçe lîsanını iyi konuşurlar; bizim hudut köylerinin çoğu Müslüman Kürt köyleridir.

Ermenistan’ı oraya koyan emperyalist devletlerin niyetleri ve iskân ettirdikleri Ezdilerin neden oraya getirildikleri açıktır. Niyetin ve istikbâlde beklenen şeyin ne olduğunu bilmek zor olmazsa gerektir. Türkiye’nin yıllardır başının belâsı olan siyâsî Kürtçülüğün nerelerden kaynaklandığının da küçük bir karinesi…

Müslüman Kürt köyündeki câmi minaresinden yükselen ezan sesinden rahatsız olan yaşlı Ezdi, oğluna bağırır: “Oğul bak, Muhammediyelerin köyünden birileri ha bire bir şey bağırıyor, neyin nesidir?” Meseleyi bilen genç Ezdi, “Baba bunlar Müslümanlardır, onların dinine göre günde beş vakit, ezan diye, Allah’a ve namaza çağrı dedikleri ibadete davettir” der. Yaşlı Ezdi sorar: “Peki oğul, mala-davara zararı var mıdır?” Oğul: “Hayır, bizim mala ve davarımıza zararı yoktur…”

Bunun üzerine baba der ki, “Mala davara zararı yoksa, bırakın, istedikleri gibi bağırsınlar”…

***

Kıssadan hisse… Garibana ha Biden, ha Trump, ne fark eder.

Dünyadaki fitnenin en büyük kaynağı ABD’de kimin başkan seçildiği pek fark etmez; ABD’nin temsil ettiği dünya sisteminin hegemonyasına dair emperyalist tasavvuru olması, bu ülkenin başkanlarının şahsıyla doğrudan doğruya ilgili bir durum değildir. ABD ve diğer müstevlilerin yaşlı Ezdi’den farkları, yükselen ezan sesinden duydukları rahatsızlığın şiddetidir. İslâm’dan, ezandan neden ürktüklerini, önce Orta Doğu’da, sonra Akdeniz’de, Şimal-i Afrika ve Sahra Altı Afrika’da, Kafkasya’da içine girdikleri kirli ittifaklar ve kumpaslarla o coğrafyalardaki kanlı ahvallerinden gördük.

Onlar yükselen azatlık sembolü ezanın, savunmasız ülkelerden zorla gasp ettikleri mala-davara zararın olacağından endişelendiler. Ki ezana ve “düştüğü yerden kalkan yiğidin” ahvaline kızıyorlar.

***

Fransa’daki sokak kavgalarından, Kızıl Meydan’da muhalefetin yürüyüşünden, AB ülkelerindeki aşı kavgalarının hikâyesinden başka, Trump’un gidişi, ABD iç siyâsetindeki bölünme, toplumsal kamplaşma, devlet içinde iktidar parçalanması, “iç terör” ve “dış tehdit” kavramlarının ABD iç siyâset diline yerleşmesinin bize ne anlattığı önemli.

Bizim yerli malı geçinen muhalefet-i muhibbi Biden’in sönük ve mecâlsiz bir şekilde yönetimi devralması, “dünya ile yeniden dostluk ve ittifak” mesajlarının ilgisizlikle karşılanması, içe kapanmak zorunda kalacağının işaretlerinin daha da belirginleşmesi, küresel ölçekte güç kaymalarının iç çatışmayı daha da provoke edecek olması bize ne anlatıyor? Türkiye-ABD ilişkilerini eski cümlelerle, ezberlerle okuyanlara elbette söyleyeceğimiz bir şey yok. Onlar yıllardır aynı ezberleri tekrarlıyorlar. ABD’de, dünyada, Türkiye’de neler değişti, neler değişiyor, zerre fikirleri ya da ilgileri yok. Onlar iman ettikleri Amerikan gücüne tapınmaya devam etsinler, tarihi ve geleceği ıskalasınlar, bizse “yeni cümleler” kuranlarla, ABD’deki dramatik güç kaybını doğru algılayanlarla, küresel güç alanının nasıl şekil alacağını okuyarak tartışabilenlerle konuşmayı deneyeceğiz.

İsterseniz biz buna yüz yıl önce Cihan Devletimizin topraklarını cetvel devletlere böldürerek mahkûm edenlere karşı ehl-i iman milletimiz, dinî-millî değerleri dışındaki her şeyini kaybetmişti. Bu harbin hemen akabinde İstanbul ve stratejik öneme sahip illerimizden başlanarak köylerimize kadar işgaller olmuş ve bırakın insan canlısını, hayvan canlılarımız dahi ölüme terk edilmişti. Müstevlilere göre, bir daha kalkmamak üzere bu yiğit millet, elinden her şeyi alınarak yere düşmüştü.

Sykes-Picot’un taraf devletleri ve hempalarının hesaplarına göre, topraklarımızın parçalanması plânlanmış, devlet-millet bütünlüğünü sağlayan müesseselerimiz harap hâle getirilmiş; yediden yetmişe açlığın, sefaletin, yoksulluğun vurmadığı insanımız kalmamıştı. Tâbiri câiz ise harap ve bîtab düşürülmüştük. Kendi başkentlerinde kutlamalar tertip edilmişti. Haçlı dünyadan bize bakan her devlet, bir daha ayağa kalkmayacağımız garantisiyle vatanımızı bölüşmenin heyecan ve sevincini yaşamakta idiler. O müstevlilerin unuttukları, milletimizin ruhundaki imanî aşktı.

Şair Arif  Nihat Asya’nın, “Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!/ Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!/ Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın” mısralarından kuvvet alan ecdâdın torunları, “Yiğit düştüğü yerden kalkar” sırrına vâkıf olmanın imanı ile Türkiye’de devlet aklının millîleşmesinin bu ilişkileri nasıl yöneteceğini anlayacak ve bu büyük yürüyüşün altını doldurmaya çalışacağız.

ABD’nin yeni Başkanı Biden ile değişen ne olabilir? Putin neler yapabilir? Macron ne hafif meşreplik yapar?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Irak Hükûmeti arasında yapılan görüşmelerin sonunda; ortak aklın işaret ettiği şekilde Sincar’a büyük bir operasyon çok uzak değil. PKK/YPG’ye “Suriye Demokratik Güçleri” (SDG) kılıfı giydirilmesini sağlayan ABD’nin yeni yönetimindeki Dışişleri Bakanı (görünen) Blinken, Austin ve McGurk, operasyonun yapılmaması ya da kapsamının sınırlı tutulması konusunda çaba gösterecektir. Zira operasyonun sadece Sincar ile sınırlı olması beklenmiyor; Kandil ve Mahmur başta olmak üzere başka alanlarda da yürütülmesi ihtimâl dâhilinde...

***

Obama döneminde misyonları Suriye ve Irak’ı üçe bölmek olan ekibin Biden yönetimi ile yeniden iş başına gelmeleri, maalesef önümüzdeki dört yılın oldukça zor geçeceğinin göstergesi. Tabiî bir farkla: Bu defa karşılarında düne göre çok güçlü bir Türkiye gerçeği var! Joe Biden’in Amerikan Başkanlığı görevini devralmasıyla, atadığı isimler çerçevesinde üçüncü Obama dönemi de fiilen başlamış oldu. Dışişleri Bakanlığına eski bakan yardımcısı Antony Blinken, Savunma Bakanlığına eski CENTCOM komutanı Lloyd Austin, Ulusal Güvenlik Konseyi Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörlüğüne ise DEAŞ ile mücadele eski özel temsilcisi Brett McGgurk getirildi. SDG kılıfının aktörleri (Üç Silahşorlar) de PKK/YPG’ye “Suriye Demokratik Güçleri” (SDG) kılıfı giydirilmesinin ana etkenleriydi. Milletlerarası kamuoyunda PKK’ya meşruiyet kazandırmak için kurulan tiyatronun başında Brett McGurk geliyordu. 1973 doğumlu olan McGurk’u eski ABD Başkanı Obama, 2012 yılında Bağdat Büyükelçiliğine aday göstermişti. Zira işgal sonrası Irak anayasasının hazırlanması, daha sonra Haşdi Şabi çatısı altında birleşen Şii milis gruplarının güçlenmesi, DEAŞ gibi örgütlerin ortaya çıkmasında onun büyük katkısı vardı. Mcgurk’u “Iraklı ve Suriyeli Hıristiyanlar için büyük bir kâbus” olarak niteleyen Iraklı Hıristiyanlar Grubu, “Ninova’daki Hıristiyan kasabalarını da İran destekli milislere verdiniz. Ortağınız YPG yıllarca Suriye Hıristiyanlarını ve Kuzeydoğu Suriye’de yaşayanları terörize etti. Biliyordunuz ve onlara fon sağlamaya devam ettiniz” açıklaması yapmıştı.

***

İçimizdeki ABD muhiplerine gelince… Özellikle içeridekilerin, “ABD silahıyla Türkiye’yi vurma”ya dönük pozisyon alışları, bunu açıkça ve pervasızca yapmaları, “Türkiye’ye müdahale et” çağrıları, yüzlerce yıllık tarihimizin en utanç verici sayfalarından biri olarak yazılacaktır.

Hangi siyâsî kimlikten olursa olsun, hiçbiri bu utançla yol alamaz, alamayacaktır. “Gayr-i millî” iç cephe; sistematik, provokatif, ilkel, yıkıcı, kötülükle örülmüş bir siyâsî dil, hattâ ihanet kelimesine denk işliyor. CHP öncülüğünde, İP desteğinde, HDP (PKK) ortaklığında ve muhafazakâr takviye ile oluşturulan “gayr-i millî” yapının, Biden döneminde Türkiye’de darbe, dış müdahale beklediği artık açık. Sosyal medyayı elinde bulunduran çok uluslu şirketlerle bu oluşum arasındaki ortaklık aşikâr. Bütün bu siyâsî partilerin Türkiye’yi yüceltecek hiçbir girişime destek vermemeleri, ülkeyi güvene alacak hiçbir çabaya katkıda bulunmamaları, milletimizin sıkıntılarını sadece provoke etmeleri ve en önemlisi de ortak bir siyâsî dil kullanmaları ibretlik. Türkiye’nin iyiliğine ve dünyanın dönüşümüne dair tek cümleleri yok. Sistematik, ilkel, provokatif, yıkıcı ve kötülükle şekillenmiş bir siyâsî dil dışında kurdukları tek cümle yok. Bu hâliyle CHP ile İyi Parti, HDP ile muhafazakâr muhalefet arasında siyâsî kimlik ya da Türkiye’ye vaat ettikleri politika anlamında hiçbir fark kalmadı. Tamamen çok uluslu şirketlerin ve ABD yerleşik sisteminin önceliklerine göre hareket ediyorlar. Bu da onları siyâsî parti olmaktan çıkarıp bir “içeriden müdahale cephesi” olduklarını ortaya seriyor.

Eminim aynı yapılar, aynı kişiler, aynı siyâsî anlayış, Osmanlı döneminde olsaydı da bir iç işgal cephesi olarak konum alırlardı. Çünkü bu bir siyâsî genetik hâlinin günümüzdeki izdüşümü gibi…

***

Türkiye’de ehl-i dil bir büyüğümüze şu soruyu tevcih edelim: “Kıymetli büyüğüm, ABD Başkanı olan Biden mi, Bush mu, Trump mu daha çok bize dost?” El-cevap: “Ayıdan post, gâvurdan, Moskof’tan dost olmaz.”

Çünkü bizim Anadolu’nun mayasındaki kelimeler, inancımızın imbiğinden süzülerek gelmiş ve ağızlarda formüle edilmiştir. Çünkü bu kâmil kelâmların dayandığı mâkâm Kur’ân’dır.

“Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudiler de, Hıristiyanlar da Senden asla memnun kalmayacaklardır. De ki, ‘Asıl doğru yol, ancak Allah’ın yoludur’. Eğer Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan, bilesin ki artık Allah, Sana ne dost, ne de yardımcı olacaktır.” (Bakara, 120)

Umudumuzu kesmeden ve büyük bir temenniyle diyelim ki, CHP’nin vatanseverleri, İyi Parti’nin milliyetçileri, SP’nin duyarlı insanları Türkiye eksenine dönmeli. Hırsın ve nefsin ötesindeki maverayı görmek, kulun gayretine ve iyi niyetine bağlıdır. Rabbimizin bize müjdesi var: “Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız, şüphesiz en üstün olan sizsiniz!” (Âl-i İmran, 139)

Vesselâm…